“Ölümden döndüm” denilen durumlarda görüldüğü iddia edilen “beyaz ışık”ın, epifiz bezinden salgılanan DMT (N, N-dimetiltriptamin) ile ilişkili olduğu iddia edilmektedir. Benzer bir durum, bitkilerden elde edilen DMT’nin içilmesi ile de tecrübe edilmiştir. Peru’da Ayahuasca-Caapi-Yaje denilen bitkiden elde edilen bir tür içecek/iksir ve yapraklarından yapılan çayın aşırı derecede DMT içerdiği bilinmektedir. Ayahuasca Yaje’nin içilmesi halinde uyuşturucu etkisi yaptığı ve ağır bir halüsinasyon1 meydana getirdiği tecrübe edilmiştir. Bundan dolayıdır ki bu çay veya içeceğin kullanımı birçok ülkede yasaklanmıştır.2

Tıb literatüründe, N, N-dimetiltriptamin (DMT)3, liserjik asit dietilamid (LSD)4 benzeri serotonin5 agonisti6 bir hallüsinojendir.7 Sentetik (yapay veya sun’i) olarak üretilmesinin yanı sıra, özellikle Güney Amerika’da yetişen pek çok bitkiden de elde edilebilmektedir. Evrenle bütünlük ve sonsuzluk hissi gibi etkileri bulunan ve Güney Amerika yerlilerince geleneksel olarak Şaman ayinlerinde de kullanılan “Ayahuasca” isimli içeceğin içeriğinde de saptanan maddenin Türkiye’de kullanımına dair bir veri bulunmadığı söylenmektedir. Ancak, Türkiye’de, 3 yıllık esrar kullanımı sonrasında ortaya çıkan bir hipomanik8 dönem içerisindeyken, DMT kullanımı ile psikotik9 özelliklerin eklenmesi sonucunda, klinik tablonun ani ve dramatik biçimde değişmesi ile karakterize bir olgu, daha doğrusu “kobay hasta” üzerinde bir araştırma yapılmıştır. İçinde barındırdığı tıbbî terimlere yabancı olmamıza rağmen bu çalışmadan, özellikle de Telegram bağlamında azami derecede istifade edilebileceği kanaatindeyiz. Gökhan Umut ve Arkadaşları tarafından yapılan bu çok kıymetli çalışma veya araştırmadan (dipnotlar bize aittir!) özetle:

“N, N-dimetiltriptamin (DMT) triptamin10 ailesine üye bir halüsinojendir. DMT sentetik olarak ilk kez 1931 yılında üretilmiş, daha sonra Güney Amerika yerlilerince Şaman ayinlerinde geleneksel olarak kullanılan Ayahuasca isimli içeceğin içeriğinde de saptanmıştır. Ayahuasca, DMT içeren Psychotria viridis (çalı, yem kanyaşı) bitkisinin yaprakları ile güçlü bir monoamin oksidaz-A (MAO-A) inhibitörü11 olan β-karbolin içeren Banisteriopsis caapi bitkisinin özsuyunun karışımından elde edilmektedir. β-karbolin kendi psikoaktif özelliklerinin yanı sıra, DMT’nin çevresel yıkımını engelleyerek oral kullanımını olanaklı kılmaktadır.

