İki kutlu hitâbı ardı sıra okuduğumuzda göreceğimiz tek şey, iki farklı zaman diliminde yaşayan iki öncünün de aynı bahçenin gülü olduğu gerçeğinden başka bir şey değildir. Komutan Tarık bin Ziyad kendisinden sonra gelecek olan komutanlara duâ mahiyetinde istikâmet gösterirken, asırlar sonra Kumandan Mirzabeyoğlu’nun o kutlu mirasa sahip çıktığını ve kendisinin de Moro Destanı’nda Komutan Tarık bin Ziyad’a âtıfta bulunduğu bu iki eserin muhataplarına malumdur.


AYNI İLHÂMIN SOLUĞU

BD-İBDA MİMARI KOMUTAN MİRZABEYOĞLU 

VE ENDÜLÜS FATİHİ TARIK bin ZİYAD


"gemileri yakmışız isteyerek 

mümkünü yok dönüşümüzün 

çizgimize gelen gelsin" 

köy köy

dağ dağ

ve şehir şehir


yankı gelir

bu kutsal çağrıya.


akınlarda besteliyor,

-tellerde ses

dudaklarda söz gibi-

kula kulluğa karşı

silahlı isyanını.


bilen geldi "aşkına"

ölesiye savaşmaya

"bilen" bildi suskunluğun

kurtuluş olmadığını

bir yürek, bir bilek, bir seste

BİRleşti BİRler...

(...)

bırak karışmayıp seyredeni

candan geçen gelsin safımıza

kavga kaçkını

fistan giysin dolaşsın...

(…)

çölde susuz nasıl yürürse suya

öylesine bir akıştır bizimki 


kararlı 

inançlı 

inatçı 

(…)

sen oradan kıracaksın zinciri 

ben buradan 

bir gün mutlaka kavuşacak 

ellerimiz 


Moro Destanı 

Salih Mirzabeyoğlu


Endülüs Destânı

Komutan Târık bin Ziyâd’ın Endülüs fethi öncesi İspanya sınırlarına dayanan İslam Ordularına yapmış olduğu ve tarihe altın harflerle geçen meşhur hitabı da şöyledir;


Ey İnsanlar!

Kaçacak yer neresi?

Arkanızda deniz, önünüzde düşman!

Sizin için sabır ve sadakatten başka çare yok!

Bilesiniz ki, siz bu adada oburlar sofrasındaki yetimlerden daha zayıfsınız!

Düşmanınız sizi ordusu ve silahlarıyla karşıladı. Erzâkı da bol. 

Sizin ise kılıçtan başka ağırlığınız, düşmanın elinden alacağınızdan başka yiyeceğiniz yok.

Hiçbir şey yapmadan şu durumumuz birkaç gün devam etse, kuvvetten kesiliriz. Bizden korkan düşman da, halimizi görüp bize karşı cesaretlenir. Bu kötü âkıbete düşmekten kendinizi koruyarak şu azgın düşmana karşı görevinizi gereğince yapın.

Mustahkem şehirler ve güçlü düşman karşınızdadır.

Ölümden korkmazsanız bu fırsatı değerlendirerek zafere ulaşmak mümkündür.

Şunu kesinlikle biliniz ki, ben sizi, kendimin selamette olduğu bir mesele için ikaz etmedim.

Aynı şekilde,  içinde satılan en ucuz mal insan canı olan bu planı, kendim bunun dışında kalarak da gerçekleştirmeye teşvik etmedim. Bilakis, işte en önce kendim başlıyorum.

Bilesiniz ki, daha zor olana azıcık sabretseniz daha lezzetli olan refahtan daha uzun süre istifade edersiniz…

Biliniz ki, sizi çağırdığım şeye ilk uyan benim!

Canınızı düşünerek benden yüz çevirmeyin.

Siz de benden daha fazla bir zorluğa katlanacak değilsiniz.

Sizin payınıza da bana düşenden fazlası düşecek değildir.

Hepimiz aynı kaderi paylaşıyoruz.

Bu ülkenin inci-mercan içindeki uzun elbiselerini yerlerde sürüyen ve altın tellerle dokunmuş hülleler giyen Yunan kızlarıyla dolu olduğunu duymuşsunuzdur.

Emîrulmüminîn Velid bin Abdülmelik , kahraman askerleri içinden sizleri seçti ve bu ülkenin krallarına damat olmanızı istedi. Çükü sizin savaştan korkmadığınıza, kahramanları ve suvarilerle çekinmeden vuruşacağınıza, sizin bu yaptığınız cihattan gayenizin İlâyikelimetullah olduğuna, bu uğurda sevap kazanacağınıza güveni sonsuzdur.

Böylelikle, İslâmiyeti bu ülkeye yerleştireceğinize inanıyor.

Elde edeceğiniz ganimetten tamamını size bırakmaya söz vermiştir.

Allah yardımcınız olsun!

İki Cihan’da sizin bahadırlığınız hep hatırlanacaktır.

Biliniz ki, sizi davet ettiğim şeye ilk icabet eden ben olacağım ve kesinlikle bilin ki, iki ordu savaşa başlayınca bizzat kendim Roderik denilen azgına hücum edip inşallah onu öldüreceğim.

Siz de benimle birlikte saldırın!

Eğer onu öldürdükten sonra ben de ölürsem, sizi ondan kurtarmış olurum.

Başınıza itaat edeceğiniz bir kahramanı getirmekten âciz değilsiniz.

Eğer ona erişemeden ölürsem, benim bu arzumu terk etmeyin ve onu üzerine doğru yüklenin.

Onu öldürerek bu ülkenin fethini tamamlayın.

Çünkü düşman askerleri o öldükten sonra dağılırlar ve bir daha toparlanamazlar.

 

Baran Dergisi 423. Sayısı