Kendinden zuhur diyalektiği tıkır tıkır işliyor, dünya muazzam bir zuhura doğru ilerliyor. Küfrün cepheden saldırıp yolunu kesmesine, münafık soyunun içten kemirip yavaşlatmaya çalışmasına, riyakâr ve nasipsiz it soyunun menfaati için inançları istismar etmesine, sahte kahraman ve âlimlerin ortalıkta boy gösterip ümitleri heba ederek davayı satmasına rağmen Kendinden zuhur diyalektiği tıkır tıkır işliyor. Dünya çapında bir inkılâp mimarının çizdiği mecraya doğru akıyor ve bir "EL" olan biteni manalandırıp istikametlendiriyor.
Dünya'ya yön vermeye, nizam vermeye çalışan Kapitalizm ve onların kapitalist müsveddeleri muvazenesini kaybetmiş vaziyette sağa sola yalpalarken, kapitalizm var diye varolan Sosyalizm vb. sistemlerde çarmıha gerilmiş gibi canhıraş feryatlarla sermaye ağalarına, kapitalist sömürgecilere isyan ediyor, veryansın ediyor.  Birbirlerine "varolmak ve ayakta kalmak adına" muhtaç olan her iki sistemde birbirlerini yedikten tükettikten sonra şimdi "KRAL ÇIPLAK" demeye getiriyor ve dünyanın kanını emen bir grup azınlığa öfkeyle, nefretle saldırıyor.
1990'da Sovyetlerin çöküşü ile zafer naraları atanlar, aslında kendi çöküşlerini ilan ettiklerinin; kendilerini düzeltecek, tenkid edecek yani bir nevi itici güç olacak alternatif sistemlerini kaybettiklerinin farkına yıllar sonra vardılar. Ve artık herşey için çok geçti. Françis Fukuyama "Tarihin Sonu" derken Amerikan Yüzyılından bahsediyor ve geleceği şekillendirecek güç olarakta yine aynı kaynağı ve liberalizmi gösteriyordu. Oysa şimdilerde, bir adım sonralarını bile öngöremiyor ve kendiliğinden gelişen bazı hareketler ve oluşumlarda söz ve görev almaya gayret ederek rol çalmaya çalışıyorlar. Bunun en güzel misalini Mısır'da gördük.
Önce yol arkadaşını, yoldaşını kendi doğurduğu yavrusunu yedi kapitalizm. Kapitalizm kendi içinden kendini muhafaza ederek Sosyalizmi doğurmuştu. Büyüttü ve sonra onu da tüketti ve yedi. Yaptığı yanlışı geç farkedip kendine yeni bir alternatif arayışına girdi ve İslam'a cephe aldı. Oysa İslâm alternatif bir sistem değil, asıl ve tek sistemdir. Küfür bile İslam'a zıt olmanı- ona göre olması hasebiyle O'nun kadrosundadır. Dolayısıyla Kapitalizm,  kadrosunda olduğu İslam'ı büyütmekten ve arzulanır hale getirmekten başka bir işe yaramadı. Nitekim provokasyonlar bile fikri kuvvetlendirmekten başka bir işe yaramamıştır. Çaresizlik içerisinde çırpınan Batı-ABD ve İsrail cephesi çökmemek için son bir hamle ile dünyayı fesat yuvası haline getirip milletlerin, devletlerin arasına fitne sokarak kapanmaz yaralar açma telaşesine girmişlerdir. Çünkü bir fırtına kopacak birazdan ve bu tufan karşısında neler olacağını çok iyi biliyorlar. Wall Street örneği bunun ilki ve 45 ülkede tutuşan ateş henüz işaret çapında.
