Ebû Hanîfe Hazretleri kimdir?

İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (ö. 150/767): Müslümanların büyük çoğunluğunu temsil eden, sünnete bağlılığı ve ashab cemaatini ifade eden Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaât’in dört büyük imâmından biridir. İslâm Fıkıh Sistematiği’ni kuran zâttır ve mutlak müctehiddir. Hanefî usûlü önemli bir usûldür. İlk kurulan mezheb Hanefîliktir ve öbür mezhebler ondan istifade ile karşı oluşlarını ve görüşlerini oluşturmuşlardır.

Âhlakta zirve şahsiyet…

İmâm-ı Âzam, ilim, zekâ ve ahlâkta zirve bir şahsiyettir. Zâhir ilimlerde tecelli ederken bâtın planında da büyük bir velinin sohbetiyle haberli ve pay sahibi idi. Ömrünü sabahlara kadar ibadetle geçirdi, alacaklısının evinin gölgesinde kalmayacak kadar takvâ gösterdi. “O fetvâ, bu takvâ” diye şer’î incelikleri ayırdı. Ona “Ebû Hanîfe” denmesinin sebebi hak yolu gösteren, aydınlatan mânâsınadır. Zira “Hanîfe” adlı bir kızı yoktur, hattâ tek oğlu (Hammâd) vardır. Tebe-i tâbiîn’den (hadiste işaretlenen üçüncü nesil) oldu iddialarına karşın bazı rivâyetlere göre, Enes b. Mâlik gibi bir kaç sahâbîyi görmüş olmasına nazaran tâbiûndan (sahâbeden sonraki ikinci nesil) sayılır. Zira bir çok sahâbî ile görüştüğüne dair önemli rivâyetler vardır. (Bk. Mustafa Uzunpostalcı, “Ebû Hanîfe” Maddesi, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt X, s. 131-138; Melikşah Sezen, Mâtürîdiyye 1– Teşekkül Dönemi, Kökler Yayınları, İstanbul, 2018, s. 21.) En şık kıyafetlerle camiye gitmesinin sebebini soranlara, “Allah’ın verdiği nimetleri göstermesi” (Kasas Sûresi, 28/77) âyetini işaret etti. “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; sevdiriniz, soğutmayınız!” ölçüsünü mükemmel olarak anlayarak, dinin ruhuna, şeriat koyucunun maksadına nüfuz ederek ve sahâbîlerin tatbikatına bakarak fetvâlarını ilim meclislerinde verdi.

Hadis mevzuu…

İmâm-ı Âzam ve hadis mevzusunu ele alalım. Hadis usûlünün ana amacı senedler yanında hadislerin epistemolojisini (bilgi değerini) ortaya çıkarmaktır. Hadislerin epistemolojisini tartışan bundan bir ekol çıkaran ilk kişi ise İmâm-ı Âzam’dır. Fakîh, hadisleri hadisçiden daha iyi bilir. Bir hadisçiye bir fıkıhçı, “Bu hadisten şu hususlar çıkar.” diye bilgi verebilir. Hadisçi ise, “Bu hadisi yıllardır naklediyorum, anlamamışım!” der. Tabiî ki muhaddis-fakîh olanlar istisnadır. İmâm-ı Âzam’ın bilhassa hadîs ve fıkıhta 4 binden ziyade hocası olmuştur. Zekâ ve hafıza itibariyle harikalardan sayılan İmâm-ıÂzam’ın, hadis ilmindeki hassasiyeti bilinmektedir. Rey ekolünde olması onun hadis hassasiyetine mani olmadığı gibi onun rivayet ettiği hadisler 17 kitab teşkil etmiş olup bunların herbirine “Müsned-i Ebî Hanîfe” adı verilir. İmâm-ı Âzam, rivayetleri büyük bir elemeye tâbi tutar ve mezhebini sahih hadisler üzerine bina ederdi. (Ömer Nasuhî Bilmen, Hukûk-ı İslâmiyye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye Kâmusu, Bilmen Yayınları, İstanbul, 1967, Cilt I, s. 373-374.) İmâm-ı Âzam’ın hadisleri râvîlere varıncaya kadar tek tek sayması meşhurdur. Hadiste hâfız derecesinde olan İmâm-ı Âzam’ın hadisçilerle de ilginç diyalogları olmuştur. Meselâ, “Bu görüşe nereden varıyorsun?” diye soran hadisçi el-Ameş, İmâm-ı Âzam’ın hadislerin peşpeşe râvîlerini zikretmesi üzerine şöyle demiştir: “Siz fakihler; sizler doktorsunuz, bizler (hadisçiler) ise eczâcılarız. Sen ise ey koca adam, hem doktor hem eczâcısın.” (Muhammed Avvâme, İmâmların Fıkhî İhtilâflarında Hadislerin Rolü, trc. Mehmet H. Kırbaşoğlu, Kayıhan Yayınları, İstanbul, 2017, s. 63.) Bir hadisin sahih olması başka onunla amel edilmesi ise başkadır. Hadisle amel edilmesi mevzu fıkıhçının işidir ve bu hususta İmâm-ı Âzam’ın ortaya koyduğu sistem önemlidir.