Not: Banisteriopsis caapi: Ayahuska Asması olarak da bilinir. Ekvator kuşağında bulunan Peru amazonları’ndaki Conibo Kızılderilileri tarafından yüzyıllardır bilinen, farklı bölgelerdeki Şaman inancındaki kabilelerce de kullanılan kutsallık atfedilen bir iksirdir. Aynı zamanda bir zehir olduğundan (ki küçük ölüm, karanlık kapı, yutan gibi Türkçe karşılıkları olan isimlere de sahiptir) kalıcı deliliklere, çok çok uzun süren komalara veyahut olduğu gibi, Şamanik potansiyeli bulunmayanlar için ise hayatını riske atmaktan öte bir şey değildir. İçildiği zaman kati bir sessizlik sağlanmalıdır çünkü bir su damlası bile an itibariyle pamuk ipliğine bağlı olacak akli dengeyi tamamen yok edebilir. Kısa bir süre içerisinde etki gösteren iksir önce görüntülerin donuklaşmasını, ardından beden dışı ilk yolculuğun başlamasını sağlamakta ve bu süre içerisinde kişi tam bir koma durumuna girmektedir. Zihin parçalara bölünür ve dış dünya zihnin bir bölümü tarafından algılanırken, bedene dair tüm algılar uyuşmaktadır. Akıl ise çoktan zamanın ve gerçekliğin sınırlarını yok sayan korkutucu yolculuğa çıkmıştır. Pek çoklarının denerken bedene bir daha geri dönmeyi başaramadığı bu deneyim tecrübeli ve güçlü bir Şaman tarafından koordine edilmeli, gerektiği noktada verilecek farklı iksirler ile komadaki beden geri çekilmelidir. Ayahuasca Asması’nın ve Cawa bitkisinin yapraklarının saatler süren kaynatma işlemi sonrasında oluşturduğu son derece koyu (ancak bir kazan dolusu karışım kaynatılırsa bir bardak ruh asması elde edilebilir), acı, ağız burkan ve tek bir yudumu dahi baş döndüren bir iksirdir. Daha önce bu tabiat üstü tecrübeyi deneyip başarı ile sona erdirmiş bir kişinin rehberliği olmaksızın asla denenmemesi gerektiği düşünülen iksir, geleneklere uygun bir ritüel ile içilmektedir. En büyük tehlikesi Maoi alkaloidleri içermesidir. Eğer bünyede bunlara karşı reaksiyon tehlikeli boyutlardaysa kullanmak çok risklidir. DMT içermesi sebebiyle ruhî dünyada garip değişmelere yol açabilen bir iksir olması bir yana, yine de birçok yasal “kafa yapıcıdan” daha az zararlı olduğu söylenmektedir. Bugüne kadar çok az ölüm bildirilmiştir. Esas bitki yani bilinen Sacred Vine Banisteriopsis Caapi’dir. Tek başına bir işe yaramaz yanında kötü kokulu ve defneyaprağına benzeyen Psychotria Viridis (Chacruna) ile ayrı ayrı tencerelerde saatlerce kaynatılıp süzüldükten sonra elde edilir. Daha sonra ortaya çıkan bitkisel bir çaydır. Tadı çok kötüdür, sırf onu içebilmek bile ayrı bir sınavdır. Ruh Asması hazırlanırken çok küçük ayrıntılar ölümcül derecede önemlidir; suyun ph değeri, kaynatma süreleri hatta tencerenin kapağının açık veya kapalı olması bile deneyimi etkilemektedir. Brezilya’da Santo Daime adıyla anılan ve bu bitkiyi ayinlerinin bir parçası yapan dinî bir grup halen Brezilya hükümetiyle bitkinin serbestliği için savaşmaktadır. Blueberry isimli filmde gerçeğe en yakın visualizasyon desteğiyle işlenmiştir. (Not: Blueberry Maviyemiş, Likapa ve Yaban Mersini olarak da adlandırılmaktadır.) Asıl mantığı ruhu ve aklı analiz etmektir. Şaman rahipleri bunu şifa dağıtmak için de kullanır. Bundan bir miktar hastasına içirir ve kendi de içer, hastasıyla transal iletişime geçerek problemi tespit eder ve çözmeye çalışır.12

“DMT, insanda indoletilamin N-metiltransferaz (INMT) enzimi tarafından pek çok dokuda in-vivo sentezlenmektedir. DMT’nin halüsojenik etkilerinin ortaya konması ve endojen13 üretiminin de saptanmasıyla şizofreninin kökeninde rol oynayabileceği ileri sürülmüştür. Bu amaçla yürütülen farklı çalışmalarda, özellikle klinik kötüleşme ile ilişkili biçimde, idrarda DMT metabolitlerinin14 arttığı yönünde bulgular elde edilmiştir.

“DMT Amerika Birleşik Devletleri’nde yasaklanmış bir maddedir. DMT, bir MAO inhibitörü15 ile birlikte alınmadığında çevresel olarak yıkılmakta, dolayısıyla MAO’nun metabolik16 kapasitesini aşacak aşırı dozlarda alınmadığı sürece oral biyoyararlanımı17 bulunmamaktadır. Sigara ile solunum yoluyla veya iğne yoluyla kullanılabildiği bilinmektedir. Ayrıca internet forumlarında kullanıcılar “freebase” (folyo-kaydırma) yoluyla da kullandıklarını bildirmekte ve bu konuda fikir alışverişinde bulunmaktadırlar.

“Literatürde, esrarın şizofreni18 gibi psikotik bozukluklarla ilişkisinin daha belirgin olduğu bilinmektedir; fakat duygudurum bozuklukları ve özellikle manik19 dönemler ile ilişkisine dair daha fazla veriye ihtiyaç duyulmaktadır. Esrarın manik belirtileri arttırdığı kabul görmekle birlikte, bir manik dönemi tetikleyip tetikleyemeyeceği konusu tartışmalıdır. DSM-IV-TR20 ve ICD-1021 gibi tanı sistemlerinde manik ya da hipomanik22 dönemlerin doğrudan esrar gibi bir maddenin etkisi ile açıklanamayacağı belirtilmiş olmasına rağmen, “esrarla tetiklenmiş mani” kavramının gerekliliği üzerine tartışmalar devam etmektedir.

