Son birkaç yıl öncesinden beri Başkan Tayyip Erdoğan’ın partisi içinde seslendirilen bu soru, gerçekten Türkiye’nin istikbalini düşünenler için önemli bir soru olmakla beraber, Erdoğan’a yük olmaktan ileri gidemeyen ikbal düşkünleri için en hayati meseledir. Kendi akıbetinin derdine düşen tipler bu soruyu en çok dile getiren kesim maalesef.

En başta; ikbal peşinde koşanlar “Erdoğan’a bir şey olursa ben ne olurum” kaygısı çekmekte ve “batan gemiyi önce fareler terk eder” hesabı, kaçış hazırlıkları yapmakta. Her işi Erdoğan’dan bekleyen ve cukkasını dolduran bu tipler, Erdoğan’ın neyin peşinde olduğunu anlamadıkları için hadiselerin gidişini kendileri açısından tehlikeli görmüş olmalılar ki, aniden tek merkezden çıkmışçasına bu soruyu parti içinde ve parti tabanında yaydılar. Hatta bir ara Erdoğan’ı samimi şekilde destekleyen kimi partili tanıdıklarımın bu soruyu dile getirip umutsuzluk belirttiklerini görmüştüm.

Kasıtlı veya kasıtsız olarak “Erdoğan’dan sonra ne olacak” diyen ikbal sevdalıları el altından düşmanla temasa geçmiştir ve gerektiğinde kirişi kırmak için zemini hazırlamaktadır. Hadi onlar her yerde ve her devirde az veya çok bulunur. Peki Erdoğan’ı destekleyip de sonrası için umutsuz konuşanlara ne demeli? Adeta “çok ileri gittik, Erdoğan’dan sonra işimiz yaş” demeye getiren bu insanlar, esasında hiçbir kötü niyet sahibi olmayan, ama ne yazık ki, ne yaptığını bilmeyen adamlar sınıfına giriyor. Erdoğan döneminde elde edilen kazanımların içini doldurmaları gerekirken, o kazanımların laik, seküler, din dışı ve din düşmanı bilumum kesim tarafından hunharca istismar edilip içinin tamamen boşaltılmasına seyirci kalmaları bile ne kadar çapsız ve ufuksuz olduklarını gösterir. Sanki gelip her işi Erdoğan’ın yapması gerekmektedir. Elde edilen her bir kazanım birer yatırım sahasıdır. Ele geçmiş hazır sermayeyi güzelce kullanıp kâra dönüştürmesini beceremeyen bu insanlar, zamanla parasını değer kaybına kurban eden yahut hırsızlara kaptıran bahtsızlarla aynı durumdadır.

2013 yılında “76 milyon hep birlikte Büyük Doğuyu inşa edeceğiz” diyen Erdoğan’ın hangi ilhamla hareket ettiğini ve muvaffak olduğunu göremeyen, -samimiyetlerine rağmen- Üstad Necip Fazıl’ın ideolojisine bir dönüp bakmaya zahmet etmeyen, hâlâ düşmanın çirkinliklerini sıralayıp İslam tarihinden örnekler vererek iş yaptığını sanan ama iman duygusuyla da Erdoğan’ı terk etmeyen bu insanlar ufuksuzlukla arızalıdır. Bu onlara dil uzatma değil, ikazdır. Bir zahmet liderleri Erdoğan’ın beslendiği Büyük Doğu pınarından sebeplenmeye davranmalıdırlar.

Peki “sen ne diyorsun arkadaş, ne olacak” diye bana soranlara, daha önce Erdoğan’la benzerlik kurduğum II. Mahmut döneminde büyük işlerin yapıldığını ama sultanın ölümünden sonra her şeyin nasıl çabucak alt üst olduğunu örnek vererek sistem ve kadro kurulması zaruretini dile getirmiştim. Erdoğan’ın partisinin yetersizliği alenen meydandadır. Acilen kadro yetiştirme işinin zorluğu ve zamanın azlığı da meydandadır. Nihayet düşmanın içerden ve dışardan artan saldırısının getirdiği zaruret karşısında MHP ve bürokrasi (özellikle askeri bürokrasi ve istihbarat) işbirliğiyle mevcut Büyük Doğu-İbda fikir sisteminin makûl bir geçiş takvimi çerçevesinde tatbikinden başka yol kalmamıştır.

Peki bu da olmazsa ne olacak diyenlere el-cevab: Müslüman halk bilek zoruyla bunu gerçekleştirir veya bu millet elde ettiği son fırsatı ziyan edip zillet içinde tarihe gömülür. O halde Erdoğan sonrasında işlerin asla şimdiki gibi olmayacağı açıktır. Bir şekilde dengede duran siyasi zeminin iki yönden birine doğru kökten kırılmasıyla işlerin nihayet bulacağı kesindir. Bu durumda ikbal için değil de istikbal için kaygı duyanlar şimdiden sıkı durup hazır olmak zorundadır.

Baran 742. Sayı