Dışarıdan gelen sıcak paranın kesilmesi, salgın hastalık sebebiyle kapalı olan sektörler, kur krizi, üretim maliyetlerinde meydana gelen artış, Türk Lirası’nın paranın temel vasıflarını kaybetmesi, yüksek faiz, kripto para gibi sığ fakat yeni gelir kapılarının açılması ve benzeri sebeplerden dolayı ciddi bir iktisadî kriz dönemini idrak ediyoruz. Bu kaskatı bir vakıa ve herkes bu vaziyetin farkında.

İktidar ise yaşanan bu vaziyeti kabul edip fırsata çevirerek iktisadî krize sebebiyet veren saikleri ortadan kaldırmak ve memleketin kendi iktisadî rejimini geliştirip tatbikata yöneleceği yerde hamasete sarılıyor.

Herkesin gördüğü, görmekten de öte iliklerine kadar hissettiği bir hakikati görmezden gelip, herşey güllük gülistanlıkmış gibi davranmak iktidara kazandırmadığı gibi aynı zamanda hem onun güvenilirliğini zedeliyor hem de vatandaşın elinde kalan son kale olan emniyet duygusunu tahrib ediyor.

Öyle ya, bir yandan ekonomik hayatta bir problem yokmuş gibi bir imaj çizmeye çalışırken, diğer taraftan Cumhurbaşkanlığı’nın strateji deha(!)larının yol göstermesiyle patates soğan alıp, ihtiyaç sahiblerine dağıtacağız diye propaganda yapılırsa, itimattan başlayarak emniyete kadar vatandaşın bütün duyguları tahrib edilmiş olur. Bir diğer taraftan, iktidar partisi ile olan münasebetlerinden nemalanarak servet sahibi olan tiplerin sosyal medyada boy boy rezilliklerinin sergilenmesinin de adalete olan inancın yitirilmesine sebeb olduğunu hesaba katacak olursak, iktidarın kendi altını kendi eliyle dinamitlediğini söylesek yanılmayız sanıyorum.

İktidarın artık bir karar vermesi gerekiyor. Vereceği bu kararın, milletin istikbali istikametinde tayin edici olacağı gibi kendi istikbali açısından da tayin edici olacağı şüphesiz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kriz dönemlerini fırsata çevirmesi meşhurdur. Bu süreçten hem kendisinin, hem de milletimizin güçlenerek çıkmasının yolu ekonomide reform adı altında etliye sütlüye dokunmadan günü kurtaracak adımlar atmak değil; iktisadî düzene milletimizin ruh köklerine ve çağa mutabık yeni bir format atmaktan geçmektedir.

Ha yok, bunun yerine Batılı iktisadî kurallar içinde kalmak suretiyle içinde bulunduğumuz süreçten çıkılabileceği iddia ediliyorsa, bunun yolunun FETÖ’nün yarım bıraktığı işi tamam etmekten, tam teslimiyetten geçtiği açıktır.

Zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok. İdare şeklinde bir değişikliğe gidilmiş ve Batı’nın Türkiye’de iktidarı elinde tutmak için düzenlediği parlamenter sistem yerine Cumhurbaşkanlığı sistemine nasıl geçilmişse, aynı şekilde artık iktisadî planda da adımlar atmanın, Türkiye ekonomisinin bağımsızlığının sağlanmasının zamanı gelmiştir. Yaşanan kriz ortamı ise bu adımları atmak için Türkiye’ye tarihî bir fırsattır.