Röportaj: Cumali Dalkılıç

Suphi Bey, sizi tanıyabilir miyiz?

1946 yılında Kerkük’te doğdum. İlkokul ile ortaokulu ve lise eğitimimi Kerkük’te tamamladıktan sonra Türkiye’de yüksek tahsil görmeye geldim. Hedefim mimarlık okumaktı. O zamanki adıyla Güzel Sanatlar Akademisi olan bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin beş yıllık yüksek mimarlık bölümüne girdim ve mezun oldum. Memleketime döneyim dedim bu defa abim bana “kendini biraz oyala” dedi. Türkmenlere baskılardan bahsetti. Ben de doktora yapmak için devam ettim. Doktoram da Kerkük evleri üzerineydi. Kerkük’ün mimarî kimliğini, Türkmenlerin geliştirdiği geleneksel Kerkük evlerinin tasarımını daha sonra kitaplaşan doktoramda ele aldım. Kerkük’e dönmeye karar verdim, bu sefer durumun daha da kötü olduğu söylendi. Doçentlik çalışmasına başladım ve üniversitemde kaldım. Bu arada Kerkük’le ilgili çalışmalarım vardı. 2003’te Irak işgale uğrayınca 25 yıldır gidemediğim Kerkük’e koştum. O gidişimi ve gördüklerimi, yaşadıklarımı “Hasretin Adı Kerkük” adlı gezi notlarımda yazdım. Aslında kitabın adı “25 yıllık Hasretin Adı Kerkük”tü. Fakat yayınevi adını uzun bulmuştu. Annemi, iki ablamı kaybetmiştim, cenazelerinde bile olamadım. İnsan doğduğu, büyüdüğü toprakları unutamıyor. Anne kokusunu duyuyorsun. Kader bu ama davamızı bırakmadık çok şükür. Hem sosyal hem de ilim hayatımda Kerkük hep ön planda olmuştur benim için.

Mimarlık ve Mimar Sinan üzerine çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Mimar Sinan hakkında derinlemesine araştırmalarım oldu. Türkiye’de onun hakkında otorite sayılacak bir şöhrete ulaştım. Tezkiretü’l-Bünyan adlı Mimar Sinan’ın hatıralarını çevirip kültürümüze yeniden kazandırdım. Bugüne kadar bu eserin en özgün nüshası olan yazma tanınmıyordu. Sinan hakkında 3 dilde (Türkçe, Arapça ve İngilizce) gençlere yönelik Mimar Sinan kitapları yayımladım. Bir OsmanlıMucizesi Mimar Sinan ve en son Sinan Atlası kitabı çıktı. 480 sayfa olan bu eser İngilizce ve Türkçe olarak kitaplaştı. Bu kitap değerli dostum Mustafa Aksay’ın fotoğrafları ile güzelleşti. Diğer yandan Kerkük’ten hiç kopmadım, Her şeye rağmen Kerkük ve özellikle Türkmeneli’nin folklorunu, edebiyatını, tarihini ve kültürünü yazmaya çalıştım. Kısacası bütün yönleriyle Türkmeneli bölgesinin fotoğrafını vermeye çalıştım.