“Yaklaşık 3 yıllık esrar kullanımı sonrasında başlayan hipomanik dönemdeyken, DMT kullanımı ile psikotik özelliklerin eklenmesi sonucunda klinik tablonun ani ve dramatik olarak değiştiği bir olgu sunulmaktadır. 19 yaşındaki bir erkek olgu veya kobay hasta üzerinden elde edilen bulgular:

“Küfürlü konuşma, kral olduğunu iddia etme, çok konuşma, kıyafetlerinde aşırılık, aşırı para harcama, abartılı neşelilik, sokakta dans etme, tanımadığı kişilerle hemen kaynaşma ve dost olma gibi yakınmalar... Esrarla birlikte bir solüsyon içinde DMT kullanımı neticesinde;
“Hareketlerini kontrol edememe ve başka bir güç tarafından yönlendirilme hissi, havada müzik seslerini görme, uzaylı varlıklarla temas kurma ve “kozmos” ile ilgili zihinsel uğraşı artışı gibi belirtilerin yanı sıra, bir sosyal paylaşım sitesinde anlaşılmaz yazılar yazmak. Yolda yürürken telefonla konuşan insanların kendisine sayılar söylediğini, bu sayıların kendisine göre bir anlamı olmadığını, fakat söyleyenlere göre anlamı olduğunu düşünmek.

“Oniki gün yatarak tedavisinin ardından, valproik asit23 1000 mg/gün, risperidon24 5 mg/gün ve biperiden25 2 mg/gün tedavisi ile taburcu edilen kişi, çıkışından 15 gün sonra kontrol muayenesinde, klinik durumunun daha iyi olduğunun saptanmasına karşın, halen insanların kendisine bazı sayılar söylediğini, dünyanın bir ağının olması ve insanların o ağla iletişim kurması gerektiğini, fakat daha telepatinin yapılamadığını, ayrıca yaptığı iş ve uğraşları televizyon reklamlarında gördüğünü belirtmekteydi. On beş gün sonra yapılan kontrol muayenesinde ise, önceden insanlardan şüphelendiği, fakat artık şüphelerinin yatıştığı, ilaçlarını düzenli olarak kullandığı öğrenildi. Sonraki kontrol muayenelerinde, kademeli olarak psikotik bulguların gerilemiş olması, en son kontrol muayenesinde ise affektinin ötimik26, psikomotor27 aktivitesinin olağan, çağrışımlarının düzgün olmasının saptanması ve bazen olan alınganlıklarının dışında herhangi bir yakınması olmadığını belirtmesi üzerine hastanın tedavisine, 3 mg/gün risperidon ve 1250 mg/gün valproik asit28 ile devam edildi. Servisten çıktıktan sonra 5 kez poliklinik kontrolü ile yaklaşık 2.5 ay izlenen hastadan bu yayınla ilgili olarak bilgilendirilmiş onam alınmıştır.

“Literatürde hallüsinojenler, liserjik asit dietilamid (LSD) tipi serotonin agonisti ve ketamin tipi N-metil D-aspartat (NMDA)29 antagonisti olarak iki ayrı grupta incelenmektedir. DMT ve diğer indolalkilaminler LSD grubu halüsinojen olarak kabul edilmektedirler. Bu sınıflama deneysel şizofreni modellemelerinde kullanılmaktadır. Örneğin Daumann ve arkadaşları, sağlıklı gönüllülerde intravenöz DMT (DMT’nin doğrudan damar yoluyla verildiği tedavi) ve ketamin30 uygulandıktan sonra, daha önceden taranmış ve önemsiz bulunmuş görsel alanlara dikkatin tekrar kaydırılmaması prensibini test eden “dönüş baskılanması” fenomenini test etmişlerdir. Çalışma sonucunda, sadece DMT etkisinde tepki sürelerinin uzadığı ve dönüş baskılanmasının bozulduğu saptanmıştır. Paranoid şizofreni31 hastalarında dönüş baskılanması fenomeni bozulmakta, fakat şizofreninin ayırt edilemeyen tipinde böyle bir etki görülmemektedir. Gouzoulis-Mayfrank ve arkadaşlarının sağlıklı gönüllülerde DMT ve ketaminin etkilerini karşılaştırdıkları çalışmalarında, katılımcıların DMT etkisini görsel varsanı, sinestezi, paranoid düşünce32 ve düşünce akışı bozuklukları şeklinde tanımladıkları; klinisyen tarafından yapılan SAPS (the Scale for the Assessment of Positive Symptoms) ve SANS (the Scale for the Assessment of Negative Symptoms) değerlendirmelerinde33 ise DMT etkisinde pozitif belirtilerde, ketamin etkisinde ise negatif belirtilerde anlamlı artış olduğu saptanmıştır. Bu belirtiler, DMT’nin şizofreninin paranoid tipi için, ketaminin ise şizofreninin ayırt edilmemiş veya katatonik34 tipleri için uygun modellemeler olduğu yönünde yorumlanmıştır. Klozapinin35 serotonin üzerine, dopamine36 göre daha güçlü antagonistik etkilerinin bulunmasına rağmen güçlü antipsikotik etkinliğinin olması, bir serotonin agonisti olan DMT’nin şizofreni modellemesi için kullanılabilirliğini desteklemektedir.

