Afganistan’da yaşanan tabiri caizse ‘kadife devrimi’ enine boyuna masaya yatıran Araştırmacı Yazar Bülent Tokgöz, “Çin karşısında Taliban’ın pazarlık şansı fazla yok. Ülkenin yollarını yapmak, madenlerini iyi kâr payı sunan ortaklıklarla çıkarmak, uzun vadeli borç vermek gibi vaatleri olan bir komşuyu geri çevirmek kolay değil. Afganistan gibi memur maaşlarını ödemekten aciz bir ülkede hele. Taliban’ı Çin kıskacından kurtaracak bir açılım şu an ufukta yok” diyor.

Türk televizyonlarının en kötü hastalığı her konuda aynı isimleri konuşturması. Bu isimler bilmedikleri meselelerde de konuşarak halkın doğru bilgiye ulaşmasına engel oluyorlar. Türkiye’de son zamanlarda gündeme gelen Taliban’la ilgili konuşanlara baktığımızda da aynı durumu görüyoruz. Bölgeyi bilmeyen, sahayı tanımayan coğrafyadaki dengelerden habersiz kişiler ahkam kesiyor. Bu da bilgi kirliliği oluşturuyor. Türkiye’de Taliban’la ilgili kafalar karışık. Çünkü tam olarak tanınmıyor ve bilinmiyorlar. Savunanlar da eleştirenler de genel olarak yüzeysel bir yaklaşım içindeler. Sırf giysilerinden dolayı onları İslam kahramanı olarak gören de var eşkıya olarak tanımlayan da... Biz bugün Taliban’ı çok iyi tanıyan Afganistan gerçeklerine vakıf sahadaki dengeleri hakkıyla değerlendiren bir isimle röportajımızı gerçekleştirdik. Yeni Akit, cihad bölgelerinde uzun yıllar kalan İslami yapıları ve savaşçıların psikolojilerini çok iyi bilen Araştırmacı Yazar Bülent Tokgöz ile Taliban’a dair bilinmeyenleri ve bazı devletlerin Afganistan üzerindeki planlarını konuştu...

Taliban nedir, nasıl kuruldu?

Bir örgüt gibi kurulmadı. Nevi şahsına mahsus bir hareket olarak kuruluş hikâyesi de kendine özgü. Hareketin kurucusu kabul edilen Molla Ömer’in memleketi Kandahar’da bir oğlan çocuğuna savaş ağalarından birinin tasallut etmesi neticesinde oluşan infial, medrese hocaları ve talebeleri öncülüğünde bir kıyama dönüşüyor. Ruslara karşı savaşmış ama zamanla yozlaşmış, her türlü suça bulaşmış bu çetevari yapılara karşı mollaların bu çıkışı halkta belli bir makes buldu.

Bir anlamda devletin boşluğunu doldurmaları halkta sempati uyandırdı diyebilir miyiz?

Evet. Çeteleri kovduktan, cezalandırdıktan sonra beldelerde asayişi sağlamış olmaları, kimilerince aşırı ve sert bulunsa da bir hukuka bağlı olarak insanlara muamele etmeleri de emniyetsizlikten ve devletsizlikten mustarip kitlelerin onlara saygı ve güven duymalarını beraberinde getirdi.

İlk olarak kim fark etti?

Onların taşıdıkları hareket potansiyelini ilk fark eden Pakistan oldu. Ülkesindeki medreseleri içerideki bu nüveyle canlı bir bağlantıya sokarak bu filizlenmeyi destekledi. Finans ve askerî eğitim boyutlarıyla da süren bu himaye savaşın şiddetlendiği zamanlarda Pakistan topçusunun doğrudan onlardan yana sahaya müdahil olduğu bir raddeye bile vardı. Suudî Arabistan’ın kesenin ağzını büzmediği zamanlardı o zamanlar. ABD de onları henüz terörist veya şer güç olarak tanımlamış değildi. Dolayısıyla Pakistan bir kıvılcımdan yangın peyda ederken yalnız olmadığı gibi hiç de gizli kapaklı bir iş yapmıyordu aslında.

Taliban bir Peştu hareketidir

Peştu hareketi ve bağımsız diyenler de var, neler söylersiniz?

Burada dikkat etmemiz gereken nokta her ne kadar Taliban teşekkül şartlarında Pakistan desteği almış olsa da, sonraki yıllarda onunla varlığını sürdürebilmiş olsa da aslında bağımsızlığına düşkün bir karaktere sahiptir. Bu, iyi bilinmesi zaruri olan Peştu mizacının yansımalarından biridir. Taliban bir Peştu hareketidir. Tüm kodlarıyla Peştu tarihinin ve kültürünün yansımalarını görmek mümkündür.

