Bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu tarafından birbirine bağlanan Türkiye ve Balkan toprakları ortak bir tarihi paylaşıyor. Ama bu ülkeler aynı zamanda AB tarafından aday statüsü verilmiş ama sabırla bekleyen ülkeler.

Şimdi, Ankara ve Balkan müttefikleri için AB üyeliği, çok önemli olmayan bir hedef gibi görünüyor. Üç Balkan devleti; Sırbistan, Kuzey Makedonya ve Arnavutluk, AB üyeliğinin yerine Açık Balkan girişimini, yani kendi entegrasyon sürecini başlattı.

Türkiye ise kendi adına çok vektörlü bir dış politika izliyor ve Balkanlar bu stratejide önemli bir rol oynuyor. Ankara zaten tüm Batı Balkan devletleriyle serbest ticaret anlaşmaları imzaladı ve bu anlaşmaların bir sonucu olarak ekonomik ağırlığını istikrarlı bir şekilde artırıyor.

Örneğin, Batı Balkanlar’ın en büyük ekonomisi olan Türkiye ile Sırbistan arasındaki ikili ticaret, 2021’de yaklaşık 2 milyar ABD dolardı ancak bu yılın sonuna kadar ikiye katlanarak 5 milyar dolara çıkması bekleniyor. Diğer yandan son on yılda, Sırbistan’daki Türk yatırımları da 1 milyon $’dan 300 milyon $’a kadar yükseldi. Bu tür işbirliklerinin daha da büyümesi bekleniyor.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yakında Sırbistan’ı ziyaret etmeyi planlarken, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu geçtiğimiz günlerde Sırbistan, Bosna-Hersek, Kuzey Makedonya ve Hırvatistan’daki liderlerle görüşmek üzere bölgede bulunuyordu. Çavuşoğlu, çoğu Balkan ülkesi tarafından bağımsız bir ülke olarak tanınan Kosova’yı da ziyaret etti.

Kosova’nın statüsüyle ilgili farklılıklara rağmen, üçlü ortaklık için çalışmalar tüm hızıyla devam ediyor. Yerel liderler Türkiye’nin diplomasisine övgüde bulunurken, Ankara yakında bir Türkiye-Bosna-Hersek-Sırbistan zirvesi düzenlemeyi planlıyor.

Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı’nın Sırp üyesi Milorad Dodik, geçtiğimiz günlerde Erdoğan’ı Balkan ülkesindeki durumu anlayan “büyük bir devlet adamı ” olarak nitelendirdi.

Ankara kendisini özellikle Bosna’da Balkan Müslümanlarının koruyucu bir hamisi olarak göstermeyi amaçlasa da aslında Türkiye ekonomik işbirliğine daha fazla önem veriyor. Ankara; Sırbistan’da fabrikalar açıp, ticarete yatırım yaparken, Bosna’da camilerin restorasyonuna ve üç yerli etnik gruptan biri olan Boşnaklarla kültürel bağların derinleştirilmesine odaklandı.

Sırbistan’da Türk vatandaşları seyahat etmek için pasaport yerine biyometrik kimlik kartlarını kullanmaya başladılar.

2019’da Sırbistan, Türk polisine topraklarında faaliyet gösterme yetkisi bile verdi. Sırbistan’daki Türk polis memurları silahlı değil ve kendi ülkeleriyle aynı yetkilere sahip değil ancak bazı insan hakları örgütleri, Erdoğan’ın bazı isimlerin Ankara’ya iadesi için bu avantajı kullanabileceğinden korkuyor.

Sırbistan, Türkiye’nin flört ettiği tek Balkan ülkesi değil. Diğer bölge devletleri de Ankara’nın dikkatini çekiyor. Son zamanlardaki medya yatırımları buna bir örnektir.

Bu ay Türk kamu kurumu TRT, bölgeye “Türkiye’nin sesini” ulaştırmak için tasarlanmış bir Balkan özel ajansını hayata geçirdi. Bu haber platformu Sırbistan ve Bosna’nın yanı sıra Hırvatistan, Kuzey Makedonya, Arnavutluk, Kosova ve Karadağ’a siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik içerik sunacak.

Türkiye’nin bu kadar bariz bir nüfuz genişlemesi, AB üyelerini muhtemelen rahatsız edecektir. 2018’de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, “Türkiye’ye veya Rusya’ya yönelen Balkanlar”a karşı olduğunu söylemişti.

Erdoğan’ın hamleleri, AB’nin iç zorluklarından çok, Balkanların potansiyeline yönelik olsa da, Türkiye’nin genişlemesinin pek çok AB başkentinde iyi karşılanmayacağı ve Avrupalı güçlerin Türkiye’nin bölgedeki çıkarlarını tehlikeye atmasına izin vermek istemeyeceği söylenebilir.

Bununla birlikte, AB’nin kendi içerisindeki zorlukları ve genişlemesinin yavaş ilerlemesi, Türkiye’ye bir kapı açmıştır. Balkanlar Türkiye’nin Avrupa’ya açılan kapısı olmaya devam edecek gibi görünüyor.

Çünkü AB’ye girmek için beklemekten bıkmış olan bölge ülkeleri, AB’nin bekleme odasında sonsuza kadar zaman harcamak yerine alternatifler arıyor. Bu nedenle, büyük emelleri olan bu küçük Balkan ülkeleri için Türkiye çekici olabilir.

Kaynak: Analiz GDH