Kerkük’le birlikte bölgenin toplum yapısı ne durumdadır?
Altınköprü monografisini yazdım. Irak’ta yaşamış, yaşayan Türkmen boylarını aile adlarına kadar kitaplarımda kaydettim. Musul, Telafer, Tuzhurmatu, Tavuk, Erbil… Erbil bile önemli bir Türkmen şehri ancak maalesef baskılarla şehir tutsak hale getirilmiştir. Bugün Erbil’e gidip dolaşın, sorun “nerelisin” diye? Erbilliyim diyorsa bilin ki o Türkmen’dir. Erbil’in kapalı çarşısındaki dükkân sahipleri, esnafı Erbilli Türkmenlerdir. Seyyar satıcılık yapanlar ise dışarıdan gelen Kürtlerdir. Erbilli Türkçe konuşuyor, oralarda Türkiye televizyonları takip ediliyor. Türkiye onlar için büyük bir cazibe merkezi bölgede… Kapıyı açsanız Kürt bölgesindekilerin yarısı Türkiye’ye gelir. Mimar Sinan’ı tanıtmak için Tahran’a, İsfahan’a gitmiştik. İnsanlarıyla konuşmuş, Türkiye muhabbetini görüşmüştüm. Türkiye tarih boyunca Ortadoğu’yu besleyen bir güç. Ortadoğulu öğrenciler Türkiye’de eğitim görüyor. Bizim Kerkük’te ve Ortadoğu’nun diğer kentlerinde yaşayan doktor, mühendis kim varsa çoğu İstanbul, Ankara ve İzmir mezunudur. Ölçü için önemlidir bu. Türkiye binlerce Orta Asyalı, Afrikalı öğrenci okutuyor. Afrika’dan, Arap ülkelerinden birçok öğrenci Türkiye’de eğitim görüyor. Bunlara devlet burs veriyor, yurtları ücretsiz. Bunlar çok önemli ama Türkiye’dekilerin bundan haberleri yok. Vatandaş bunu bilmiyor. Bu Türkiye’nin potansiyelini gösteriyor, Türkiye’nin gerçekten vizyonu ve misyonu güçlü. Balkanları da Türkiye beslemiş ve beslemeye devam ediyor.
 
SON KALE TÜRKİYE
Türkmenler olarak bizim de vazgeçmeyeceğimiz bir coğrafya Türkiye. Başımız sıkışırsa buraya geliriz. Onun için Türklüğün son kalesi olan bu ülkenin güçlü ve abat olması şart. Konumu müthiş. Malazgirt’le İstanbul’un fethi arasında 382 yıl fark var. Böyle bir yürüyüşü dünya tarihinin tek milleti olarak biz yapmışız. Bu yürüyüşü geriye doğru yapma niyetimiz yok. Kimse bizi bu coğrafyadan söküp atamaz. Canımızı dişimize takmışız yine de bu coğrafyayı korumuşuz. Bizim gideceğimiz yer var Kerkük olarak, Balkanların var, Batı Trakya’nın var. Fakat Türkiye’nin gideceği yer yok. Onun için Türkiye güçlü durmalı, birlik ve beraberlik içinde olmalı. Türkiye’de herkes kardeşçe yaşamış. Türkü, Kürdü, Arabı bin sene kardeşçe yaşamıştır. Türkiye, Türkmenlere destek vermede kararlı görünüyor. Özellikle Ovaköy yolu Telafer üzerinden açılırsa Irak’ta yüzde 83 ticari alan önümüze açılır. Biz yüzde 17’ye takılıp kalmışız. Orada da para yok, hatta üstüne biz para veriyoruz. Türkiye ile merkezî hükümet Bağdat arasında iyi ilişkiler başlarsa Irak’ta Türk iş adamları Basra’ya kadar ihaleler alabilir, yeni iş sahaları açılabilir. Irak ile ilişkiler bozulunca işler bozulmuştu. Türkmenler de şimdi güzel bir çizgiye geldi. Türkmenler tek yürek, tek ses oldu.

Kültür tarihimize, sosyal hayata ve idaresine dair neler söyleyebilirsiniz?
Türkmenlerin 1071 Malazgirt’ten önce Irak’a yerleşmiş bir koloni olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü 1055’te Tuğrul Bey yoğun biçimde Oğuzlardan oluşan ordusuyla Irak’a giriyor. Bağdat’ta Abbasi halifesini ahıra kapatarak esir etmişler. Halifeyi oradan çıkarıyor, atına bindiriyor ve atının yularından tutarak tekrar sarayına götürüyor. Halife bundan o kadar mutlu oluyor ki, Tuğrul Bey Sünniliğin de hamisi olduğundan Cuma hutbesini onun adına okutuyor. Tuğrul Bey halifeliğe bağlılığını ilan ediyor. O zaman Irak’ın kuzeyine Türkmenlerin yerleştirilmesine müsaade edilmiş oluyor. Hatta daha önce Peygamber efendimizin Medine’ye hicretinin 54. yılında Arap komutan Ubeydullah Bin Ziyad Orta Asya’dan 2000 Türkmen okçu getiriyor. Bu Türkmen savaşçılar dönemin ordusundaki askerlere okçuluğu, kılıçla çarpışmayı öğretiyorlar. Ondan sonra her yıl 2000 kişi getirmeyi adet ediniyor. Halife Mutasım’dan önce babası Halife Memun Türklere hayrandı, karısı Türk’tü. Zamanla bu savaşçılar öyle çoğalıyor ki, Samarra şehrini yapıyorlar, Türkmenlerin orada kalmasını, Araplara daha fazla karışmasını istemiyorlar. Huyları bozulmasın diye. 1055’te Tuğrul beyin kafileler halinde gelişiyle birlikte bölge tamamen Türkmenlere açılmış oldu.
 