“DMT’nin oral alımda etkin olabilmesi için MAO inhibitörü ile birlikte kullanılması gerektiği bilinmekle birlikte, DMT, DSM-IV-TR’de de belirtildiği gibi, yapısı değiştirilmiş anlamında kullanılan “designer/tasarımcı ilaç” grubunda bulunmaktadır. Dolayısıyla, olgumuzun DMT diye aldığını belirttiği maddenin de oral alımda etkin olabilecek bir modifiye37 işlemden geçtiği düşünülmektedir.

“Doğal olarak DMT ve bir MAO-A inhibitörü olan β-karbolin içeren ayahuasca kullananların; çevrenin titreşiyormuş gibi ve daha parlak algılanması, gözlerin önünden hızlıca görüntüler geçmesi, zamanın akmıyor olması hissi ve “sonsuzluk” deneyimi tecrübe ettikleri bildirilmiştir. Ayrıca DMT kullananlar başka âlemleri ziyaret ettiklerini, yabancı/uzaylı yaratıklarla konuştuklarını bildirmekte, varlık algısında derin değişikliklerden, korkunç ve zorlayıcı güçlerden söz etmektedirler.

“DMT kullanımını takiben klinik tablo belirgin biçimde değişmiştir. Meselâ; DMT, literatürle uyumlu olarak, daha önce bulunmayan, hareketlerini başka bir güç yönlendiriyor hissi, havada müzik seslerini görme, uzaylı varlıklarla temasa geçme, kozmos ile ilgili aşırı zihinsel meşguliyet gibi belirtilere yol açmıştır. DSM-IV-TR’de halüsinojen entoksikasyonunda38 sinesteziden39 (mesela, seslerin görülmesinde olduğu gibi, duyumların karışması) söz edilmektedir. Deneğin DMT kullandıktan sonra havada müzikleri görebildiğini söylemesi, bir halüsinojen kullanımının olduğunu destekleyecek bulgu olarak göze çarpmaktadır.

“DMT kullanımı ile midriyazis40, hipertermi41, taşikardi42 ve hipertansiyon43 gibi otonom etkiler ortaya çıkabilir, fakat gerek özgün bir panzehrinin bulunmayışı gerekse belirtilerin kısa ömürlü oluşu nedeniyle, genellikle rutin gözlem dışında müdahale gereksinimi oluşmaz. Olguda da herhangi bir otonom bulgu gözlenmemiştir...

“Şizofreni modellemesinde kullanılan bir halüsinojen olmasına rağmen, DMT’nin genel ruh sağlığı üzerine etkileri tartışmalıdır. Jacop ve Presti, DMT’nin düşük dozlarda anksiyolitik44 etkinlik gösterdiğini, fakat doğal olmayan biçimde artış gösterdiğinde (veya dışarıdan alındığında) hallüsinojen etkilerinin ortaya çıktığını ileri sürmüşlerdir. Geleneksel olarak ayahuasca kullanan topluluklarda yapılan incelemelerde, bu topluluklarda şizofreni insidansının %1’den küçük olduğu, genel psikiyatrik yakınmaların ayahuasca kullanımına başlama ile azaldığı, hatta sözel akıcılık, sözel bellek ve aritmetik yetenek gibi bilişsel yeteneklerin kontrollere göre hafif düzeyde daha iyi olduğu saptanmıştır.

“DMT’nin Türkiye’de de temin edilebildiği söylenmektedir. Ancak, Emniyet Genel Müdürlüğü’nden edinilen bilgiye göre, DMT (dimetiltriptamin) ile ilgili herhangi bir istatistiksel bilginin bulunmadığı, bu maddenin yeni bir psikoaktif madde olduğu, 1971 Birleşmiş Milletler Sözleşmesine göre AB’de kontrol altına alındığı, kayıtlarında bu madde hakkında herhangi bir yakalama verisinin bulunmadığı anlaşılmıştır.”45

Yukarıdaki sunumda geçen birçok tıbbî kavrama yabancı olmamıza rağmen bu denli uzun bir alıntı yapmış olmamızın tek bir sebebi var ve o da, bir ihtimal de olsa, Telegram bağlamında ehlince esaslı bir değerlendirmeye tabi tutulacağı ümididir. Çünkü; DMT ekseninde epifiz bezi ile Telegram arasında bir ilişki kurulabilir gözükmektedir.
 
