Esselâmü Aleyküm.
Ha, pardon, Şabat Şalom!
(Carlos, yahudilerin selâmını da bu şekilde ekleyerek şaka yapıyor, Av. Güven Yılmaz’la birlikte o da gülüyor.)
Nasılsınız?
(Av. Yılmaz, iyi olduğunu söylüyor, kendisinin nasıl olduğunu soruyor Carlos’a.)
İyiyim. Türkiye’den haberler neler?
(Av. Yılmaz, aynı durumların geçerli olduğunu söylüyor.)
İnşallah çatışmalar biter ve huzur gelir. Erdoğan’ı sevdiğimi biliyorsunuz. Belli nitelikleri olan bir insan. Ne var ki, kendisine yapılan tavsiyeler kötü, evet, kötü tavsiyeler alıyor. Müslüman bir insan ve düşman ajanı da değil. Ancak yürüttüğü politikaları güçlendirmeli. Öyle Avrupa’ya geri dönmek, Avrupa Birliği’ne katılmak, Türkiye’ye bağımsızlığını kaybettirecek bu sürece iltifat etmek, euro para birliğine girmeye çalışmak, bunlar doğru değil, trajik şeyler…
Aynı şekilde, Kürtler de iyi temsil edilir umarım. Önemlidir bu. Onların da tanınması gereken millî hakları var…
Ve tabiî, mahpuslar da serbest bırakılmalıdır…
Yeri gelmişken, bana soracağınız herhangi bir soru var mı?
(Av. Yılmaz, sorusu olmadığını söylüyor Carlos’a.)
O hâlde Venezüella ve Venezüella’da olan bitenler hakkında konuşmak istiyorum biraz.
Venezüella Büyükelçiliği’nden, mahkûm transferiyle ilgili olarak beklediğim bilgi geldi. Şöyle ki, Venezüella’da bulunan dayanışma komitesinin benimle ilgili böyle bir talebi olmuştu. Çünkü fazla uzun zaman önce olmasa da imzalanmış böyle bir anlaşma var ve şayet yabancı uyruklu bir mahkûm uzun süre cezaevinde kalmışsa, cezasının kalanını kendi ülkesinde çekebilir. Ne var ki, Avrupa Konseyi üyesi ülkeleri de kapsayan ve Venezüella’nın da imzaladığı bu anlaşma çerçevesinde Venezüella’ya iade edilmem mümkünken, Venezüellalı hainler bunu istemiyor ve engelliyorlar. Oysa resmî bir hâdise bu; o kadar basit…
Bugüne kadar hep böyle engellenerek geldi, bu arada Chavez de hayatını kaybetti, CIA Troçkistleri dediğim Lambertistler –hem Fransa’da hem Venezüella’da- herşeyi bloke etti. Üstelik şimdi benim de bu oyuna dahil olmamı arzu ediyorlar. Oysa, hiçbir delil ve şâhid bulunmaksızın, hem de zaman aşımına uğramış bir mesele gerekçe gösterilerek, nasıl kanun dışı biçimde Fransa’da alıkonulduğumu siz Türk avukatlarım da -mahkememin son safhasına dahil olmuş olarak- iyi biliyorsunuz. Şimdi benim başvuru yapmamı istiyorlar ki, bu da bana kanun dışı biçimde verilmiş cezaları kabul etmem anlamına geliyor. Hâlbuki zaten kanun dışı tüm bu cezalar.
Venezüella’daki ihanetin ulaştığı derece o ki, imzalanan bu anlaşmaya dayanarak –benim durumumdaki- bir mahkûmun transferi resmî bir “devlet talebi” yoluyla kolayca yerine getirilebilecekken, sadece basit bir bürokratik mesele olarak hâlledilebilecekken, Fransa’nın evet veya hayır cevabına göre sonuçlandırılabilecekken, bana Venezüella Büyükelçiliği’nden söylenene bakın.
Çünkü bazıları tarafından şu dillendiriliyor Venezüella’da: “Venezüella’daki bir cezaevinde bir-iki sene yattıktan sonra serbest kalacak!”
İhanetin ulaştığı seviyeye bakar mısınız? İnanılmaz!..
Bunlar benim aptal ve beyinsiz olduğumu zannediyorlar herhâlde!
