Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi ve İBB Kültür Daire Başkanlığı’nın iş birliğiyle 9’uncusu düzenlenen “İstanbul Edebiyat Festivali” 27 Kasım’da başladı. 2 Aralık’a kadar sürecek festivalin bu seneki konusu “Edebiyat ve Sinema”.

100’e yakın konuşmacı 50 oturumda Edebiyat ve Sinema ilişkisi, Senaryo Edebi Bir Metin midir, Sinema’da Yeni Dil Arayışları, Sinema Festivalleri gibi konuları tartışacak.

Semih Kaplanoğlu, Atilla Dorsay, Ali Ural, Ahmet Yenilmez, Samed Karagöz, Elif Dağdeviren, Prof. Dr. Kurtuluş Kayalı, Ahmet Turgut, Burçak Evren, Mesut Uçakan, Nazif Tunç, Sefa Önal, Bestami Yazgan ve Seyid Çolak gibi birçok kişinin katılacağı söyleşiler yapılacak.

Semih Kaplanoğlu ve Buğday
27 Kasım Pazartesi günü gerçekleştirilen programın açılışında, onur konuğu Semih Kaplanoğlu’nun konuşması dikkate değerdi. Kaplanoğlu’nun yeni filmi “Buğday”, uluslararası alanda pek çok ödül aldıktan sonra Türkiye’de gösterime girdi. Fakat bizim hep bahsini ettiğimiz “kültür-sanat dünyasının kartelleri”, bütün sinema salonlarına “Buğday” filminin girmesine müsaade etmiyor. Özellikle Anadolu’da Buğday filmini izlemenin oldukça zor olduğu haberleri geliyor.

Oysa Kaplanoğlu filminin çekimlerinin önemli bir kısmını Anadolu’da gerçekleştirdi. Konya’da Çatalhöyük’te mesela. Örtülü bir sansür uygulanıyor Semih Kaplanoğlu’na…

Filmin Galası da Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapıldı. Bu sebeble Gala’da bildik medya kartelleri ve sanat dünyasının (!) kokoşları yer almadı. Bu da iyi bir şey sanırım.

Edebiyat Mevsimi’nde yaptığı konuşmada Kaplanoğlu, sinemanın bir “zaman inşa etme sanatı” olduğunu söyledi. Kısa konuşmasında altını çizdiği şu hususlar önemli:

“Bana göre sinema zaman inşa etme zamanıdır. Nasıl mimari mekân inşa etme sanatıysa sinema zaman inşa etme sanatıdır. Sinemayı değerlendirirken biraz sınırları aşmalı edebiyatın ve tiyatronun yan ürünü gibi düşünmemeliyiz.
Görüntü kirlenmesi ve görüntü bombardımanına tabi tutuluyoruz. Bu ortamda saf sinemanın kendini var etmesi mümkün olmuyor, tıpkı saf edebiyat ve müzik gibi.

Ben şöyle bir ummana girmeye çalışıyorum. Bizim müthiş bir irfan geleneğimiz var ve bunların büyük yazarları şairleri var; Niyazi Mısrî, Yunus Emre gibi binlerce şairimiz… Çok küçük kısmını biliyoruz aslında biz. Ben uzun zamandır bu geleneğin kokusunu, zaman algısını ve hazinesini anlamaya çalışıyorum ve sinemaya bunu nasıl dâhil edebiliriz üzerine düşünüyorum. Bunda bir ruh var, bir ses var ve bir hâl var. Sinema da aslında bir hâl sanatı…”
Bu sözlerini tamamlayıcı olarak, bir başka röportajında söylediklerini aktarmalıyız:

“Şu anki gibi video kameralarımız, materyallerimiz elimizde olmadığı için bugünün dünyası hayalimizden bile geçmiyordu. Hep kısıtlı, zorlayan şartlarda filmlerimizi yapıyorduk. Ama bugünden geriye baktığımda bu eğitimin bize kazandırdığı çok değerli şeyler olduğunu fark ediyorum. Çerçeve çizmek ve kısıtlı imkândan yaratıcılık ortaya çıkarmak bence işimizin en önemli kısımlarından bir tanesi. Çünkü hayatı olduğu gibi tekrar edemeyiz. Bugün sonsuz olanaklarımız var neredeyse. Her şey erişilebilir. Kameralarımız elimizde. Herkes istediği gibi çekebiliyor. Peki, buna mukabil yaratıcılığımız ne âlemde? Hemen elimizdeki kamera ya da teknik imkânlarla çekmeye mi kalkıyoruz yoksa bir şeyin karşısına geçip yoğun bir derinleşme yaşıyor muyuz? Ben bugüne kadar bütün filmlerimi negatif stokla çektim. Hala o sınırlılığın içerisinde hareket ediyorum. Çünkü dijitalin tırnak içinde verdiği sonsuz özgürlük durumuna bir türlü kendimi adapte edemiyorum. Benim aldığım eğitimin temelinde azdan çoğa varma vardı, bugünse çoktan aza inmek gerekiyor.”

9. Edebiyat mevsiminin en önemli olayı bizce Semih Kaplanoğlu’dur. Onur ödülü verilmesi bir yana, Semih Kaplanoğlu sinemasının konuşuluyor olması bile çok önemlidir.

Niçin önemlidir? Edebiyatın artık sinemadan beslendiği çağımızda, Sinema’nın “hayal perdesi”ne, bir Müslüman olarak kendi “hâl”ini yansıtmaya çalışan, bunu da (kendisinin kurmaya çalıştığı) “biçim”le ve “dil”le yapan Semih Kaplanoğlu’nun filmleri sinema dilinde yeni bir arayışın izlerini taşıdığı için.

Özellikle Tasavvuftan beslendiğinin altını çizdiği için…

Özellikle Tasavvuftan beslenirken kabalaşmadığı için…

Tasavvufu “kendi” meselelerinin çözümü için, İbda Mimarı’nın tabiriyle “insan ve toplum meselelerinin halli sadedinde kavramaya” çalıştığı için…

Semih Kaplanoğlu’nun “Buğday” filmi geçen Cuma gösterime girdi. Sinema salonu bulabilirseniz izlemenizi tavsiye ederim.

Edebiyat Mevsimi ise 2 Aralık Cumartesi’ye kadar devam edecek. 2 Aralık Cumartesi günü “Semih Kaplanoğlu Oturumu” yapılacak. Saat 18.00’de. Bunu da kaçırmamanızı tavsiye ederim. Sultanahmet Kızlarağası Medresesi’nde…

Baran Dergisi 568. Sayı