IRAK’IN KUZEYİ ANADOLU’NUN UZANTISIDIR
Oğuz ordularının Irak bölgesine yerleşmesi daha sonraki yıllarda da devam etmiş. Kanuni döneminde, IV. Murad bile 17. yy’da Anadolu’dan Sünni aşiretleri götürmüş, Bağdat’a kadar döşemiştir. Bağdat’ın güvence altında tutmak için. Çünkü arada bir İran hücum edip alıyordu Osmanlı kovalıyordu, o toprakları böyle tutuyorduk. Bu doku günümüze kadar Irak’ın kuzeyinde sağlıklı biçimde devam etti. Maalesef Amerikalılar Araplar arasında, işgal sonrası, Sünni-Şii kavgası çıkardılar; Araplar da bu tuzağa düştüler, birbirlerini öldürdüler. Ama Türkmenler çok şükür bu tuzağa düşmediler. Oyuna gelirsek Allah korusun bizde de aynı acılar olurdu. Araplar o kadar çok tuzağa düştüler ki Irak’ı bölerken adları bile geçmiyor. Irak’ta ne var diyorlar? Sünni-Şii-Kürt var deniyor, Arap var denilmiyor. Kendilerini egale etmişler.

Daha Anadolu Türkleşmeden Irak’ın kuzeyi, Halep’e kadar Türkleşmeye başladı. Halep Türkmenleri de meşhur ve bölgeye hakimler. Buna bir de İpek yolu üzerinde olan Musul’u da eklemek gerekir. Böylece Irak’ın kuzeyinde yer alan Kerkük, Erbil ve Musul, tıpkı Kayseri, Konya, Şanlıurfa, Gaziantep gibi Anadolu’nun doğal uzantısı olan şehirlerdi.
 
“İSLÂM SANCAĞINI BUGÜNLERE TAŞIYAN OSMANLI VE SELÇUKLU’DUR”
Anadolu’ya Malazgirt’ten giren bu millet, Erzurum’dan, Sivas ve Kayseri’den itibaren İstanbul’a kadar medeniyetini döşeyerek gelmiştir. Medreseler, hanlar ve kervansaraylar. Anadolu’da 150’ye yakın kervansaray yapıyor Selçuklular. Kervansaray demek ticaret ağının yerleşmesi demek. Ticaret nerede olur? Huzurun, güvenliğin sağlandığı yerde olur. Selçuklular böylesine güzel bir dönem yaşatmışlar. Bu misyonu daha sonra Osmanlılar devralmış. Selçuklular Oğuzların Kınık boyundandı. Osmanlılar Kayı. Her ikisi de Türkmen’di ama ne Selçuklu ne de Osmanlı etnik ayrımcılık, ırkçılık yapmadılar. Şemsiyeyi büyük tuttular. Bütün İslâm dünyasını birleştirdiler, himaye altına aldılar. Hatta bu şemsiyenin altında İslâm dışı olan Yahudi ve Hristiyanlar da vardı. Ona rağmen Selçuklular üzerine saldıran Haçlı ordularını yok ettiler. II. Kılıçaslan yarım milyon Haçlı askerini bir avuç askerle ve gerilla taktiğiyle Anadolu toprağına gömmüştür. Dünya savaş tarihinin en büyük askeri örneğidir O’nun yaptığı. Bakın, bunu halk bile hissetmemiştir. O kadar güzel savaşmışlar. Şunu söyleyeyim… Arap kardeşlerimiz darılmasın; Osmanlı ve Selçuklu, İslâm sancağını taşımış. Biz İslâm yüzünden çok dayak yemişiz çok da dayak atmışızdır; ama Allah’a şükür bayrağı bırakmamışızdır.
 