Prensibleri vardır bazı insanların. Şayet prensiblerim olmasaydı, uzun zaman önce hapisten çıkar, dışarıda çok zengin olur, Amerikalıların da suyuna gider, herşey tamam olurdu. Venezüella meclisinde olurdum şimdi. Mesele bu kadar basit. Şimdi cezaevindeyim, çünkü prensiblerim var benim. Şayet ihanet edip işbirliğine girmeyi kabul etseydim, cezaevinde falan olmazdım hâlâ.
Daha önce de bahsettim bundan ama şu ân göstere göstere işliyorlar bu ihaneti. Daha doğrusu, kendi ihanetlerini de örtmeyi amaçlıyor ve “devlet talebi” yoluyla iademi istemiyorlar. Oysa bu bir ihanettir; sadece şahsıma karşı değil, ki bu bakımdan ben bir hiçim ve yalnızca bir vatandaşım, asıl devrime karşı, Bolivarcı devrime karşı, Venezüella halkına karşı bir ihanettir bu. Düşmanımız olan emperyalist güçlerin işbirlikçileridir bunlar.
Amerikalılarla Venezüellalıların bugün çatışma noktasına gelmesi de sonuçta bunların işidir, bu gibilerin yaptıkları bu tarz yanlışların neticesidir. Hâlbuki Amerikalılarla böylesine bir çatışma noktasına gelmeye gerek yoktu ki! Sadece kanunu uygulayın; kâfi. Dış güçlerle, özellikle ABD’yle ilişkileri korumaya çalışın, satın almak istedikleri bir şey olursa normal fiyattan satın, bizim ihtiyacımız olanları da ABD’den satın alın, o kadar. İnsanlar oraya rahatça seyahat edebildikleri gibi, oradan da buraya rahatça seyahat edebilsinler.
Şayet Amerikalılar Venezüellalılara karşı bir karar alırsa, Venezüellalılar da buna denk olan cevabı verebilirler. Meselâ, Venezüella uçakları ABD’ye uçtuklarında problemlerle karşılaşıyorsa, Amerikan uçakları da Venezüella’ya uçtuklarında problemlerle karşılaşabilir. Bu kadar basit aslında herşey. Öyle –bugünkü gibi- sırf konuşmayla hâlledilecek şeyler değildir bunlar. Gerçek şu ki, yapılmaması gereken ne varsa, tam da onu yaptılar.
Venezüella, bugüne kadar hiç kimseyi teslim etmemiştir ABD’ye. Sadece siyasî mahpuslar değil, âdi mahpusları bile teslim etmemiş, kimseyi sınırdışı etmemiştir. Ancak Kolombiya’ya mahpus geri göndermiş, onlar da ABD’ye göndermişlerdir ki, başka hiçbir Venezüella hükümeti döneminde yaşanmamış böyle bir hâdise, Chavez döneminde gerçekleşmiştir. Elbette hain falan değildir Chavez, büyük bir adamdır ve üstelik katledilmiştir. Ne var ki, herşeye ihanet eden bu adamlar, Venezüella’daki makamlarını işgal etmektedir hâlâ.
Evet, bugüne kadar hiçbir siyasî mahpusu hiçbir ülkeye teslim etmemiştir Venezüella. Venezüella hükümetleri İspanya İç Savaşı sırasında daima Franco yanlısı olmuştur meselâ. Buna rağmen, zamanın Franco yanlısı Venezüellalı generali, kanun dışı biçimde teknelerle falan Venezüella’ya gelen mültecileri hiçbir zaman kalkıp da İspanya’ya teslim etmemiştir. Tam tersine, siyasî mahpuslar oldukları için onları kabul etmiş, bu mülteciler de daha sonra Venezüella vatandaşı olmuşlardır. Venezüella hükümetine karşı savaşanları bile verilmemiştir kimseye.
Ancak maalesef, bir başka ülkeye siyasî mahpus teslim eden tarihteki ilk Venezüella hükümeti de, Chavez’in hükümetine sızan hainler yüzünden, bir Bolivarcı hükümet olmuştur. ETA’yı destekleyen ve Venezüella’da mülteci olarak bulunan Basklı bir çifti, hem de Venezüella’da doğmuş ve bu bakımdan “Venezüella vatandaşı” olan bebekleriyle beraber sınırdışı etmişlerdir. Kuşkusuz üstten gelen bir emir dolayısıyla değil, polis memurlarının kendi inisiyatifleriyle sorumluluk almaları sonucunda gerçekleşmiştir bu, ama neticede olmuştur. Fakat böyle bile olsa, orada bırakılmamalı, sözkonusu polis memurları soruşturulmalıydı. Ama hiçbir şey olmadı yapılan.
