Memlekette "Ateistler neden inanmıyor”, “Deistlik ve ateistlik niçin artıyor" gibi absürt sorular sürekli dönüp dolaşıyor. Bu meselenin fazla popüler tutulmasının ve bilinçli olarak Müslümanların zihnine yerleştirilmeye çalışılmasının asıl sebebi, İslâm'a muhalif olanların güya akli ve haklı sebeplere dayalı bir şekilde İslâm’dan uzaklaşıldığını, uzaklaşması gerektiğini gösterme çabasıdır. Eğer ki böyle bir olgu var ise bunun müsebbibi materyalist dünya görüşü ve onun yaygınlaşmasıdır.

İnsanın gelişimini çocukluğundan itibaren tekamülden uzak, maddeye esir bir biçimde işleterek sağlamaya çalışan düzen, insanın anlam arayışını yanlış zemine oturtuyor. Daha doğru bir ifadeyle düzenin dayattığı mânâsızlık girdabına insanı hapsediyor.

Müslümanlar, "İslâmî bir dünya görüşü ve diyalektik" eksikliğinin zirvesinin yaşandığı bu dönemde, inanmayan muhataplarına hitap ederken de kendisinin materyalist bir gözlük ile dünyaya baktığını fark edemiyor.

İmanın hakikatini de, maddeci dünya görüşüne ve akıl seviyesine düşürerek, başlıyor “tersinden” telkine; “şu ağaç şöyle, bu kuş böyle, o deniz şöyle, bu yağmur böyle” falan… İş, halikını mahlukuna tasdik ettirmek gibi bir absürtlüğe varıyor.

Bir diğer taraftan da tekbir getirince yangının söneceğini söyleyip meseleyi karikatürize eden; ama tekbir getirince yangını söndürecek ağzın kendisinde niçin olmadığının şuurunda olmayanlara… Bu da ayrı bahis…

Meseleleri, meselelerin istediği seviyede ele almak gerekir, doğrusu etrafında şunu söyleyebiliriz: Sen Allah'ı ve iman hakikatini anlattığını zannederken, aslında anlattığın kendi anladığın ilah ve kendi zannın olan imanındır. Bu durumun farkında olarak, bunun gerektirdiği şuurla hareket etmek zorundayız. Bu da bize bir incelik katacaktır. İman hakikati, maddeci-kuru akılcı fasit daire içine hapsedilerek ispatlanamaz. “Ateistler niçin inanmıyor gibi bir soru” normatif şuur hatasına misaldir.

Biz, hadiselerin teferruatını İslâm’ın zıt kutuplar arası üstün muvazenenin rejimi olduğu şuuruyla ele almakla mükellefiz. Bunun için de maddeci bakışı söküp atmak ve İslâm’a bağlı-ona muhatap bir dünya görüşü edinmek zorundayız.

Savaş stratejilerinin önemli bir kaidesidir, savaşın zeminini belirleyenin başarılı olma ihtimalinin daha büyük olması. Mücadelenin zeminini ancak bu şekilde biz belirleriz. Savaşı düşmanın istediği zemin ve seviyede sürdürmek maksada ulaşmada akim kalmaya sebep olur. Bu da hakikate zulümdür.

İnsan ve eşya kuşatılmıştır. Kuşatılan, kuşatanı kuşatamaz. Klasik elma kurdu ve elma hikayesi... Allah'ın varlığını gizleyen bizatihi kendi zuhurudur. Ateizm yahut deizmin yayılması iddiasına nazaran, ateizm denilen zırvanın da varlığını tamamen Allah’a borçlu olduğunu ve Allah’ın varlığına inanmamak iddiasında bir “inanç” olduğunu söyleyebiliriz.

Son söz; Müslümanların, meseleyi kendi aklını haklı çıkarmaya çalışmanın verdiği hazdan artık sıyırma vakti geldi de geçiyor.

Nefs ve vasat onların silahı, bizim silahımız ise kemiyet hesabı değil, her şeyi ruha bağladığımız keyfiyet esası...

İşimize bakalım!