MEDENİYET ŞEHİRLERDE OLUŞUR
Bölgenin kültür ve mimarîsine vakıf birisiniz?
Irak Türkmenleri bölgede kendi sosyal hayat, kültür ve geleneklerine göre bir tür konut mimarîsi geliştirmişlerdir. Bunun tipolojik ayrıntılarını ben Kerkük Evleri adlı eserimde verdim. Kerkük, Erbil, Tuzhurmatu, Altunköprü, her Türkmen’in olduğu yerde bu ev mimarîsi, yapı tipi kendini gösterir. Bunu zaten doktora tezimde uzun uzadıya yazdım. Buna paralel bir “mimarî sözlük” bile oluşmuş. Yani bu mimarîde kullanılan kavram ve kelimeleri de derledim. Yapı adları, kullanılan malzemeler, alet edevatlar… Türk mimarlığına da katkı sağlasın diye. Ben üniversitede Mimarlık Bölümü başkanıyım, ayrıca ders veriyorum. Biz daha çok Avrupai terimler kullanıyoruz. Halbuki bizim geleneksel mimarîde bunların karşılığı var. Onlardan haberimiz yok. Bunlar Türkiye’nin de değişik bölgelerinde; öğrencilerine ödev olarak veriyorum. Yapı, mekân adları, yapıya, mimarlığa dair terimler toplasınlar ki, geleneksel Türk mimarlığı sözlüğü ortaya çıkmış olsun.
 
MİMARİ, MUSİKİ VE YEMEK KÜLTÜRÜ MEDENİYETE İŞARET EDER
Medeniyet şehirlerde oluşur. Kırsalda olmaz. Bizim de uzun dönemleri alan şehir hayatımız olduğu için musikîmiz, mimarîmiz ve yemek kültürümüz gelişmiştir. Bir medeniyetin tezahüründe üç sacayağı da budur. Mimarî, musikî ve yemek kültürü. Her millet bu üçünde önde olmak ister. İyi bir ev mimarîsi, iyi bir yemek ve hayatın da konforu musikîdir; en güzelini ister. Şimdi musikî görsel malzeme haline gelmiş televizyon klipleriyle bilmem nelerle. Biz bu alanda dünyanın sayılı, ender bulunabilecek kültürel değerlerine sahip milletlerden biriyiz. Osmanlı ve Selçuklunun başarıları ihlasla, ilây-ı kelimetullah yani Allah’ın ismini yüceltmekle hayatları geçmiş, Allah da onları korumuş. Bu şerefli, aziz, kimseye kin gütmeyen, zulmetmeyen, şefkatli, cömert milleti başarıdan başarıya sevk etmiştir. İdeali uğruna samimiyetle ölen başka bir millet yeryüzünde Türkler kadar ben tanımıyorum, bilmiyorum. Ben bu topraklarda eğitim gördüm, bu toprağın suyunu içtim, beş kuruş paramı almadan bu devlet beni yetiştirdi. Dünyanın en güzel eğitimini gördüm Güzel Sanatlar Akademisi’nde. Resim, heykel, mimarlık bir arada sanat olarak. Dolayısıyla bu topraklardan aldığımı ben her zaman bu toprakların insanlarıyla paylaşırım. Birikimi öğrencime, Türk insanlarına ve vatandaşlarıma iletmek isterim. Yani bu benim boynumun borcudur. Bu toprakların hakkını yine de ödedim diyemem. Böyle bakıyorum ben. Bu şuurla gençliğimiz yetişirse inşallah, bu toprakların bize ne kadar zor geçtiğini ve ne kadar kıymetlimiz olduğunu herhalde anlamış oluruz.