 
Dipnotlar:
1-Daha çok ruhî ve asabi türdeki hastalıklarda karşılaşılan halüsinasyon, gerçekte olmayan fakat kişinin sahip olduğu 5 duyu organından herhangi bir tanesiyle algıladığını sandığı durumlara verilen bir isimdir. Bu tür durumlarda halüsinasyon gören kişinin çevresinde gerçek bir uyarıcı olmaz ama kişi çevresinde canlı veya cansız bir varlık algılar.
2-http://www.konumankeni.com/tekno-bilim/Epifiz.html
3-Dimetiltriptamin veya kısa adıyla DMT, epifiz bezi tarafından uyku sırasında salgılanan bir çeşit halüsinojendir. Triptofan kaynaklıdır. (Triptofan, proteinleri oluşturan 20 aminoasitten biridir. Triptofan esensiyel olan bir aminoasit olduğu için insan vücudu tarafından sentezlenemeyen aminoasitler gurubuna girer. Bu yüzden bu aminoasidin beslenme yoluyla dışardan vücuda alınması gerekmektedir. Bu protein vücuda çeşitli besinler yoluyla girer. Örneğin; soya fasulyesi, inek sütü, soyulmamış pirinç, bezelye, ceviz, mısır ve daha birçok besin maddesiyle vücuda alınabilir. Besinlerdeki miktarı besinden besine değişiklik göstermektedir. Yukarda sayılan besinler arasında en çok Triptofan aminoasidini ihtiva eden besin soya fasulyesidir.) Seratonin ve melatonin hormonlarıyla izomerdir. (İzomer: aynı kimyasal bileşime sahip olup, atomları arasındaki bağlantı yapıları farklı olan moleküller.) Salgılanması rüyaların görüldüğü evreye denk gelir ve etkilerinin arasında zaman algısında değişim vardır. Beyin, uyku dışında sadece ölüm ve doğum sırasında DMT salgılar. “Işık görmek” yine hem içilen DMT sırasında hem de ölüm sırasında yaşanır. Halk arasında “üçüncü göz” diye tabir edilen yerin denk geldiği yer aslında DMT’nin salgılandığı epifiz bezinin tam üstüdür.
4-Liserjik asit dietilamid, kısaca LSD veyahut da LSD-25, halk arasında asit olarak bilinir. İlk olarak 1936-1943 yılları arasında Albert Hoffman tarafından çavdarmahmuzundan sentezlenmiştir. Elde edilişi doğal, sentezi kimyasal, yarısentetik psikoaktif bir halüsinojendir. LSD 25, kuşkusuz en çok tanınan halüsinojenik ilaçtır. Hoffman, LSD’nin halüsinojenik özelliklerini, bir rastlantı sonucu bulmuştur. LSD, halüsinojenler içerisinde en kuvvetli olandır. Algılama yapısını tamamen değiştirir ve kullanan kişiyi başka bir dünyaya (hayaller âlemine) yollar. LSD etki sürecince, kişiyi gerçek dünyadan soyutlar ve kullanan kişinin ruh haline göre etki eder. Kişinin ruh hali duyduğu seslere, gördüğü görüntülere göre değişmekte, ses algısı dozuna göre değişmekle beraber görüntüleri çoklu, daha renkli ve farklı görmektedir. Çok mutlu olan biri LSD kullandığında cennete gittiğini görebilmektedir (veya hissedebilmektedir). Ama mutsuz olan kişileri iyi olmayan bir hayaller âlemine götürür. LSD, kuşlarla beraber havada uçmak, uzay yolculuğu yapmak gibi, kişi için imkânsız olanakları birebir gerçekmiş gibi yaşatır. LSD kullanan kişi, hayatında önemli bir yeri olmuş olan insanları da tekrar görebilir, onlarla iletişim kurabilir. LSD etkisinde kişi, genellikle etkilendiği konular üzerine hayaller görür. Çevresindeki nesneler de dâhil, bu hayallere göre şekillenir. Her şey kişinin hayal kurmasına bağlıdır. LSD, bilinçaltında olan, eskiden yaşanmış olayları tekrar yaşamanıza/görmenize bile sebep olabilir. LSD etkisinde olan biri her türlü nesneyle iletişim kurabilir ve o nesnelerin onla diyaloğa girdiğini işitebilir. (https://tr.wikipedia.org/wiki/LSD)
5-Triptofan aminoasidinden sentezlenen seratonin, insanda mutluluk, canlılık ve zindelik hissi veren bir hormondur. Mutluluk hormonu! Eksikliğinde depresif, yorgun, sıkılgan bir ruh hali görülür. Beyinde seratonin kimyasalı salındığında kan damarları kasılarak daralır; seratonin düzeyi düştükçe genişler. Migren atağından önce vücuttaki seratonin düzeyi yüksek olmakta, atak geçtikten sonra da düşmektedir. Açlık, yorgunluk, stres, yemek, ışık ve ilaç gibi faktörlerin tamamı insan vücudundaki seratonin düzeyini etkilemektedir. Stres ve düşük kan şekeri seratonin düzeyini düşürürken; oksijen, kusma, içinde aminler bulunan gıdalar (örneğin: peynir, çikolata, portakal, mandalina, domates) ve içinde triptofan isminde bir çeşit aminoasit bulunan gıdalar, (örneğin süt, hindi eti ) seratonin düzeyini yükseltmektedir.
