Birleşmiş Milletler ve ona bağlı kurumlar başta olmak üzere, mevcut dünya düzeninin müesseselerine güven artık tamamıyla ortadan kalkmış durumda. Tüm dünyada buna bağlı bir kaos hâkimiyetini iyiden iyiye hissettiriyor. Yaşananlar, yıkılanın yerine yeni bir dünya düzeninin ikame edilmesi zaruretini ihtar ederken mevcut düzenin müesseseleri üzerindeki tartışmalar da sürüyor. Bu çerçevede, Ryan Burke’ün Dünya Ticaret Örgütü’nü sorguladığı, dünya düzeninin diğer tüm müesseseleri gibi kuruluş amacıyla aslında hiçbir alakasının olmadığını ve çözümden ziyade sorun ürettiğini belirttiği bu yazıyı sizler için tercüme ettik.

DTÖ, uluslararası sisteme güvenden daha fazla gerilim aşılıyor.

Dünya Ticaret Örgütü (WTO) işlevsel olarak güçsüz bir örgüt. Serbest ticareti teşvik etme hedefiyle yola çıkan bu örgüt, bugün ironik bir şekilde bugün kendi hedefine ulaşmanın önündeki en büyük engeli teşkil ediyor. İşlevsiz anlaşmazlık çözüm sistemleri, etkisiz müzakere mekanizmaları ve büyük şahsi menfaat kazanımlarına yol açan belirsiz politikalar arasında DTÖ, uluslararası sisteme güvenden daha fazla gerilim aşılıyor. Ticaret savaşları, devletlerin örgütün azalan meşruiyetini daha da aşındıran DTÖ süreçlerini çiğnemesine yol açıyor. DTÖ, çatışan devlet çıkarlarına arabuluculuk ederken serbest ticareti teşvik etme girişimlerinde yanlış yöne gidiyor. Ticaret sorunları devam ettikçe, güçlü ülkeler ticari ilişkilerde karşılaştırmalı ve rekabetçi üstünlüklerinden yararlanmaya devam edecek, dünya ekonomik sistemine daha fazla baskı uygulayacak ve bunun sonucunda güvenlik gerilimleri artacaktır. Uluslararası ticaret sistemi, hiç şüphesiz, DTÖ'den şeklî olarak yararlanırken, işlevi zayıf küresel çatlakları büyütmeye devam edecektir.

Kökenler ve Optimizm

DTÖ, 1995'teki Uruguay Turu müzakerelerinin ardından Küresel Tarifeler ve Ticaret Anlaşması'nın (GATT) yerini aldı. O zamandan beri DTÖ'nün misyonu, ticaretin “kurallarını” belirleyerek üyeleri arasında serbest küresel ticareti teşvik etmek olmuştur. DTÖ, politikalarını geliştirmede, iyileştirmede ve uygulamada karşılıklılığı ve fikir birliği ile karar vermeyi vurgular. Bu ilkeleri, ayrımcı olmayan uygulamaları, karar vermede şeffaflığı ve üyelerinin ihtiyaçlarına göre özel muameleyi teşvik ederek uygular. Teoride, bu hem üretken hem de küresel olarak faydalı görünür. Pratikte ise ütopik idealizmde kök salmış temenni dolu bir iyimserliktir. Dünya bu şekilde çalışmıyor, özellikle de ekonomik ilişkiler.

Örneğin Serbest Ticaret Anlaşmaları (STA) ithalat ve ihracat tarifelerini düzenler. STA'lar, sınırlar arasında pazar erişimini teşvik eder ve kota gereklilikleri veya diğer kontroller olmaksızın dış ticaret ortaklarından “yatırımları davet eder”. Kısacası, serbest ticaret “ülkeler arasında serbest mal akışı” anlamına gelir. STA'lar, yerli üreticileri yabancı üreticilere göre rekabetçi duruşlarını iyileştirmeye teşvik eder, böylece kendi verimliliklerini geliştirir ve devlet sübvansiyonlarına olan bağımlılığı azaltır. Serbest ticaret, uzmanlaşmayı ve bunun sonucunda ortaya çıkan karşılaştırmalı avantajları teşvik eder, uzmanlaşanlar tarafından daha ucuza üretilen malların fiyatlarını düşürür ve talebi artırır, böylece karşılıklı yarar sağlayan karşılıklı anlaşmalar nedeniyle daha güçlü ticaret ve küresel ekonomik büyümeye yol açar. Adam Smith'in dediği gibi:

“… bir ailenin her basiretli efendisinin düsturudur, satın alması kendisine daha ucuza mal olacak şeyi asla evde yapmaya kalkışmamak… Yabancı bir ülke bize bir malı bizim yapabileceğimizden daha ucuza tedarik edebiliyorsa, bunu onlardan satın alsak iyi olur.”