İmâm-ı Âzam, ehl-i re'y ekolündendir, ancak nasslarla re’y arasın- daki dengeyi kurmuştur. Ehl-i re'y (nassları akl-ı selimle anlama) ekolünün başı olması yanında fıkhın babasıdır. Ehl-i hadîs eko- lünden olan İmam Şâfiî onun için, “Hepimiz fıkıhta İmâm-ı Âzam’ın çocuklarıyız.” der. (Hatîb el-Bağdâdî, Târihu Bağdâd, 2002, Beyrut, Dârü’l-Garbi’l-İslâmî, Cilt XV, s. 474.) Aklı fazla öne çıkardığını söyleyenlere karşı büyük imam şöyle cevap verir: “Eğer ben herşeyi akla-reye dayandırmış olsaydım, ihtilam olana abdest alması ve fakat bevledenin gusl yapmasını gerekeceğini söylerdim. Zira bevl-idrar meniden daha pistir.” İmâm-ı Âzam’ın yaşamadan, hissetmeden, nefsine tatbik etmeden hiçbir fetvâ vermediğini, dinin derin hassasiyetini taşıdığını söyleyebiliriz. Binlerle ifade edilen öğrencilerden müteşekkil ilim meclislerinde mevzuları tartışıp fetvâ vermişti. “İctihâd şûrâsı”, “fıkıh akademisi” ve “kodifikasyon heyeti” gibi isimlerle nitelendirilebilecek canlı meclisleri kurmuştur. Öğrencisi Ebû Yûsuf’un Bağdat’a daha sonra başkadı olduğunu ve Hanefî fıkhının devlet ve toplumun ihtiyaçlarına karşılık verdiğini ifade edelim. Hâlen dünyada Müslümanlar arasında en yaygın mezhebtir. İmâm-ı Âzam, dinin inceliklerini bulup çıkarmış ve hayata uygulama yeteneği ile asırlarca Hanefîlik mezhebi yaşamıştır.

İmâm-ı Âzam, devrinin bâtıl fikir cereyanları olan Mecûsîlere ve kafası karışanlara konferanslar veriyor. Defalarca seyahatlere çıkıyor. Kûfe’deki tuzukuru ulemâ ise “Bu, sahâbîde var mı? Bid’attir.” diyor. Bunun üzerine İmâm-ı Âzam bugüne de ışık tutucu şu cevabı veriyor: “Sahâbî bu devirde yaşasa idi, benim yaptığımı yapardı. Ben onların devrinde yaşasa idim, onlar gibi teslimiyetçi olurdum.”

Kendisine birçok defa kadılık teklif edilmişse de kadıların haklarını idarede kusur etmekten korktuğu için kabul etmedi. Bir rivâyete göre, zamanın halifesinin kadılık teklifini kabul etmemesi üzerine zindana atılarak kamçı altında vefat etmiştir.

İmâm-ı Âzam’ın el-Fıkhu’l-Ekber, el-Fıkhu’l-Ebsat, er-Risâle, el-Âlim ve’l-Muteallim ve el-Vasiyye adlı risâleleri yanında onun fetvâlarını İmam Ebû Yûsuf ve bilhassa İmam Muhammed toplamıştır.

Irak’ta bir camii

Ebû Hanîfe, sık sık Mekke ve Medine'de çoğu tabiinden olan âlimlerle görüşmüştür, onlardan hadis rivayeti dinler ve fıkıh müzakereler yapmıştır. Ayrıca Irak'ta O'nun adına bir cami bulunuyor...

Imam-ı Azam Camii

Ebû Hanîfe Hazretleri'nden birkaç kaide...

Efendiler, halktan bazıları size rüyalarında Peygamber Efendimiz’i ve salih kimselerden çoğunu mescid içinde yahut güzel mekânlarda hatta kabir başlarında gördüklerini söylerlerse onlara inanın, sözlerini dinleyin.

Heva ve hevesine düşkün, pis nefsinin esiri olmuş kimselerle bir araya gelmeyin. Konu; din ve din yoluna davet olmadıkça yanlarında oturmayın.

Sultanların sarayı civarında ev edinmeyin, komşularınızdan şikâyetçi olmayın, onların bir hatasını görürseniz onu örtmeye çalışın. Bilmiş olunuz ki, onların namusları ve canları size emanettir, sizin de onlara...

Tamahkar, yalancı, fesatçı ve karıştırıcı olmayın. Her zaman ve mekânda şeref ve vakur hareketinizi zedeleyecek davranışlardan korunun.

İmam-ı Azam Hazretleri: Dünyaya rağbet ve hırsının olmadığını göstermek istersen, önce kendi kalbinin zenginliğini göster, fakir de olsan, rastladığın isteyicilere bunlar benden daha miskinlerdir diye bir hurma da olsa tasaddukdan kaçma.

Hububatı ve ekin türü mahsulü değerinden aşağı almaya kalkma. Onlar çok alın teri döktüren fiiller gerektiren uğraş sonu elde edilir. Evimize de onlardan yapılmış bir helal ekmek girer. Altın ve gümüş alırken de kendi alacağın altını kendin tartmaya kalkma, satıcının tarttığına bak ve öyle al.

Sultan’ın zulüm işlediği yerlerde sakın hazır olma, ancak sen doğru bir söz söylediğin zaman sözün geçerli olacaksa orada kal. Zulmü durdurmaya gayret et, onlar haram işler ve haram yerlerken oradan uzaklaş.

İstifade edilen kaynaklar:

Kâzım Albayrak, İlm-i Kelâm’ın Özü, Şamil Yayınevi

Fahri Özcan, Baran Dergisi, 576. Sayı

Barandergisi.net