İlk çıkışında halka umut olurken, desteğini alırken sonrasında bir korku oluştuğunu görüyoruz. Umuttan korkuya geçiş nasıl oldu?

İlk çıktığı andan itibaren evet halkta ciddi bir umut oldular. Kâbil’in ellerine geçmesinden, kendi düzenlerini kurmalarından sonra halka karşı muamelelerindeki sertlik sebebiyle bu destekte hızlı bir aşınma yaşandı. Kuzey İttifakı denen muhalifleri bastırmak için şiddetin dozunu artırdıklarında artık sadece korkulan bir güç imajına büründüler. Üstüne Kaide’yle olan temaslarından ötürü uluslararası kamuoyunun şiddetli tazyiki de eklenince Taliban halk desteğini yeniden temin etmek için yapabileceği şeyleri de yapamaz oldu ve 11 Eylül sonrasında ilk darbeyi yiyen taraf olduğunda birkaç hafta içinde, kayda değer bir direniş sergilemeksizin sahneden çekildiğinde arkasından ağıt yakmayan bir Afgan halkı olduğunu gördü.

Sonrasında bir muhasebe veya özeleştiri yaptı mı, yeni bir imaj verme çabası bunun sonucu mu?

Bu durum zaman içinde geçmişin muhasebesini yapmayı, özeleştiride bulunmayı kendilerine dayattı. “Nerede hata yaptık?” sorusu bugün çokça kullandığımız bir ibare olan Yeni Taliban olgusunu vücuda getirdi.

Türk askeri ile çatışmadılar

Çok merak ettiğimiz bir soru; Taliban’ın Türkiye’ye bakışı nedir?

Beyanlarına bakılırsa bir müşkül yok. Her ne kadar işgalci olarak tanımladıkları NATO içinde askerî bir varlık bulunduruyor olsa da senelerce Türk askerine kimseye göstermediği müsamahayı göstermiş, çarpışmaktan sakınmıştır. Öyle ki birçok Batılı ülke bu imtiyazdan yararlanmak için devriyelerine Türk bayrağı asmıştır.

Peki havaalanının güvenliğinin sağlanmasında taleplerimize niye olumlu cevap vermediler?

Son zamanlarda havaalanının Türk askerine bırakılması talebi Taliban’ı işkillendiren bir hâle büründü. Bu talebin kim adına ve niye olacağına dair şüpheler ilişkileri gerdi. Rusya, İran ve Çin’de boy gösteren Taliban heyeti Türkiye’de fotoğraf vermekten sakındı. Sonrasında karşılıklı beyanlardaki dikkat ve özen yeniden ümitvar bir atmosfer doğurdu. Ancak yeniden havaalanı talebini masaya koyarsak bu sadece Taliban’ı bizden uzaklaştırmak, hasımlarımıza yaklaştırmakla neticelenecek bir iş bilmezlik olacaktır.

Bölgeyi doğru okuyamıyoruz, tek mermi atmadan ülkeyi teslim ettiler, emperyalistler Afganistan’ı Taliban’a yar ederler mi?

Sistem şöyle çalışıyor: Taliban birine yar olacaksa o birinin hasımları Taliban’ı uğraştıracak başka birini kendilerine yar ediyorlar ve kavga-dövüş bir türlü bitmek bilmiyor. Teslim konusunda kimse net bir şey söyleyemiyor. Fakat kansız oldu diye gelen günler güllük gülistanlık olacak diye bir şey yok. Burası Afganistan ve bir çırpıda binlerce insanın öleceği sert itiş kakışlar için zemin çok müsait. Senelerdir denenmiş, kesin sonuç alan yöntemler var. İç savaştan beslenen savaş ağalığı ve milislik gibi kaskatı bir sektör var. Bu kadar yoksul bir ülkede savaş iyi kazandıran bir yatırım.

Afganistan’a huzur gelir mi?

Mazlum ve masum Afgan halkı hep böyle mi yaşayacak, huzurlu günlerine ne zaman kavuşacak?

Afganistan’ın ceng ü cidalle yazılmış kaderi bundan sonra değişir mi? Bunu sadece bir dua ve umut olarak söyleyebilirim. Gerçekçi bakıldığında ise fitne ateşlerine odun olmak için öne atılmaya hazır tonla satılık adam var. Barışı onlar da istemez, patronları da.

Taliban-Çin ilişkileri çok konuşuluyor, nasıl bir plan yapıyor?