İnsanı dehşet içinde bırakan hadiseler yaşanıyor. Bir grup azınlık hem etinden hem sütünden hesabı çöreklendikleri ülkelerin, kanını emip semirdikleri coğrafyaların ve elmas fabrikalarında, maden ocaklarında, geniş çiftliklerde öldüresiye çalıştırdıkları, karın tokluğuna siyanürlü dehlizlerde çürüttükleri insanların çocuklarının organlarını çalıyor ve bunu normal bir ürün-üretim ilişkisi gibi algılayıp pazarlayabiliyor. Sanki sığır çiftliklerinden herhangi bir sığırı boğazlamışta; karaciğerini, kalbini, böbreğini, soluk borusunu ve işe yarar! ne varsa alıp paketliyor ve hiçbir yasal engellemeyle karşılaşmadan kendi ülkesinin insanına pazarlıyor, satıyor. Gazetelerden başlıklar; "Irak'ta organ kaçakçılığı arttı", "Haiti'de BM görevlilerinin organ kaçakçılığı yaptığı anlaşıldı", "Somali'de 1993 yılında Mogadişu havalimanına inen 18 doktor organ kaçakçılığı yaptıkları gerekçesiyle kurşunlanarak öldürüldü", Kosova'da organ kaçakçılığı, BM soruşturma izni vermiyor", "Pakistan'da BM görevlileri saldırıya uğradı"
Tarih 19.08.2011 Somali'de inanılmaz bir hava trafiği, uçağın biri inip biri kalkıyor gelenlerin ve gidenlerin çoğunun ellerinde kırmızı, mavi çantalar ve hepsi de soğutucu çantalar... Ülkenin çocuklarının organları bir bir çalınıyor-taşınıyor...
Yetmiyor ve bu insanları soyan, hasta eden, malını emeğini sömüren, topraklarını elinden alan kendileri değilmiş gibi Birleşmiş Milletler'e (BM) bağlı Dünya Gıda Programı aracılığı ile; kuraklık, savaş, gıda fiyatlarının yüksekliği ve küresel mali krizle birlikte dünyada açlık sorununun en kritik olduğu Afrika kıtasında yaklaşık 25 milyona yakın kişinin yeterli yiyecek bulamadığını bildiriyor ve yine BM'ye bağlı Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ile de dünya çapında açların sayısının 1 milyarı aştığını duyuyor. Bir milyar aç insan, kalanların tokluğu bir tarafa yüzde % 1'in hesabı hangi boyutta...
% 1 borcunu ödemiyor ve ödemediği gibi alacaklılarının evlerini başlarına yıkıyor, itiraz edenleri demokratik soykırımlara, katliamlara tâbi tutuyor. Demokrasi lafları  bu aşağılık savaşın üstünü örtmek içindir. Bir grup azınlık çalışmadan, çabalamadan milyarlarca insanın emeği üzerinden keyif sürüyor, saltanat sürüyor. Amerika'nın 15, İngiltere'nin 4,5 trilyon dolar, Fransa ve İtalya'nın 2 trilyon dolar borcu var. Ne olacak, vermeyecekler tabii ki. Hem vermeyecekler hem de borçlu çıkaracaklar milleti. Fakat bu defa işin içinde Çin ve Japonya var. En büyük alacaklı Çin... Yahudi şimdi Çin'in kuyruğunda, uzunca bir süredir Çin ekonomisine para akıtmakta. Olacakları biliyor, bıçağın boğazına dayandığını hissediyor.
% 1 AZINLIK
Bu hususta fikir vermesi açısından Amerikan finans çevrelerinin dergisi Forbes, 2011 yılının milyarderler listesine bakalım.
Listenin başında Meksikalı telekomünikasyon devi Carlos Slim Helu 74 milyar dolarlık servetiyle yer aldı. Helu'yu 56 milyar dolarla Microsoft firmasının kurucusu Amerikalı Bill Gates ve 50 milyar dolarla Amerikalı yatırımcı ve iş adamı Warren Buffet izliyor.  Fransız iş adamı Bernard Arnault 41 milyar dolarla dördüncü sıraya yerleşirken beşinci sırada Amerikalı iş adamı Oracle'ın sahibi Larry Ellison 39,5 milyar dolarla yeralıyor. Geçen yıl 403 milyarderi olan ABD bu yıl bu sayıyı 413'e yükseltti. ABD'yi Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin izliyor.