Arapların kültürel anlamda Türk kültürüne ne gibi tesirleri sayılabilir?
Arap musikîsi ayrıdır. Bağdat’tan bizim musikîmiz etkilenmiştir fakat Irak makamları da Türk makamlarından etkilenmiştir bu yönde. Suriye ve Ürdün’de bu tesir yok. Kerkük merkezde Türkler musikî meşklerini klasik sazlarla icra ederler. Ud, keman, kanun vesaire. Anadolu’da bağlama kullanılır. Bağlama biraz daha kırsal enstrümandır. Şehir merkezinde bahsettiğim gibi klasik sazlarla icra edilir. Bağdat, Kerkük, Musul böyledir.
 
IRAK’TA TÜRK MİMARİSİ
Musul mimarîsi Selçukluların devamı olan Zengîlerin yani Musul Atabeylerinin mimarîsidir. Selçuklu damgası taşır. Erbil mimarîsi, Kerkük, Selçuklu-Osmanlı karışımıdır. Abbasi mimarîsi varmış evet… Nerede, bilmiyoruz. Bugün Irak’taki kültür varlıklarının ve eserlerinin yüzde 95’i Türk hakimiyetinden günümüze kalanlardır. Abdülhamid döneminde bile Bağdat’ta okullar Türk mimarîsiyle askeri ve sivil Rüştiye, Mülki Rüştiye Mektepleri açılmıştır. Bağdat’a matbaa kurmuş Osmanlı. Dicle’de buharlı gemiler. Atlı tramvay kullanıldı. Osmanlının zayıf düştüğü dönemlerde yapılmıştır bunlar. Haydarpaşa-Bağdat arasında Toros Express tren hattını Almanlara yaptırmışız. Hicaz demiryolunu yapmışız. Arap kardeşlerimizin konforu için. Biz oraların petrolünü almadık. Sultanın ihtimamı ve himayesiyle birçok yatırımlara vesile oldu. Bunu övünmek için değil, görevimizi yaptığımız için hatırlatıyorum. Gerçek devlet böyledir; reayasını kollar yani halkına, vatandaşına hizmet götürür. Zaten Kutadgu Bilig’de var; “Türk devlet başkanının görevi halkını bay yaşatmaktır” der. Bay... yani zengin, müreffeh yaşatması lazım. Daha ne yapmamız gerekirdi?
 
YEMEK KÜLTÜRÜMÜZ ORGANİZE OLMALI
Mesela lahmacun... Adı Arapça, ancak Arapların bilmediği bir yemek lahmacun. Lahm et demek, acun da hamur. Ben Kerkük’te lahmacun görmemiştim, Türkiye’de gördüm. Bizim mesela bir mantımız var. Mantı müthiş bir icattır. Konserve gibidir, altı ay bir yıl arası saklanabilir. Yolda haşla yoğurtla ye. Erişte mesela? Spagettiye bin basar. Fakat spagetti dünyayı sarmış. Bizim nefis eriştemiz boynu bükük köşede. Japonya’da 12.500 “Pizza Hut” restoranı var. Japonya’da başka yemek yok. İstila etmişler. Bir lahmacuncuyu salsan, dönerciyi salsan altını üstüne getiririz. Satışımız yok. Gariban gariban bakıyoruz, tek tek dükkân açarak. Onlar büyük şirketler kurarak dev lokanta zinciri haline getiriyorlar kısa sürede.

Zamanla yerli kültürü yerinden ediyor?
Örgütlenmeleri başarılı. Biz neden yapmıyoruz ona üzülüyorum. Üstelik saydığım yemeklerimiz ta Orta Asya’dan bizimle gelmiş. Türkiye’de yemeklerin lezzeti yüksektir. Gaziantep’e gitmiştim; kebabını, tatlısını yedim enfestir. İstanbul’daki gibi değil. Bu lezzeti nasıl bulmuş Antep? Musul, Halep, Antep, Urfa bu şehirler arasında bir ortak etkileşim var. Yemek kültürleri çok yakın. Suriye mutfağı da dünya birincisiydi. Yemek kültürleri zengindir çünkü zengin bir medeniyet yaşamışlar. Halep büyük bir ticari merkezdi. Musul da öyle. Musul’da çerezin bin bir çeşidi var. İçli köfte? Adana kebabı dünya markasıdır ama Adana dışında o lezzeti bulamıyorsun.