Bunları da kendi durumum dolayısıyla dile getiriyor değilim. Çünkü tüm bunlar, ülkelerimizde neler olup bittiğine dair açık delil niteliği taşıyor.
(Carlos, iyi bir hükümet olmasına rağmen yolsuzluklar sebebiyle dağılan Arjantin hükümeti vesilesiyle, diğer Laitn Amerika ülkelerinin durumunun da Venezüella’dan farklı olmadığını anlatıyor, sadece Küba’nın direnmeye devam ettiğini, ancak onun da imha edilmek istendiğini vurguluyor.)
Rusya’nın politikalarını, ki stratejik bakış açısı itibariyle haklı buluyor ve çoğuna katılıyorum, desteklememin sebebi de böyle anlaşılmalıdır: Bizim –ABD dışında- büyük bir dış güce ihtiyacımız var çünkü.
Dünyada iki büyük güç var şu ân, Çin de üçüncüsü olma yolunda. Sadece ekonomik bakımdan değil, askerî bakımdan da büyük güç olmayı kastediyorum. Bunlarsa Rusya ve ABD sadece. Eğer Rusya olmasaydı, ABD’nin köleleri olurduk bugün. Kaldı ki ABD, bugüne kadar sanki kendi topraklarındaymış gibi davranıyordu meselâ Türkiye’de.
Belli bir dönem boyunca ABD’ye karşı bir çeşit sınır koyan tek Türk hükümeti ise, Erdoğan’ın hükümeti oldu. Suriye’nin Türkiye’deki NATO üslerinden, Amerikan üslerinden bombalanmasına izin vermedi meselâ. Ne var ki, Gülen unsurlarıyla mücadelenin ardından, mücahidlerin Türkiye topraklarından bombalanması için NATO’ya izin verdi Erdoğan. Ödediği bedel bu oldu.
Her ne olursa olsun, inşallah huzur gelir Türkiye’ye, herkesin hakkı da tanınır. Öbür türlü, sadece Amerikan emperyalistleriyle ajanlarının ve siyonist İsrail devletinin çıkarına olacak berbat bir savaş bekliyor hepimizi. Benim ülkem de aynı durumda bugün.
(Carlos, Venezüella kaynaklı ve birkaç hafta önce eşi tarafından kendisine ulaştırılan bir internet haberinden bahsediyor, işgal altındaki Filistin’de yaşanan doktor ihtiyacını karşılamak üzere Batı Şeria ve Gazze’den Venezüella’ya eğitim için Chavez tarafından getirtilmiş 1000 kadar Filistinli tıb öğrencisinin bugünlerde Venezüella’dan sınırdışı edildiği haberini naklediyor. Kanun dışı işler yapan biri olsa bunun anlaşılabileceğini, ancak 1000 öğrencinin birden sınır dışı edilmesinin kuşku uyandırıcı olduğunu ekliyor. Venezüella’da yaşayan birisinin gerçeğin ne olduğunu bildiğini, çünkü böyle bir sınırdışı hâdisesinin hiçbir zaman yaşanmadığını, ne var ki Venezüella dışında yaşayanların böylesi “karşı-propagandalara” inanabileceğini, işte böylesi yalanlar içerisinde yüzdüğümüzü söylüyor.)
Evet, bir yalanlar, yönlendirmeler ve ihanetler diyarında yaşıyoruz ki, düşman da belli bir seviyede kontrol sahibi maalesef bu konuda.
(Carlos, avukatları tarafından kendisine iletilen ve hayatı hakkında yalanlarla dolu bir diğer internet haberini örnek göstererek, bir konuda yanlış yapmanın mümkün olduğunu, ancak burada kasden söylenmiş devasa yalanların sözkonusu olduğunu, ne acıdır ki alelâde insanların da bunlara inandığını, tanınmış bir şahsiyet olmasına rağmen kendisi hakkında bile bu kadar yalanın açıkça söylenmesinin inanılmaz olduğunu belirtiyor, daha az tanınan kişiler hakkında söylenen yalanların çapının acaba ne olabileceğini soruyor. Bu çerçevede Filistin hakkında söylenen yalanlara da dikkat çekiyor ve tekbir getirerek konuşmasını sonlandırıyor.)
 
31 Ekim 2015
Baran Dergisi 474. Sayı