6-Hücre reseptörlerine bağlanarak hücrede bir tepki oluşturan bileşiklerdir.
7-Halüsinojen, gerçekte var olmayan ancak birey tarafından algılandığı düşünülen nesnelerin görülmesine (halüsinasyon) neden olan, bu durumun ortaya çıkmasını sağlayan madde. Genellikle yasa dışı kabul edilen LSD, meskalin ve halüsinojen mantarlar gibi maddeler bu tiptendir. Gerçeklik duygusunu zayıflatırlar…
8-Hipomani, kişinin psikolojik ve bedenî olarak normalin üzerinde bir canlılık sergilediği, ancak mani kadar da şiddetli olmadığı bir ruh halidir.
9-Psikotik Hastalıklar, kişinin gerçeği değerlendirmesini bozduğu için daha ciddi ruh hastalıklarını kapsar. Hemen herkesin bildiği “şizofreni”, bu grubun en önemli hastalığıdır. Şizofreni en sık rastlanan psikotik bozukluktur.
10-Bağırsaklarda mikroorganizmaların etkisiyle oluşan triptofanın dekarboksilasyon ürünü. Dekarboksilasyon, bir aminoasitten karbondioksitin uzaklaştırılması veya yapısında karboksil grubu bulunan bileşiklerin bu grubu kaybetmesi olayı veya bir molekülden karboksil grubunun ayrılması mânâsınadır.
11-Monoaminlerin oksidasyonunu katalizleyen enzimlerdir… Amin yapılı nöromediyatörler: Monoaminler. a) Asetilkolin (Ach). b) Dopamin. c) Nöradrenalin (Norepinefrin). d) Adrenalin. e) Serotonin... Bazı maddeler enzimlerin etkinliğini durdurur. Bunlara inhibitör madde denir. Siyanür, kurşun, civa gibi ağır metal iyonları inhibitör maddelerdir. Örneğin siyanür, glikozun hücre solunumunda kullanılmasını sağlayan enzimlerin etkinliğini durdurarak zehirlenmeye yol açar.
12-http://adastranexuspolaris.blogspot.com.tr/2012/01/samanik-iksir-ayahuskaruh-asmas.html
13-Hücre ya da sistem içinde gerçekleşen.
14-Metabolitler metabolizma sonucu ortaya çıkan ürünler ve ara ürünlerdir. Genellikle bu terim küçük moleküller için kullanılır.
15-Monoamin Oksidaz İnhibitörleri (MAOI) olarak bilinen ve depresyonun tedavisi için reçete edilen güçlü antidepresan bir ilaç sınıfıdır.
16-Metabolizma, yapım yıkım (ya da özümleme) canlıda hayatın sürdürülmesi sırasında gerçekleşen tüm kimyevî tepkimelerdir. Her organizma, büyüme, gelişme, ısı, hareket, üreme gibi hayatî faaliyetleri sürdürebilmek için dış çevreden bazı maddeler ve enerji almak zorundadır.
17-Farmakolojide, biyoyararlanım ilaçların temel farmakokinetik özelliklerinden birisidir ve uygulanan ilaç miktarının sistemik dolaşıma geçen oranını belirtmek üzere kullanılır. Tanım olarak diyebiliriz ki intravenöz olarak verilen bir ilacın biyoyararlanımı % 100 dür. Buna rağmen başka yollardan ilaç verildiğinde (örneğin oral olarak) biyoyararlanımı tam olmayan emilim ve ilk geçiş etkisi nedeniyle düşer.
18-Şizofreni kelimesi, Yunanca “bölünmek, yarılmak, ayrılmak, parçalanmak” anlamına gelen “şizo” (schizein) ve “akıl, rûh, huy, hissiyat” anlamına gelen “frenos” (phrēn, phren) sözcüklerinin birleşiminden gelir. Anlatılmak istenen kişinin iki kişilikli olması değil, aynı anda iki farklı gerçekliğe inanmasıdır. “Gerçek gerçeklik” normal, sıradan bir insanın algılamasına denk düşerken, “ikinci gerçeklik” sağlıklı bir insanın anlayamayacağı, çoğu kez belli bir sisteme dayalı bir gerçekliktir.
19-“Manik” terimi hastanın aşırı hareketli, enerjik, konuşkan, umursamaz, kendini güçlü hissettiği bir dönemi tanımlar. Bu dönemde günlerce süren uykusuzluk, aşırı hareketlilik, durdurulamayan konuşma, sinirlilik, agresif davranış, çok fazla ve gereksiz alışveriş yapma en sık görülen belirtilerdir. Manik Depresif Bozukluk veya Manik Depresyon adıyla da bilinen Bipolar Bozukluk, riskli davranışlar nedeniyle ilişkilere ve kariyere zarar veren, tedavi edilmediği takdirde intihar yoluyla ölüme yol açabilen, ciddi bir psikiyatrik hastalıktır.
20-Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı veya Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (İngilizce: The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) kısaca, DSM. Zihinsel hastalıklar için tanı ölçütü. Amerikan Psikiyatri Birliği (American Psychiatric Association) tarafından yayınlanır. İlk defa 1952'de yayımlanmıştır. Son baskısı 18 Mayıs 2013 tarihide yayımlanan DSM-V’tir. 2000 yılından bu yana kullanılmakta olan bir önceki baskı DSM-IV-TR’ye göre en belirgin değişiklikler Şizofreni ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu bölümlerinde yapılmıştır ayrıca DSM-V’te “Eksen Sistemi” kaldırılmıştır.