STA'ların potansiyel faydaları önemli olmakla birlikte, maliyetleri de önemlidir. Rekabeti dış pazarlara açarken, STA'lar, yabancı üreticilerle rekabet etmek için yeterli donanıma sahip olmayan şirketleri ve işletmeleri olumsuz yönde etkileyebilir ve serbest ticaret caydırıcı olarak iş kaybına neden olabilir. Dış kaynak kullanımı, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması'nda (NAFTA) olduğu gibi STA'ların iç piyasalar üzerindeki en önemli olumsuz etkilerinden biridir. Alternatif, yabancı rakiplerin iç pazarlara girmesini ve erozyonunu önlemek -veya en azından geciktirmek- için tasarlanmış endüstri koruma mekanizmalarının dayatılmasıdır. Bununla birlikte, endüstri korumaları, hükümetlere sübvansiyon şeklinde önemli maliyetler getirmektedir. Bu nedenle, serbest piyasa uygulamaları lehine endüstri korumalarını ve yapay piyasa çarpıklıklarını kaldırmak için daha büyük bir teşvik vardır. Bu, ölmekte olan veya rekabetçi olmayan endüstriler için devlet harcamalarını azaltmaya hizmet eder. Sonunda, hükümetlerin serbest ticaretin peşinden gitme ve başarma ile bunu yapmanın beklenen sonuçlarına karşı pazarın genişlemesi arasındaki doğru dengeyi belirlemesi gerekir.

Bunların hepsi teoride iyidir. Gerçekte, sahip olduğumuz şey, sistemi karmaşıklaştıran ve gerilimler enjekte eden bir ticaret kuralları sistemidir, ki bu günümüz dünyasında ihtiyacımız olan son şeydir.

Serbest Ticaretin Önündeki Engeller

DTÖ, devlet liderlerinin ve üyelerinin kişiliklerinin günlük kaprislerine bağlı -ve bunlarla sınırlı- belirsiz bir ülkeler topluluğudur. Şeklî olarak meşru bir çok tarafı olan bir kurum olarak hizmet etse de, DTÖ bugün gerçek işlevinde daha az etkilidir. Bunun birkaç nedeni var.

Uyuşmazlık Çözüm Mekanizması

Anlaşmazlık çözme sistemi çalışmıyor. Washington, yeni temyiz kurulu yargıçlarını reddetmeye devam ederken, tek taraflı olarak DTÖ'nün uzlaşmayla karar alma taahhüdünün önünde duruyor. “DTÖ sisteminde hiçbir şey bağlayıcı olmadığından”, uluslararası yasalara ve normlara uyumdan daha az, kişisel çıkarcı oportünizm tarafından giderek daha fazla yönlendirilen bir dünya sisteminde tahkim ve anlaşmazlık çözümünü zorlaştırır.

Politika Belirsizliği

GATT Madde XXI (b)(ii), DTÖ üyelerinin "doğrudan veya dolaylı olarak askeri bir kuruluş sağlamak amacıyla" ürünlerle ilgili olarak "temel güvenlik çıkarlarının korunması için gerekli gördüğü her türlü eylemi" yapabileceğini şart koşmaktadır. “Güvenlik istisnası” olarak bilinen bu hüküm, DTÖ üyelerine, şüpheli güvenlik nedenleriyle ithalata tarife uygulama olanağı sağlar. DTÖ uzun süredir ülkelerin bu tür davranışları kendi kendilerini sınırladığı normatif bir temelde faaliyet gösteriyor olsa da, büyüyen ABD-Çin ticaret savaşı, güvenlik istisnası yorumları ve dürüst olmayan ticaret uygulamaları suçlamaları hakkındaki anlaşmazlıkların merkezinde yer alıyor. Bu, DTÖ meşruiyetini baltalar ve yine de DTÖ'nün bu tür eylemleri önlemek için yapabileceği çok az şey vardır. Sorun, uluslararası DTÖ politikalarının ötesine ve iç politikaların derinliklerine uzanıyor.

İç Hukuk - DTÖ

Ulusal yasalar ve politikalar, DTÖ'nün aşması gereken en önemli engellerden biridir. 1974 tarihli Ticaret Yasası'nın 301. Bölümü -bir örnek olarak- ABD'nin ABD ticaretine karşı haksız veya makul olmayan kısıtlamalara girdiği kabul edilen ticaret ortaklarına tek taraflı tarifeler uygulamasına izin verir. Bu, Amerika Birleşik Devletleri'nde serbest ticaret için uluslararası etkileri olan bir iç hukuktur ve DTÖ'nün bu konuda yapabileceği hiçbir şey yoktur. Benzer şekilde, Avrupa Birliği'nin önerdiği karbon sınırı ayarlama mekanizması (CBAM), ironik bir şekilde, DTÖ'nün kendi politika hükümleri aracılığıyla mümkün kılınan çeşitli potansiyel DTÖ politika ihlallerini içermektedir.

Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (‘CBAM’), tutarsız ticaret uygulamalarına olanak sağlayarak Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) Madde I'in En Çok Kayırılan Ülke (MFN) statüsüne olan bağlılığını potansiyel olarak ihlal ediyor. CBAM ayrıca, DTÖ etiğine aykırı görünen ayrımcı uygulamalar yoluyla GATT Madde III – Ulusal Muameleyi – ve daha geniş DTÖ adil ve tutarlı muamele ilkesini – ihlal etmektedir. Ancak CBAM'ın gerekçesi GATT Madde XX'nin benimseme ve uygulama hükümlerinde bulunduğundan, DTÖ politikası belirsizliği hakimdir. ABD'nin deniz kaplumbağalarına zarar veren ağlarla yakalanan karides ithalatını engelleme girişiminde iç hukuktan alıntı yapması gibi diğer örnekler de bu iddiayı destekliyor.

Örnek Olarak Liderlik Eksikliği

Çin, 20 yıllık DTÖ üyeliğinin keyfini çıkardı. Ancak Pekin, “DTÖ boşluklarından amansızca yararlanmaya” devam ediyor ve kurallara dayalı bir ticaret sistemine uymak için hiçbir belirti veya niyet göstermiyor. En hızlı büyüyen ekonomi olan ve 2028 yılına kadar ABD'nin yerini alması beklenen Çin, bugün görmezden gelinemez bir dünya gücüdür. Çin'in DTÖ kurallarına göre oynamayı reddetmesi DTÖ'nün geleceği için ne anlama geliyor? Çin, diğer DTÖ üyeleri aynı fikirde olmasa bile “kurallarına göre oynadığını” savunuyor. Anlaşmazlığa bakılmaksızın, 164 DTÖ üyesinin tümünün DTÖ ilke ve politikalarındaki değişiklikleri veya yeni hükümleri kabul etmesi gerektiğinden, Çin'in karar sürecinde kendisini kısıtlamayı kabul etmesi gerektiği için Çin'e kısıtlamalar getirmeye çalışmak boş bir çabadır. Benzer şekilde, ABD'nin Temyiz Organı yargıçlarını kabul etmeyi reddetmesi, DTÖ'nün oy birliğiyle karar alma ilkesini baltalamaktadır. Çin, ABD'yi de örnek göstererek liderlik eksikliğine işaret edebilir. DTÖ liderlerinin örnek teşkil etmeyi reddetmesi, örgütün işleyen çok taraflı bir kurum olarak algılanmasına daha da zarar vermekte ve DTÖ'nün meşruiyetine olan güvenin erozyona uğramasına yol açmaktadır.

Serbest Ticaretin Geleceği ve Devlet Çıkarları

Devam eden DTÖ gerilimi, daha fazla devletin mevcut DTÖ düzenlemelerinden ve DTÖ ikili işlem düzenlemeleri lehine bozulan süreçlerin prangalarından kaçınmasına sebep oluyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası küreselleşme ve işbirliği modeli, 75 yıl boyunca uluslararası sahneye etkin bir şekilde hakim olmuştur. Ancak Thomas Kuhn'un önerdiği gibi, piyasa ekonomisi temelinde bu romantikleştirilmiş ideoloji döneminden çıkıyor ve küresel çevreye hâkim olacak rekabet eden sistemler dönemine giriyoruz. İdealistler elbette küreselci işbirliği modelini arayacaklar, ancak pragmatistler şahsî menfaate dayalı davranışların işlemsel bir modelini üstlenecekler. Trans-Pasifik Ortaklığı için Kapsamlı ve Aşamalı Anlaşma (CPTPP) gibi düzenlemeler, DTÖ'nün kısıtlayıcı süreçlerine çekici alternatifler olarak ortaya çıkmaya devam edecektir.

İş dünyasının bölgeselleşmesi, yeniden yapılandırılması ve popülizm gibi tüm hususlar uluslararası kurumları aşındırmaya ve 1945'ten beri küresel düzene egemen olan, sürekli kendi kendini kısıtlayan model yerine devlet davranışının hareketli tabiatına hâkim olabileceği gelişen bir “bırakınız yapsınlar” ortamına işaret ediyor. Gelecekteki serbest ticaret ilişkilerinde dengeyi sağlamak için inşa edilecek model mevcut uluslararası durumun temelinde inşa edilecek bir model olacaktır ve mevcut durum DTÖ aracılığıyla sağlanan birçok taraflılıktan ziyade giderek artan bir şekilde kendi çıkarını gözeten ikili işlemcilik gibi görünüyor. Hangi model geçerli olursa olsun bu kesinlikle tarihi bir uyum olacaktır.

Ryan Burke

The Diplomat