Yetmiş küsur sene süren küfür hâkimiyetine, Anadolu insanı 1990’lı yıllarda başkaldırmıştır. Bu başkaldırıyı da, bir” İslâm ihtilâl ve İnkîlâbı” şeklinde değil, küfür düzeninin kendi silâhı olan demokratik yollarla gerçekleştirmiştir. Bu bakıma 28 Şubat, Anadolu insanının meşru iradesine karşı gerçekleştirilmiştir. 28 Şubat’ın arkasında kimlerin olduğuna bakacak olursak; Allah ve Resulünün düşmanı olan urlaşmış sermaye sahiplerini ve onların tetikçilerini buluruz. Bunlar iş adamı, siyasetçi, medya mensubu ve ordudur. Biz bu yazımızda Türkiye’yi 28 Şubat sürecine götüren sebebler içerisinden ekonomik olanları ele almaya gayret edeceğiz.Refah partisinin iktidara gelmesiyle birlikte, 1923’ten beri süregelen ekonomi politikaları değişmeye başladı. Bu zamana kadar kurulu ekonomik düzen, Salih Mirzabeyoğlu’nun da bahsettiği 3000 aile ekseninde kurulmuştu.

28 Şubat’ın ekonomik sebebleri olduğu gibi, 28 Şubat’ın hemen akabinde gelişen ekonomik neticeler de var. 28 Şubat’ın ekonomik sebeblerinden başlamak gerekirse:

Refah-Yol hükümeti, devletin kurumları arasında paylaştırdığı bütçeyi, havuz hesabında toplamak istedi. Havuz sistemine göre devlet kurumları kendi bütçelerini aşmaları hâlinde, diğer kurumların kullanmadığı bütçeleri kullanabileceklerdi. Kâr eden devlet kurumlarının bütçeleri de özel bankalarda düşük faizle dururken, devlet bütçesini aşan müstakil kurumlar için yüksek faizlerle özel bankalardan kredi almak veya para basmak zorunda kalmayacaktı. Bir de kurumların hesabları şeffaflaşacaktı. Havuz hesabına geçilmesiyle beraber Türkiye’deki faiz oranları düşmeye başladı. Bu durum sermaye sahiblerinin işine gelmeyen bir husustu. Refah-Yol hükümeti ekonomiyi kayıt altına alma hususunda önemli adımlar atmıştır. Ayrıca faiz gelirlerine de vergi getirmiştir.

Refah-Yol hükümeti kumarı yasakladı. 1996 senesinde alınan bir kararla, Türkiye’de kumar oynanmasına resmî yasak getirildi. Bu durumun anlaşılması için kumarın ne olduğuna bakmak lâzım. Kumar, kim tarafından oynanırsa oynansın, her zaman oynatanı kazandıran bir oyundur. Bu duruma göre de sermaye sahiblerinin kurduğu lüks otellerin casinolarında oynanan oyunlardan da kimin sermayesine sermaye kattığı malûmdur. Saydığımız ve saymadığımız bu gibi durumlar, 70 senedir bu ülkeyi ahtapot gibi saran sermaye sahiblerinin rant kapısını yavaş yavaş kapatıyordu. Hâli hazırda Müslüman Anadolu sermayesinin de olmadığını düşünecek olursak, bu durumun kimleri rahatsız ettiğini tahmin etmek güç değil.

Nihayetinde, ekonomik olarak işaretleyebileceğimiz bu gibi sebebler, 28 Şubat sürecinin hazırlanmasında önemli rol oynamışlardır. 3000 ailenin çıkarlarına göre düzenlenen hukuk ve ekonomi, askerin tetikçiliğinde Anadolu insanının meşru iradesine kast etmiştir.

28 Şubat’ın ekonomik sebeblerini saydığımıza göre, şimdi de ekonomik sonuçlarına göz atalım:

Star Gazetesinde yer alan 13.04.2012 tarihinde yayınlanan habere göre; “demokrasiyi yaralayan, milyonlarca insanı mağdur eden postmodern darbenin ekonomiye maliyetini kalem kalem açıklayan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli “Her ne kadar hükümete yapılmış bir darbe gibi gözükse de, aslında kapsamlı bir operasyondu ve adeta bütün topluma yapılan bir darbeydi.” Faiz lobileri irtica maskesi ile Türkiye’yi soydular” demişti. “28 Şubat sürecinin maliyeti terörün maliyetine denk” diyen Gedikli “Kişi başına düşen maliyet 2002 yılı itibariyle 4.157 dolardır. 2011yılında vergi gelirleri 149 milyar dolar; yani 2 yıllık vergi gelirimize denktir” açıklamasını yapmıştı.

Milli gelirdeki azalmanın Türkiye’ye toplam maliyeti 93.3 milyar dolar.
Bütçe yolu ile ödenen faizin maliyeti 45.9 milyar dolar.
Banka kredi faizlerindeki artışların maliyeti 37.2milyar dolar.
İç borç stokundaki artış 41.4 milyar dolar.
Dış borç stokundaki artış 27.2 milyar dolar.
Hortumlanan bankaların maliyeti 46 milyar $.”

Bu rakamlar devletin yetkili ağzı tarafından açıklanması bakımından son derece ehemmiyetli. Bugünlerde işin tetikçi kısmına karşı gerçekleştirilen operasyonları ve tutuklamaları olumlu buluyor olmamıza mukabil, meselenin sadece tetikçi-asker zaviyesinde kalmaması gerektiğini ihtar ederek devam edelim.

Son olarak şu habere dikkat çekmek istiyoruz. Yeni Şafak Gazetesinde 13.04.2012 tarihli habere göre; Şubat darbesi sonrasında Türkiye'deki firmaların karlılık oranlarına bakıldığında ise en karlı çıkan kuruluşlardan birinin OYAK olduğuna işaret eden uzmanlar, darbeden önce sıralamaya giremeyen OYAK'ın, 2000 yılında 4.9 milyar dolarlık ciroyla Koç ve Sabancı Holding'den sonra üçüncü sıraya yükseldiğini kaydettiler. 2001 sonuna gelindiğinde ise Sabancı Holding'in net kârının 120 trilyon lira olduğu dönemde OYAK'ın net kârının 594 trilyona ulaşmış olmasına dikkat çektiler.”

Bahsi geçen OYAK’ın açılımının, “Ordu Yardımlaşma Kurumu” olduğunu söylesek anlaşılır sanırız…

Rakamlara bakacak olursak 28 Şubat’ın Türkiye’ye direkt maliyeti 300 milyar dolar civarında dolaşıyor. Meydana gelen hadiseleri içtimaî yansımalarının ekonomi üzerinde meydana getirdiği etkinin maliyeti ise bundan kat be kat fazladır. 2001 yılında meydana gelen krizin temelinin de 28 Şubat döneminde olduğunu düşünürsek, 28 Şubat’ın Türkiye’ye olan maliyeti tahayyül edilemez miktarlardadır.

28 Şubat ile hesablaşılacaksa, Anadolu insanının cebinden doğrudan veya dolaylı şekilde çalınan bu paranın da hesabı sorulmalıdır. Ve takım elbiselisinden, kamuflaj giyenine kadar da, hırsızlara bedeli ödetilmeli.  



Baran Dergisi 275. Sayı