21-ICD (International Statistical Classification of Diseases and Related Health Problems), hastalıkların ve sağlık sorunlarının uluslararası sınıflama sistemidir. Uluslararası hastalık sınıflamasının (UHS) kısaltmasıdır. Bilinen hastalık ve yaralanmaların çok ayrıntılı tanımlanması ile oluşturulur. Dünya Sağlık Örgütünce (WHO) yayımlanır ve sağlık sektörü özişlerinde, sağlık sayımlamaları alanında dünya çapında ortak kullanımdaki kodlama dizgesidir.
22-Hipomani, kişinin psikolojik ve bedensel olarak normalin üzerinde bir canlılık sergilediği, ancak mani kadar da şiddetli olmadığı bir ruh halidir.
23-Valproik asit, vücutta çeşitli hastalık nöbetlerinde yaşanabilecek istem dışı kasılmalarına, epilepsi nöbetlerine etkili olabilecek kimyasalları etkiler. Bu tür hastalıklarda kullanılan ilacın etken maddesini oluşturur. Ancak bunun mutlaka doktor kontrolünde kullanılması gerekir.
24-Risperidon, genellikle şizofreni veya psikoz gibi hastalıkları olan insanların tedavisine yardımcı olmak için kullanılan ve “atipik antipsikotikler” adı verilen ilaç grubuna aittir. Ayrıca mani, hipomani ve duygudurum bozuklukları gibi diğer problemlerin tedavisinde de kullanılır.
25-Biperiden esas olarak merkezi sinir sistemi üzerinde etki gösteren bir antikolinerjik ajandır.
26-Ötimik duygu durumuDepresyon ve manik belirtilerin gözlenmediği olağan duygu durumu halidir.
27-Psiko-motor gelişim, fiziksel büyüme ve merkezi sinir sisteminin gelişimine paralel olarak organizmanın isteme bağlı hareketlilik kazanmasıdır.
28-Valproik asit, vücutta çeşitli hastalık nöbetlerinde yaşanabilecek istem dışı kasılmalarına, epilepsi nöbetlerine etkili olabilecek kimyasalları etkiler. Bu tür hastalıklarda kullanılan ilacın etken maddesini oluşturur. Ancak bunun mutlaka doktor kontrolünde kullanılması gerekir.
29-L-glutamat merkezi sinir sisteminde çok yaygın olarak bulunan uyarıcı bir nörotransmitterdir, etkisini metabotropik ve iyonotropik reseptörleri uyararak göstermektedir. Bu nedenle iyonik glutamat reseptörlerinin bir tipi olan N-Metil-D-Aspartat (NMDA) reseptörlerini içeren çalışmalar yoğun olarak sürdürülmektedir. NMDA reseptörlerine özgül agonist olarak davranan bir aminoasittir, ve bununla beraber glutamat reseptörlerine bağlanarak bu nörotransmitter gibi davranabilir. NMDA suda çözünebilen sentetik bir maddedir, normalde biyolojik dokularda bulunmaz. İlk kez 1960'larda sentezlenmiştir.
30-Ketamin, günümüzde hayvan ve insan ameliyatlarında anestetik olarak kullanılmaktadır. Sokak isimleri arasında köpek eroini, K, özel K, vitamin K, “Ketalar SV” ve “Cat Valiums” olarak da sayılabilir. Sıvı, beyaz, toz, ya da hap şeklinde bulunabilir. Enjeksiyon, burundan çekme ve tütün ile içilerek de kullanılabilir. Ketamine sıklıkla ecstasy ile karıştırılarak satılır ve beklenmedik etkileri ortaya çıkar.
31-Paranoid şizofreni, Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel Elkitabı’nda tanımlanan, şizofreninin bir alt tipidir. Bu alt tipin DSM kodu ise 295.3’tür. Bu tip, şizofreninin en çok görülen tipidir. Bu şizofreni alt tipinde, bazen dine aşırı düşkünlük, metafizik, filozofik ya da cinsel uğraşlar görülebilir. Kötülük görme sanrıları, büyüklük sanrıları, etkilenme fikir ve sanrıları, alınganlık, kuşkuculuk bu türde sık görülen düşünce bozukluklarıdır. Başlangıcı genellikle yavaş ve daha geç yaştadır.
32-Kişilik bozukluklarından sadece biridir. Bu tür hastalar kuşkucu, alıngan, kuruntulu ve saldırgan kişilerdir. Çevresinden gelecek olan tutum ve davranışlardan bir kötülük geleceği kuşkusu ile aşırı dikkatli, tetikte ve savunucudurlar. Kendilerini daima haklı ve üstün görürler. Başarısızlıklarını ve kusurlarını başkalarını eleştirerek ve haksız bularak akla uygun hale getirmek en tipik özellikleridir.