EĞİTİM SİSTEMİ MİLLİ TARİH ŞUURU AŞILAMIYOR
Milli ruha ihtiyacımız var. Üniversitelerimizde temiz çocuklar var. Dindar, mütedeyyin. Fakat milli ruh, milli şuur, milli ufuk yok maalesef. Fırat Kalkanı? Çocuklar “Bizi niye ilgilendirir Suriye” diye soruyor. Anlamıyor çocuklar. Irak’ın kuzeyinde “Kürt devleti” kurulsa, “onların bileceği iş” diyor. Türkiye’nin geleceğini ne kadar etkiler? Bunu yorumlayabilecek donanım yok. Eğitim sistemimizde bir tarih bilinci aşılanmıyor. Bunu yeni yeni anlamış bulunuyoruz. Onun için milliyetçi yapılar prim yapıyor. Halbuki bu şuuru topyekûn gençliğimize aşılamamız lazım. Sokağa da hakim değil bahsettiğim gençlik. İstanbul Üniversitesi’ne bazen öyle afişler asılıyor, Kandil’de böyle afiş yok. Bir avuç “militan” yapıyor. 8 milyon üniversite gencimiz var. İlk ve orta eğitimde18 milyon çocuğumuz okuyor. Toplam 26 milyon! Irak’ın nüfusu kadar… Onlar bizim geleceğimiz ama ne yazık ki dünyadan haberleri yok. Bu bakışla biz bir yere varamayız. Bu gençliğe milli şuur veremeyen geleceğini zor inşa eder. Elimizden alırlar. Bizim bu topraklarda güçle durabileceğimizi anlamıyorlar. Bizim gücümüz beşerî, askerî ve ekonomiktir. Bu topraklarda gücümüz kalmazsa beş dakika yaşatmazlar bizi… Bu söylediklerim tahmin değil, biz bu felaketi Kurtuluş Savaşı öncesi yaşadık. Bunu anlamayan bir çocuktan ne hayır gelir? Suçu ne o çocuğun, bir suçu da yok. Anlatan olmamış. Onun için çok hayıflanıyorum. Bu kadar büyük ve güçlü bir ülkeyiz ama ne yaptığımızı, ne yapacağımızı bilmiyoruz?
 
SÖMÜRGECİ PROPAGANDA İNSANIMIZI ESİR ALIYOR 
Terörle neyin amaçlandığını biliyoruz. Biz ne yaptığımızdan emin değiliz. Plan-proje yok. Biz Ortadoğu’nun en güçlü devletiyiz, plan yok? Binlerce kişi izdivaç programlarıyla meşgul. Adam saat kuruyor, tekrarını kaçırmamak için. Bu toplum bunu hak ediyor mu? Çevre de buraya bakıyor. Yurt dışında da, Kerkük’te herkes izdivaç programı seyrediyor. Erbil’de, Azerbaycan’da, Kırım, Trakya, Kıbrıs’ta Türkiye izleniyor, böyle şeyler gösterimdeyse her şey yolunda, kimse müdahale etmediğine göre diyor? O şey neydi çamura batıp çıkıyorlar hani, yarışma programı?

