FETÖ’nün Türkiye’de etkinliğini kaybetmesinin ardından içeriden karıştırma imkânı bulamayan ve bu misyonunu Twitter gibi sosyal medya sitelerinden yürütmeye çalışan FETÖ’cülerden Emre Uslu, FETÖ’nün devlet içerisinde aktif olduğu yıllar ile tasfiye olduktan sonraki yılların mukayesesini dolar kuru üzerinden okuyan bir paylaşım yaptı. Yine manipülasyonlarıyla meşhur ABC’nin 2002’den 2021’e kadar Dolar/TL kurunu gösteren paylaşımının üzerinde 2002-2013 yılları arasını “AKP+Cemaat”, 2013-2021 yılları arasını ise “AKP+Ergenekon” olarak işaretleyen FETÖ’cü Uslu, “Bu tabloyu başka türlü MANTIKLI bir şekilde izah edecek kimse var mı?” notuyla paylaştı ve izahı son derece basit olan bir mevzu üzerinden her zaman yaptığı iş olan ahmak avcılığına soyundu.

Elbette, meseleye nereden bakıldığı çıkan mânânın ne olacağı açısından tayin edici… Bizim baktığımız noktadan, Uslu, “Cemaat”in memleketimiz için ne menem bir bela olduğunu açık etmiş, şecaat arz ederken sirkatin söylemiş.

Niçin mi? Uslu’nun yaptığı kategorizasyona göre; 2002-2013 yılları arasında, yani FETÖ’nün Türkiye’de idareyi elinde tuttuğu dönemde memlekete dışarıdan oluk oluk dolar akmış. 2013 yılından sonra, yâni FETÖ’nün dehlenmeye başlamasının ardından ise Türkiye’ye yönelik yatırımlar kısılmaya başlanmıştır. Bu süreçte Türkiye’de en yakın Batı müttefikinin kontrolü kaybetmesi üzerine yatırımların kısılmasının yanı sıra istihbarat servisi FETÖ’nün memlekete yönelik operasyonlarının da fazlasıyla etkisi vardır. Gezi Parkı ayaklanması, 17-25 Aralık ve nihayetinde 15 Temmuz, içtimaî tesirinin yanı sıra son derece ağır ekonomik yaralar açan hadiseler olmuştur. Bu bakımdan FETÖ’nün kontrolü elinde tuttuğu dönem memleketimizde Batı hâkimiyetinin yaşandığı dönemdir ve bu halk sefalet çekmeyi Batı hâkimiyeti altında bolluk içinde yaşamayı yeğler.

Tabiî sadece bu değil… Hatta bundan daha önemlisi, Türkiye’nin bugün iktisadî sahada yaşadığı sıkıntının asıl sebebi, sakat temeller üzerine kurulu olan Türkiye ekonomisinin ta kendisidir. Sadece dışarıdan gelen yatırıma bağlı olan, üretmeden tüketen bir Türkiye profilinin varlığı herkesin malûmu. AK Parti iktidarı da Emre Uslu’nun övdüğü 2013’e kadar olan süreçte ekonomi rotasını bu temel üzere çizerken, neoliberal politikalara ağırlık verip palyatif hamlelerle Türkiye’de sahte bir refah ortamının oluşmasını sağladı. Dışarıdan sermaye geldi, kurumlar özelleştirildi, devletin ekonomideki payı düştü. Anlayacağınız, FETÖ’nün âdeta iktidar ortağı olduğu, hiçbir derde deva olamayacağı malûm Ali Babacan’ın “bizim dönemimizde” diyerek göklere çıkardığı o süreçte izlenen politikaların da ceremesini çekiyoruz bugün…

Alâkalılarının hatırlayacağı üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk olarak 2013 yılında Gezi Parkı ayaklanması sürecinde “faiz lobisi”nden bahsetti. O dönemde FETÖ ile bağlar koparken aslında Türkiye’nin ekonomi politikasında da değişimin sinyalleri gelmişti. Düşük kur, yüksek faiz, ithalata dayalı ekonomiden; yüksek kur, düşük faiz, üretime dayalı ekonomi modeline geçişe dair sinyallerle birlikte dolar kuru da yükselişe geçti.

O günden bugüne geçen zaman zarfında, iktidar, faiz konusunda bir ileri iki geri adım atarken, üretime dayalı bir ekonominin inşa edilmesi noktasında sınıfta kaldı. Üstüne yozlaşma alıp başını gitti ve artık siyasette hiçbir özgül ağırlığı kalmayan AK Parti, kendisini her seferinde iktidara getiren, 15 Temmuz’da tanklara gövdesini siper eden halktan da tamamen koptu, Tayyip Erdoğan’ın sırtında taşıdığı bir kambura dönüştü.

2017’de yayınlanan bir yazıda, “Dost acı söyler ve biz bu memleketin selâmeti için hakikati söylemekten hiçbir zaman geri durmayacağız; bakmayın güce tapanların, “kraldan çok kralcı” olanların kendilerini garantiye almak için ülkede hiçbir sorun yokmuşçasına konuşup, sunî gündemler oluşturarak onların peşinden koştuğuna… Türkiye ekonomisi, palyatif tedbirlerle kurtarılacak aşamayı çoktan geçti. Artık esaslı ve işin künhüne dâir, bütüne dair çözümler üretilmelidir. Sadece idare şekline dönük siyasî bir değişim, içinde bulunduğumuz sorunlardan kurtulmamıza yeterli olmaz. Topyekûn bir değişime ihtiyacımız var; hem de sadece şeklî değil, zihnî bir değişime…” demiştik. İktidar bu değişimi gerçekleştiremedi ve bugünlere kadar geldik. Dünyanın büyük bir iktisadî buhrandan geçtiği dönemde henüz neticesinin ne olacağı kestirilemeyen kati adımlar atılıyor. Global iktisadî buhrana ek olarak kökten bir değişimin yaşanacağı iddiasıyla atılan bu adımlar, şimdilik halkın daha fazla ezilmesinden başka bir amaca hizmet eder görünmüyor. Fakat eğer ki neticesinde varacağı nokta Müslüman Anadolu halkının Tayyip Erdoğan’dan asıl beklediği şey ise halk FETÖ’nün hâkim olduğu dönemdeki refaha bugünkü sıkıntıları ve daha fazlasını tercih eder. Yeter ki sıkıntı çekmesine değsin!