Bir araştırmaya göre 33 yıllık dönemde ekonomi sabit fiyatlarda 3.51 kat, dolar bazında yaklaşık 5 kat büyümüş. Fakat asgari ücrette %6’lık bir büyüme ile neredeyse yerinde saymış. Eğer aynı büyüme asgarî ücrete uygulansa idi bugün brüt 2.754 TL. net 1.973 TL ve 789.2 avro olacaktı.
Ekonomik büyümedeki katma değerin adil dağıtılmadığı görülüyor. Büyüme, dar gelirliye yansımıyor, milyarder sınıfına yayıyor. Bu da gelir dağılımındaki adaletsizliği artırıyor. Varolan sorun katmerleşerek gidiyor, ufak-tefek iyileştirmeler çözüm olmuyor. Çünkü yapı öyle kurulmuş ve düzenci-ıslahatçı hükümetlerin yapacakları ancak palyatif (geçici) tedbirler ve bir parmak bal hesabı olacaktır. Köklü çözüme ne hükümet kadroları müsaittir ne de bürokratik düzen.
Sigortalı ücretlilerin yaklaşık yarısının asgarî ücret düzeyinde gelire sahip olduğu, bu nedenle asgarî ücret zammının aileleri ile birlikte 20 milyon kişiyi doğrudan etkilediğini belirtiliyor.
Asgarî ücreti belirlemede enflasyon hedefleri esas alınmakta, ekonomik gelişmeler asgarî ücrete yansıtılmamakta ve işçinin geçim düzeyi ihmal edilmektedir.
İnsanın onuruyla ve fizikî ihtiyacıyla yaşaması esas alınmalı. Eğer insanî ve adil bir düzen varsa, eğer sömürü ve adaletsizlik yoksa. Eğer insanın, el emeği-göz nuru ve beyin işçiliği çalınmıyorsa…
Dünyanın 17. büyük ekonomisine sahip olduğumuz söyleniyor ama gelir dağılımı katma değerli üretim, bağımsız ve kalkınmacı ekonomi ve yetişmiş insan açısından baktığımızda durum öyle değil.
Birleşmiş Milletler İnsanî Gelişmişlik İndeksine göre Türkiye’nin insanî gelişmişlik açısından 187 ülke içerisinde 92. sırada olduğuna işaret edilen raporda, ekonomik gelişmenin, herkesin zenginleştiği, kaynakların adilce bölüşüldüğü, çevreye dost, insana yakışır bir çalışma yaşamının hakim olduğu bir gelişme olması gerektiği vurgulandı.
Bu çağdaki yoksulluk, modern yoksulluk… Yoksullaşan ve yalnızlaşan insanlar. Artık kimse kimsenin yarasına işemiyor bile. Bencilliğin ve modernizmin insanı getirdiği nokta.
Eski yoksullukla yeni yoksulluklar farklı…
Eskiden yoksulluk vardı fakat mutluluk da vardı. Şöyle ki, herkes birbirinin halini biliyor ve kol kanat gererdi.
Ankara’da emekli vekil maaşlarına zam yapıldı, çevresi var, harcaması gerek dendi.
Peki, orta ve düşük gelirlilerin çevresi yok mu? Eşi dostuyla halleşip hediyeleşmeyecek mi? Kısaca insan değil mi, insanî değerlere layık değil mi?
İnsanî değerleri veren kültür ve anlayışın iktisadî hayatı belirlemesi ve adaletin sağlanması.
Batıcı kültür ve onların ekonomik sistemleri altında (faiz, mülkiyet, ticaret vs.) güya insanî ve ahlakî bazı düzenlemelerle çözüm olmak. Sistem bozuk olduktan sonra lokal iyileştirmelerle nereye kadar gidilebilir?
Yılda 50 milyar borçların faizine gidecek ve bundan zengin sınıfı zerrece etkilenmeyecek bilakis nemalanacak, fakat fakirin sırtına yük binecek.
Kültürel ve ahlakî alt yapı yıkıldıktan sonra ekonomik bir adil düzen olamaz, olamıyor da.
Ekonominin hayattan ayrılamayacağına ve hayatın da bir bütün olduğuna göre bütün müessesleriyle birlikte hayatı ifade eden bir dünya görüşüne ihtiyaç açık. Batı sistemini eleştiren ve iktisadî hayatımıza dair ipuçlarını veren ve iktisattaki genel dayanışmayı sisteminin özüne yerleştiren BD-İBDA ideolocyası, içtimaî nizamımızı temsil makamındadır. Bir teklifle ortaya çıkabileceğimiz ve kuşanacağımız terkibi hükümleri ifade eden BD-İBDA; hem kendisiyle yürüyeceğimiz hem kendisini yürüteceğimiz bir sistemin adıdır.
Kısaca, batının kültürel değerleriyle ve iktisadî modelleriyle kurtuluş olamayacağı gibi, Batıya karşı olurken teklif ettiğimiz bir model ve dünya görüşü olmadan ve bunun eşya ve hadiseler zemininde müşahhas teklifleriyle ortaya çıkmadan ve örgütlü bir mücadelede yer almadan ne siyasî, ne iktisadî, ne hukukî, ne ahlakî kurtuluşumuz olmaz. Ancak şikayet edip dururuz, fakat onların düzeni de tüm iflasına rağmen yürür-gider.
 


Baran Dergisi, 259. Sayı