Bu listede yer alan milyarderlerin toplam servetinin net değeri önceki yıla göre rekor kırarak 4,5 trilyon dolara yükseldi ve Almanya'nın Gayrisafi Yurtiçi Hasılası'nı geçti. Bu rakam geçen yıl 3,6 trilyon dolardı. Listeye bu yıl yeni girenlerin sayısı 214 olurken, geçen yıl bu rakam 97'ydi. Çoğunun 'aile' serveti Türkiye gibi ülkelerin bütçesine denk.
Bu arada 2010'da 28 olan milyarder sayısını 38'e çıkaran Türkiye, değerlendirildiği 'Ortadoğu ve Afrika' bölgesinde, en fazla milyardere sahip ülke konumunda. Bölgede Türkiye'yi, 16 milyarderle İsrail, 9 milyarderle Suudi Arabistan, 8 milyarderle Mısır, 6 milyarderle Lübnan, 4'er milyarderle Güney Afrika Cumhuriyeti ve Birleşik Arap Emirlikleri, 2'şer milyarderle Kuveyt ve Nijerya izliyor.  10 yıl önce listede sadece beş Türk'ün bulunduğunu yazan Forbes dergisi, toplam 64 milyar dolarlık servetleriyle listede yer alan 38 Türk milyarderin bir çoğunun servetinin aile arasında yoğunlaştığını, Doğan, Ülker, Şahenk, Koç ve Sabancı ailesine mensup üyelerin ve Karamehmetler gibi kişilerin bulunduğunu belirtiyor.
% 99 AYAKLANDI
İlki dünyayı yağmalayan örgütün kalbi Wall Strette ve bir hafta içinde tüm dünyada... Gazetelerin verdiği haberlere göre 45 ülkede ve 350 noktada. Bir grup azınlığın yaşadığı, keyif sürdüğü mekanlar baş hedef, İtalya-Roma'da 200 bin kişi sokakta ve bankalar yağmalanmış, yüzlerce araç yakılmış durumda. Neler oluyor? Olan belli; Dünya büyük bir inkılâbın doğum sancısını çekiyor. Portekiz ayakta, Almanya ayakta, İspanya ayakta, Yunanistan ayakta, Newyork ayakta, Avustralya ayakta, Tayvan ayakta ve hepsinin dilinde ve elinde aynı slogan ve afiş: BİZLER % 99'UZ.
Peki Türkiye, o ne durumda... Milletin önü ucuz bir kahraman yüzünden kesilmiş, bir sahte hocaefendi yüzünden tıkanmıştır. Dolayısıyla samimi hiçbir hareketlilik, gerçek anlamda hiçbir başkaldırı İBDA hariç görünmemektedir. Hal böyle olunca da Batı ve O'nun işbirlikçileri salt İBDA'yı düşman bellemekte ve bütün gücüyle ona saldırmaktadır. Bu vesileyle Muhterem Saadettin Ustaosmanoğlu'na sadece kullandığı bir kelimeden dolayı 15 ay ceza kesen zihniyeti hesap gününe havale ediyor ve kendisinin gazasının mubarek olmasını diliyorum.
Türkiye'nin % 1'i Mütefekkir Mirzabeyoğlu'nun işaretlediği "Üç Bin Aile" iken % 99'u ise biziz. % 1 iktidarını kaybetmemek, gücünü ve sermayesini düşürmemek için gece gündüz çalışırken peki biz yani % 99 ne yapıyoruz, onlar gibi olmak için çalış ha çalış, topla buzdolabı al, mobilya al, lcd tv al, cep telefonu al. Sonra bir daha model değiştir bir daha al, dön bir daha al. Bu mu yaptığımız? O halde soru şu olmalı Ben % 99'dan isem "Ben ne yapıyorum?" Sayın Sırrı Süreyya duyuyormusun beni, ya sen İHH ve hızlı kardeşim Numan Kurtulmuşoğlu. Sesim uzaktan gelmiyor değil mi?
Üstad'ın meselemizi özetleyen mısraları ile yazımızı nihayetlendirelim.
Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul;
Bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir pul.
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa;
Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa !


Baran Dergisi, 249. Sayı