Mücahit Usame, 1991 yılında, Devlet Bakanı Mehmet Keçecilere Yemen ziyaretinde Salih Mirzabeyoğlu’nu sormuş ve Türkiye’ye ilgisini göstermişti. İBDA fikriyatına bağlı haftalık Kaide dergisinde ve medyada bu mevzu gündeme gelmişti. Osmanlının yıkılışından sonra emperyalistlerin Ortadoğu’da çizdiği haritalara ve Batı işbirlikçisi yönetimlere açıklamalarında dikkat çekmişti Usame bin Ladin. Ve savaşını (cihadını) da yakın tarihin gerçekçi tesbitlerine dayandırmıştı.

Servetini elinin tersiyle iten ve kâfirlerle savaşmak için dağlara çıkan Allahın aslanı (Usame) ismiyle müsemma Usame bin Ladin’in şehadet haberini büyük bir üzüntüyle öğrendik. Kâfirler sevince boğulurken Müslümanlar üzüldü, içimizdeki bazı işbirlikçiler ise tıpkı kâfirler gibi sevindi.

“Allah için sevgi, Allah için buğz” ölçüsüne sahip olan Müslümanın, kafirlerle birlikte sevinip üzülmesi düşünülemez. Başnefret kutbu ve başmuhabbet kutbunu İslâm gayesi faydasına göre işaretlemek zorundayız. İslâmın fikir ve stratejesini ortaya koyan Necip Fazıl ve Salih Mirzabeyoğlu, zaman ve zemine göre başnefret ve başmuhabbet kutbunu işaretlemiş ve İslâmî hareketi de temellendirmiş, hedeflendirmiş ve istikametlendirmiştir.

Bunun için BD-İBDA fikriyatına mensup olanlarda bir kafa karışıklığı yoktur, olsa olsa mensuplarının yeterli veya yetersiz faaliyeti vardır. Bu da fikriyata ilişkin değil, ona mensup olanlara ilişkin bir eksikliktir.

Düşman kendini güncellerken ve zaman ve zemine göre yeni taktiklerle üzerimize gelirken, bizim de kendimizi güncellememiz ve şartlara göre yeni taktikler geliştirmemiz gerekmektedir. Düşman, dün diktatör bir yapıda iken bugün demokratik bir yapıda görülebilir; dün alenî İslâm düşmanı iken bugün ılımlı İslâm diyerek gizli İslâm düşmanlığıyla üzerimize gelebilir. Düşman, dün kökten laik iken bugün ılımlı laiklikle İslâmı içinden bozma taktiği gütmekte ve bunu da bizden bilinenler eliyle yapmaktadır.

Usame’nin şehid olmasından kimler sevindi, kimler üzüldü? Bu bile bir kriter olabilir. Yine ayrıca Salih Mirzabeyoğlu’na kim terörist diyor, kim mütefekkir-kurtarıcı diyor? Bu da önemli bir kriterdir.

“Kişi sevdiğiyle beraberdir” ölçüsü malum.

Emperyalistlerle ağız birliği edenler, onlardandır.

Batı ile entegre olmak peşinde koşanlar ve Amerika’nın sevindiği ile sevinenler onlar gibi alçak tabiatlı mahluklardır.

Arap dünyasında, Batı yanlısı rejim kuracak isyancıları desteklemek akıl karı değildir. Antiemperyalist Kaddafi’yi Batı ve işbirlikçilerine karşı savaşta çekinmeden destekleyebilmeliyiz. Kaddafi’nin geçmiş günahlarını Batı ile savaşırken gündeme getirmek, Batıya hizmet etmek demektir.

Suriye’de isyancılar batı yanlısı bir rejim kurmak istiyorlarsa bunu desteklemeyiz. Bize sıtmayı gösterip ölüme razı etmeye çalışıyorlar. Nusayri Suriye yönetimi İslâmcı değil ama İsrail ve ABD karşıtıdır. Zaten Suriye ihvanı da bu isyanlara açıkça destek vermiyor. Amerika, Suriye rejiminin devrilip batı yanlısı bir rejim kurulmasını istiyor ve isyanı bu açıdan destekliyor. Biz ise İslâmî bir rejimden yanayız, Batı yanlısı rejimden değil

Bizce, Suriye de İsrail karşıtı bir rejim olsun ve İslâmcılarla da uzlaşsın. İslâmın faydası burada “Uluslar arası devrimci” kişiliğine uygun politik tesbitleri olan yazarımız Çakal Carlos’un (Salim Muhammed) uzun yıllar yaşadığı Suriye ile ilgili değerlendirmeleri de bu merkezde.

Merkez ülke konumundaki Türkiye ne halde ve biz (özelde) ne yapıyoruz?

Zamanın ruhu bizi çağırıyor ama biz duymazdan geliyoruz. Bunu hem genel olarak hem de, kendimizi katarak söylüyorum. Dünya şartlarının bize dayattığı tarihî ve İslamî misyonumuza uzak bir meşgale içinde yaşıyoruz. Fakat çok hızlı gelişen hadiselerin hızla pişirdiği bir coğrafya içindeyiz. Sanki bu işe memur değil, mecbur kalıp yapacağız. Hayırlı bir işe sürükleniyoruz gibi bir hâl var.

Dünle bugün arasında da büyük değişimler var. Kısa zamanda bu değişimler nasıl oldu, bu değişimin aktörleri kimlerdir?

Bu sualleri cevaplandıramıyoruz. Hadiselerin görünür aktörlerinin bu hızlı değişimleri yönlendirecek şuur ve çapta olmadığı da biliniyor. Zaten çoğumuz bu mevzuları tefekkür ve teemmül bile etmiyoruz.”

Türkiye bir çok sorununa rağmen büyüyor. Potansiyeli büyük ülke ve hâlâ yabancı sermayenin ilgisini çekiyor. Dünyanın en yüksek faizini veriyoruz, cari açık devam ediyor, işsizlik yine temel mesele. Fakat ekonomi de büyüyor.

Sistem, borçlarını ödemek ve yeni borçlar almak ve ekonomiyi yürütmek açısından faize devam etmek zorunda ve cari açığa da razı oluyor. Yoksa yatırım ve istihdam hepten durur.

Katma değerli üretim yapılsa, cari açık bu kadar olmayacak ama bunun için de planlama yanında müteşebbis ve rekabetçi tüccarlar lazım. Marka, kalite ve bir parçacık zeka.

Mesela, iş kazalarında Avrupa da birinci, dünyada üçüncüyüz .

Büyüyen ekonomi bunları çözmek zorunda.

Artık dışarıyla bağlantılı ve rekabet edici ve değişik şartlara ve krizlere karşı dayanıklı ekonomiler yaşamaktadır. Dışarıya kapalı olamayız ama dışarının pazarı ve sömürgesi de olmayalım. Bizim savunduğumuz budur.

Emperyalizmin tekerine çomak sokanlar saygı duyulacak insanlardır; ister millîci, ister devrimci, ister ateist, ister Müslüman olsun.

Bize düşen ise antiemperyalizmin bayraktarlığını en ileriye taşımak ve tüm mazlum ve mağdurların hakkını arayacağı ve intikamının alınacağı bir sistem kurmak.

Ne mutlu Usame’ye, Müslüman gibi yaşadı, Müslüman gibi şehit oldu.

Dünyayı sevenler ve Allah’ı sevenler farkı!




Baran Dergisi 226. Sayı