Çin’in planları hazır. Ta Taliban’ın ilk evresinde, 2000 yılında hazırdı. Doğrudan Molla Ömer’le yatırımlar konusunda görüşmüşlerdi. 11 Eylül en çok Çin’in hesaplarını bozdu. Her ne kadar Taliban’ı deviren harekâta destek verdiyse de bu Taliban içindeki Uygurların tasfiyesini sağlamak için bir fırsatçılıktan ibaretti. Keser döndü sap döndü, gün geldi Çin yeniden Taliban’la olan eski hesabına döndü.

Taliban Çin’le pazarlık mı yaptı, yoksa mecbur mu bırakıldı?

Pakistan’ı ve İran’ı yedeğine almış bir Çin karşısında Taliban’ın pazarlık şansı fazla yok. Ülkenin yollarını yapmak, madenlerini iyi kâr payı sunan ortaklıklarla çıkarmak, uzun vadeli borç vermek gibi vaatleri olan bir komşuyu geri çevirmek kolay değil. Afganistan gibi memur maaşlarını ödemekten aciz bir ülkede hele. Taliban’ı Çin kıskacından kurtaracak bir açılım ufukta yok. Ancak afyonla, o da bir yere kadar işlerini idame ettirebilirler.

İran bile Çin’e paspas olur

Ülkede İran etkinliği var mı?

İran, sahada her zaman etkili bir oyuncu olmayı başarmış bir güç. 1500’lerin ortalarından beri Hazaraları Şiileştirmeyi ve gütmeyi başardı. Taciklerle de Peştularla da her türlü vesile üzerinden bağlarını güçlendirmeye çalışan, özgüvenli, sabırlı, ciddi, projeli, iddialı bir güç. Gelgelelim şimdi o da Çin’in güdümünde. Afganistan’da kendi nam-ı hesabına var olma imkânı gün geçtikçe azalacak ve Suriye’de parsayı Rusya’ya nasıl kaptırdıysa Afganistan’da da Çin’e paspas olma ihtimali yaşanabilecek bir gelişme.

İngiltere sinsi bir duruş sergiliyor. Ahmet Şah Mesut’un oğlunu mu sahaya sürecek, ne planlıyor?

İngiltere uzak oyuncu, uzaktaymış gibi yapıyor fakat Afganistan’ı herkesten daha iyi bilenler belki de onlardır. Önceki asırda Afganistan’da kaldıkları on yıllar boyunca ülkeyi çok iyi etüt ettiler. Tarihiyle, kültürüyle, sosyolojisiyle. Nereye ekecekleri fitne tohumuyla hangi semereyi alacaklarını iyi biliyorlar. Ahmet Şah Mesut’un oğlunu devşirdikleri gibi mesela. Üniversite okuttular, siyaset ve askerlik öğrettiler, şimdi de iç savaş çığırtkanlığı yapması için saldılar. Burada mesele şu: Çin’le müttefik olan İngilizler, Afganistan’da Kuşak-Yol Projesi’ni tehlikeye atacak bir kargaşayı niye tetikleme peşinde? Çin’le masaya oturduklarında paylarını mı artırmak istiyorlar. Tacikler, takasla çıkarabilecekleri bir koz mu sadece? Şu an en can yakıcı sorulardan biri bu.

Son olarak ülkemize akın eden Afganları sormak istiyorum. Neden en çok gençler göç ediyor?

Teknik başka sebepleri vardır fakat şu kesin mülteciler onlarca saatlik dağ yollarını aştıkları parkurlardan sonra sınırlarımıza girebiliyor, ülkemizde de birçok yerde uzun saatler yürümek zorunda kalıyorlar. Yani neredeyse olimpik bir başarıya imza atıyor hepsi. O yüzden genç ve erkek olmak zorundalar. Parkurlar bunu gerektiriyor.

Afganlar şerli toplum değil

Savaş suçluları da var mı?

İçlerinde savaş suçlusu da, Taliban’dan kaçan asker-polis de bulunabilir. Ben açıkçası fanatik Şii Hazara unsurları hariç Afganları şerli bir topluluk olarak görmüyorum. Fakat toplumda bir hassasiyet oluşmuşsa bu göçe bir çekidüzen verilmeli ve kalanlara da insanî şartlar temin edilmeli. Onlar gadre uğramış bir kavim. Daha iyi bir hayat uğruna Avrupa, Amerika hayalleri kuran insanların onları eleştirmeye zerrece hakkı yok. Allah Afganistanlılara kendi indinden versin. Ne gurbetliğe, ne afyona, ne Çin’e ne Maçin’e muhtaç olmasınlar.