Survivor… 
Bunların küresel mafya güçleri tarafından tezgahladığını söyleyenler var. Bizi bunun gibi şeylerle oyalıyorlar, uyutuyorlar. Arkadaşına, kardeşine güvenmeyeceksin… Bunu telkin ediyorlar. Toplum bağlarını koparmak ve atomize etmek için geliştirilmiş telkin programları bunlar. Aile mefhumunu yıkıcı, tahrip edici şeyler bunlar. Sanki tüm Türkiye’de yaşanıyormuş gibi sürekli adli vaka haberleri… Dünyaya bununla kendimizi teşhir ediyoruz. ABD’de bir konserde kaç kişi öldü? Bizde olsa kıyameti koparırlar. Haberleri dinleyenlerin morali bozuluyor. Kadın dövüldü, adam öldürüldü. Vahşi, huzursuz bir hayat hüküm sürüyormuş gibi sürekli haberler… Bu da küresel mafyaların şekillendirdiği bir formattır. Medyada bu yutuluyor. Öte yandan Avrupa TV’lerinde Türkiye kötüleniyor. Bu haberler de buradan servis ediliyor. Bir parti yetkilisine gidiyorsun. Dünyadan haberi yok. Gelir dağılımı nereden nereye gidiyor, rakamlarla uğraşıyor sadece… Ölçü namazında niyazında olmak. Ufuk var mı, yok? Bir mevzu açıyorsun, Suriye, Irak; fikrini verecek bir cümlesi yok. Ticaretimiz var, bozulur diyor. Yahu memleket elden gidecek, ne ticareti? Savaş çıkarsa çökeriz? Peki savaş çıkmazsa ne olacak? Ekonomik kısıtlamaya git bakalım bölge ne hale gelir? Aman mazlum halk perişan olur, evet olan mazluma olur, çünkü Barzani benzinlerini almış, halk benzin bulamıyor. Kürtçe siteleri kimse okumuyor. Barzani’ye nasıl çatıyorlar. Kürt halkı çatıyor. Arap sitelerinde de her gün değerlendirme çıkıyor Türkiye hakkında, okuyamıyoruz, Arapça bilmiyoruz. Kürtçe yok, İngilizce çat pat… Fransızca hak getire…
 
OYUN KURUCU OLMAZSAK ENKAZ BAŞIMIZA KALIR 
Avrupa Birliği’ne girmesek kalite yakalayamaz mıyız? Bizim için önemli olan bu değil mi? Onlar peşimize düşsün. Suriye’ye karışamazmışız? 3 milyon insan benim topraklarımda? DAEŞ henüz saldırmadan önce dedik ki; Türkiye Telafer’e girmeliydi. Ve demeliydi ki ben burayı koruyorum, bu insanları kendi evlerinde koruyacağım demeliydi. 400 bin nüfuslu Türkmen kentini tarumar ettiler. Necef’e Kerbela’ya gittiler. Eritmek istiyorlar. Derme çatma yerlerde, kamplardalar. Ankara’da 40 bin Telaferli var. Adana, Mersin, Bursa’da var. Orada barınmaları daha kolay olurdu oysa. Ömrümüz hastaları tedavi, gıda ve barınma ihtiyaçlarını tedarikle geçiyor. Dünyanın da zorbaları oranın yeraltı yerüstü zenginlik kaynaklarını sömürüyor. Enkazı da bizim başımıza kalıyor. Oyun kurucu olmazsan böyle olur.
 
BARZANİ KENDİ SONUNU HAZIRLADI
Barzani kendi sonunu kendisi hazırlamış oldu. Siyasi hayatı sona ermiş ve bitmiş görünüyor. Türkiye de bunu anlamakta zorluk çekiyor. Bir kere Kürdistan Barzani değil, Barzani de Kürdistan değil. Zaten yarısı Talabani grubunun. Irak ordusunun hareketi ile Mendeli, Hanekin, Tuzhurmatu, Tavuk ve en son Kerkük ve Altunköprü’den peşmergeler kaçtı. Petrol kuyularını zaptetmişlerdi, petrolü yasadışı yollarla satıyorlardı. Kerkük’te binlerce Türkmen’in tayin edilmesine Kürt Vali Necmettin Kerim tayin yasağı koymuştu. 75 öğretmen geldi, 60’ı Türk, 5-6 Arap, 3 tane Kürt, Vali olmaz diyor eşitlik yok, tayin edemem. Kürtler lehine ayrımcılık uyguluyordu. Her tarafta ve her devlet dairesinde köşe başları onlara veriliyordu. Irak’ta hırsızlık da had safhada, bütün dairelerde, devlet işlerinde her yerde evraklarını yürütmek için para ödeyeceksin. Bunlar da milleti bıktırmış doğrusu. Bu çöküşle inşallah yeni bir yapılanmaya gidilir diye bekliyoruz, umudumuz durumun düzelmesi.

Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Ben de teşekkür ediyorum.


Baran Dergisi 568. Sayı