33-Pozitif Belirtileri değerlendirme Ölçeği (SAPS), Negatif Belirtileri değerlendirme Ölçeği (SANS)
34-Katatoni, motor sistemi ilgilendiren bir fenomendir. Motor sinir sisteminde oluşan bir bozukluk olarak tabir edilir. Katatonik kişinin belli bir durumda uzun süre kıpırdamadan kalması demektir.
35-Klozapin (klozaril) klasik antipsikotiklerden belirgin daha az Parkinson benzeri etkilere sahip etkili bir antipsikotik ilaçtır. Klozapin yaklaşık 40 yıldır şizofreni tedavisinde kullanılmaktadır ve kayda değer yan etkileri bulunmasına rağmen, tedaviye dirençli şizofrenide halen altın standarttır.
36-Dopamin (DA), vücutta doğal olarak üretilen bir kimyasaldır. Beyinde, dopamin reseptörlerini aktive ederek nörotransmiter olarak görev yapar. Dopamin, ayrıca, hipotalamustan da salgılanır ve kana karışarak nörohormon görevi yapar. Nörohormon olarak görevi hipofizin ön lobundan prolaktin salgılanmasını baskılamaktır.
37-Modifiye, ayarlamak, kişiselleştirme ve değiştirmek anlamına gelir ve teknik açıdan herhangi bir şeyin üstünde yapılan değişimlerdir.
38-Entoksikasyon, zehirlenme anlamında kullanılmaktadır. Tıpta sıkça kullanılan kelimelerden biridir.
39-Sinestezi, Yunanca kökenli bir kelime olup “birleşik duyu” anlamına gelmektedir. Sinestezik kişilerde herhangi bir duyunun uyarımı otomatik olarak başka bir duyu algısını tetiklemektedir.
40-Midriyazis, göz bebeğinin normale göre daha büyük olması, genişlemesi manasında kullanılmaktadır.
41-Hipertermi, vücut sıcaklığının 41 °C veya daha yüksek bir değere yükseldiğinde ortaya çıkan ve termoregülatör mekanizmaların bozulmasına, sıcak çarpmasına yol açabilen bir durumdur. Hipertermi hafif veya şiddetli şekillerde kendini gösterebilir. Genellikle çevresel faktörler sonucu oluşur; direkt olarak güneş ışınlarına maruz kalma ve ortam sıcaklığının yüksek seviyelere ulaşması gibi. Özel geliştirilen cihazlar aracılığı ile hastanın tüm vücut ısısını ya da bölgesel olarak tümörün ısısını artırmayı hedefleyen “Hipertermi yöntemleri”, günümüzde pek çok hastalık için önemli bir tedavi seçeneği haline gelmiştir. Isı ile tedavi anlamına gelen hiperterminin, birçok farklı alt türü olan kanser hastalığının tedavisi için kullanıldığında, kemoterapi ve radyoterapinin etkinliğini artırdığını gösteren çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu haliyle hipertermi, kanser alanında kanıta dayalı “tamamlayıcı” bir yöntemdir. Tüm Vücut Hipertermi ve Bölgesel Hipertermi olmak üzere 2 ana başlık altında incelenmektedir.
42-Taşikardi (Yunanca: tachykardia: tachys (hızlı) ve kardia (kalp), Kalbin atım hızının çeşitli nedenlerle artmasıdır. Taşikardi, kalp atış hızının normal değerlerin üzerinde artmasına bağlı olarak gelişen bir kalp hastalığıdır. Yetişkin bir insanın kalbi dakikada ortalama 60 ile 100 arası atım yapmaktadır. Bu kalp atışlarının 100 atımdan daha fazla olması taşikardi olarak nitelendirilmektedir. Fakat bu değer yetişkinler için geçerlidir ve yaşa bağlı olarak farklılıklar gösterebilmektedir. Taşikardi, kalbin çok fazla çalışıp, kalp kaslarının yorulmasına sebep olabileceği için, tehlikeli bir hastalık olarak kabul edilmektedir.
43-Hipertansiyon birçok nedene bağlı olarak ortaya çıkan kan basıncı yüksekliğidir. Damarın içindeki kanın damar duvarına yaptığı basınca hipertansiyon denir. Uzun dönemde kanın damar duvarlarındaki etkisi damarın iç yüzeyinde hasara yol açar. Yüksek tansiyon nedeniyle organları besleyen damarlarda tıkanma, genişleme veya yırtılma meydana gelebilir. Hipertansiyon organlara giden kan akışını bozarak organ yetmezliklerine neden olabilir.
44-Anksiyolitik ilaçlar, anksiyete tedavisinde kullanılan ilaçlardır. Diğer bir deyişle kaygı ve korku gidericiler olarak da adlandırılırlar.
45-Gökhan Umut, İlker Küçükparlak, Güliz Özgen, Ahmet Türkcan “Esrar kullanımı sırasında başlayan ve N, N- dimetiltriptamin (DMT) kullanımı ile psikotik özellikler eklenen duygudurum bozukluğu: Bir olgu sunumu”, Düşünen Adam: Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi: 2011;24:246-250, Makale No: 12 Makale Türü:  Olgu Sunumu; http://dusunenadamderg.com/tr/TMakaleDetay.aspx?MkID=34


Baran Dergisi 530. Sayı