Bugün Cengiz Aytmatov’u hatırlamak için son derece uygun bir gün. Dünya çapındaki usta edebiyatçının doğum günü 12 Aralık 1928. 10 Haziran ise bu dünyadan göçüp gittiği tarih, yani vefatının yıldönümü.

Her büyük sanatkarda olduğu gibi Aytmatov da bugün eserlerinde yaşıyor. Bizi, “İyi ki doğmuş.” demekten alıkoyan bir şey yok.

Geçenlerde sahaf bir ağabeyden tâ 1980 baskılı bir Toprak Ana temin etmiştim. İlk kez Aytmatov okudum.

Meğerse evvelden tanışıyormuşuz Aytmatov’la, Selvi Boylum Al Yazmalım, onun güzîde işlerinden bir tanesiymiş.

Aytmatov’un doğum ve ölümünden bahsettiğimize, “dünya ahiretin tarlası!” olduğuna göre öyleyse Toprak Ana’nın sesine kulak verelim.

Uzun uzadıya Toprak Ana tahlili peşinde değiliz, bizimkisi bu vesileyle bilenlere hatırlatma, bilmeyenlere de hem eseri hem de yazarını duyurma işi.

Bugünün hatırına binaen eserle ilgili kısa bir sufle verecek olursak:

Bozkırlarda hayatını alın teriyle kazanan bir ailenin, II. Dünya Savaşı’nın vuku bulmasıyla düzeni bozuluyor. Tolgonay Ana’nın evlâtları cepheye gitmek zorunda kalıyor. Bilge ve mücadeleci kadın, oğulları cepheye gidince geliniyle bir başına kalıyor. E tabiî geçimini çiftçilikten kazanan bir aile için erkeklerin gitmesi işleri zorlaştırıyor. Savaş uzadıkça köyün erkekleri birer birer eksiliyor… Ne hasat doğru düzgün yapılıyor, ne de biçerdöverler usulünce çalışıyor… Binbir el değiştiren, analara kuzularının öldüğünü haber veren hüzünlü mektuplar...

Tolgonay ile Toprak Ana’nın arasındaki şu kısım, alâkanıza:

“Ey kutsal tarla! Hasat bitti, dinleniyorsun artık. Çıt çıkmıyor ortalıkta. Ne insanlar var ne tozu dumana katarak giden kamyonlar ne de başak otlamaya çıkmış sürüler… Ürününü verdin biz insanlara, doğumdan sonra dinlenen bir kadın gibisin. Gözün sürülünceye dek böyle yatacaksın. Şimdi ikimizden başka kimsecikler yok. Sen benim bütün geçmişimi biliyorsun. Anma günüdür bugün. Savankul’un Kasım’ın, Muslubek’in, Caynak’ın (oğulları), Aliman’ın anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Ömrüm oldukça unutmayacağım onları. Zaman gelince Canbolat’a da her şeyi anlatacağım. Doğuştan aklı, yüreği varsa dediklerimi anlar elbet. Ama ya ötekilere, yeryüzünde yaşayan öteki insanlara sesimi duyurabilecek miyim? Onlara da sözüm var. Yüreklerine ulaşabilmem için ne yapmam gerekiyor?

Ey, gökte parlayan güneş! Sen dünyayı çepçevre dolaşırsın, insanlara sen anlat!

Ey, yağmur bulutu! Aydınlık sağanağını yeryüzüne gönderirken her damlanla sen söyle!

Ey Toprak Ana, sen bizi bağrında barındırır, dünyanın dört köşesindeki insanları beslersin! Sen söyle insanlara, onlara sen anlat!”

Toprak Ana: “Hayır, Tolgonay, sen anlat! İnsansın sen. Her şeyden yüce, her şeyden akıllısın; insansın sen! Sen anlat! Gidiyor musun Tolgonay?”

Mahsul veren toprak, vakti geldiğinde ekip biçeni de yutar…

Görüş: Oğuz Can Şahin