Yazarlarımızdan Gülçin Şenel’in Baran’ın 605. sayısında çıkan “Para bir fikir midir?” başlıklı makalesinde İbda Mimarı’nın “Parakuta-Paranın Romanı” isimli eserinden yaptığı iktibas ve makalesinin başlığı bana farklı şeyler tedai ettirdi. İlk önce o bölüm:

- “Paranın kelâmı andıran bir yanı var… Hâle nisbetle mevcut olmayan mâzinin kelâm mahfazasında saklanması ve henüz gerçekleşmemiş istikbâlin onda hayâl kaydıyla varolması gibi…

Geçmiş emek ve geçmiş veya geçmeye mahkûm mal izafî bir değer olarak paraya yüklenirken, süren veya hayalî mal ve hizmet de onun izafetine mevzu oluyor…” (S. Mirzabeyoğlu, Parakuta-Para’nın Romanı, sh. 67)

Devam eden satırlarda otoritenin en temel mevzularından birinin para hâkimiyeti olduğunu ifade eden İbda Mimarı, iktisadî ve ticarî ilişkileri tanımlamada güvenilir bir para mikyasının zaruretine işaret etmektedir. 

Lakin bu hafta temas etmek istediğim konu bu değil; Şenel’in sorusunun bana tedai ettirdiği “fikir” meselesi ve bir ironi.

Kumandan Mirzabeyoğlu’nun yukarıdaki satırlarından mülhem, geçmişin metale bağlı parası için Şenel’in sorusuna veremeyeceğimiz cevabı bugünün parası için verebiliyoruz: Evet, bugün mücerret/soyut olma anlamında para bir fikirdir. Ele avuca gelmeyen, bir saniyede dünyayı 3 kere dolaşabilen tamamen soyut bir şey, bir hayal… Dikkat: Soyut olma açısından fikre benzer. Yoksa paraya dair fikir, değerler hiyerarşisinde paranın kendine atfedilen değer veya siyasî otorite tarafından muhtelif şekillerdeki kullanımı değil bahsettiğimiz. Hatta Marks, Weber ve Simmel’in çok doğru bir şekilde işaret ettiği üzere, paranın bir fetiş haline gelmesi de değil; bu başlı başına bir yazı konusu. Paranın bu kadar muhayyel, elle tutulamaz hale gelmesi bana çok ironik görünüyor ve sanki “Fikir Çağı/İbda Çağı”nın tersinden habercisi; soyut düşünme ile beraber fikrin de kenara atıldığı bir devirde, paranın böylesine soyutlaşması tersinden tecelliye müthiş bir misal…

Kısa bir hatırlatma:

Kıymetli metallerin yeryüzünde mahdud miktardaki mevcudiyeti (yani sınırsız darp edilememeleri), metal paraların değerini üzerlerindeki işaretlerden ziyade mahiyetinden alması, kâğıt paraya nazaran onları müşahhas zeminde tutmaktaydı. İbda Fikriyatı’nın temel prensiplerinden “her şey galibine tabidir” hikmeti gereği, para derken asıl kast ettiğimiz, bütün paraların kendisine göre tanımlandığı-dünyanın rezerv parası ABD doları; Euro, Yuen, Yen, vs. ondan sonra geliyorlar. Dünyadaki bütün maddi (hatta manevi) kıymetlerin baremi günümüzde bu para ve ona göre diğerleri…

ABD dolarının kendi ülkesinde enflasyona yol açmadan hudutsuzca basılabildiği dönemde, paranın metal olduğu ve kendi kıymetini üzerinde taşıdığı müşahhas zemin peyderpey kayboldu ve artık kâğıt paranın bile dolaşmadığı, her şeyin dijital ekranlarda rakamlardan ibaret olduğu bir devre geldik çattık. Bu yeni dönemde metale duyulan fetişist tapınmanın yerini rakamlara tapınma aldı; inip çıkan, neyi ölçtüğü belli olmayan ancak ekonomistlerin kudsiyet atfettiği bir sürü rakam… 

İbda Mimarı’nın makineleşme ve teknolojinin hızlı gelişiminde Batılı toplumların buna intibak edememesini ifade için kullandığı “ahlâk oluşturamıyorlar” tesbiti, tam da bu para konusunda geçerli: Öylesine hızlı deveran ediyor ve ele geçmez bir halde bilgisayarların hafızalarına gizleniyor ki, Batılı ve Batıcı toplumlar para algısını da kaybetmiş vaziyette. Ahlâkîliğin temelini, -algıların/zihnin kendi dışından gelen bilgi akışının şuurlaştırılması- fikir oluşturur; ferdin kendi içi ve dışını tahdid etmesi/sınırlandırması için kurallar koyması şeklinde tezahür eder. Algının kaybolduğu veya bozulduğu yerde fikir ve dolayısıyla tahdid kalmaz. Her bir Amerikalının ömür boyu çalışsa ödeyemeyeceği kadar borçlanması, kapitalizmin bugünü tüketip toplumların geleceğini ipotek altına alması, işte böylesi bir algı zaafının bir neticesidir. Konformizm denilen, ne olursa olsun ferdin kendi rahatını ve aldığı hazzı önceleyip geri kalan herşeyi ikinci plana atması da ancak para algısının kaybolduğu böylesi bir ortamda neşvünema bulabilirdi. Kredi kartıyla yapılan, elde kâğıttan dahi olsa paranın kullanılmadığı alışverişlerde, insanların sanki hiç ödemeyecekmiş gibi çok rahat harcadıkları, araştırmalarla sabit. Albenisi yüksek, üründen ziyade ambalajına özenilmiş malların rafları doldurduğu büyük AVM’lerde, insanların kasaların önünde oluşturduğu kuyruğu izlemek dahi bu görüşe hak verilmesini sağlar.

Sadece Amerikalıların değil, içinde bizim de bulunduğumuz daha birçok ülke insanının trilyonlarca dolar borcu var. Batı modernizminin, değerler sisteminin tepesine yerleştirdiği “ne olursa olsun tüket” emrinin bir neticesi... Somutlaştırmak adına, dünyanın şu ân ki toplam borcu 237 trilyon dolar. İşin tuhafı, bu borç son 10 senede 73 trilyon dolarlık bir artış gösterdi ve gitgide artmaya devam edecek. Öyle ki böyle bir borç meblağının ödenmesinin pratikte mümkün olmaması bir yana, teorik olarak da ödenmesi imkânsız bir noktaya doğru gidiyor. Para idrakinin kaybolmasının mukadder sonucu...

Bir ülkenin itibarı ile onun parasının itibarı arasında doğru/paralel bir münasebet mevcuttur. Ancak günümüz insanlığını duvarları görünmez bir hapishane içinde tutan mevcut Batı düzeni, mevcudiyetini sürdürdüğü müddetçe, güvenilir ve itibar getirici bir para bareminden bahsetmek mümkün değildir. İbda Mimarı’nın gerçekleşmesi mukadder İslâm inkılabının KITALAR ÇAPINDA olacağını söylerken kast ettiği, muhtemelen, kendini yeryüzü tanrıları gören melun bir azınlığın ABD’yi kullanarak kurduğu bu görünmez hapishanenin dayanaklarının ortadan kalkmasıyla beraber bir anda kendi içine çökeceğidir. Bu görünmez hapishanenin iki dayanağından önemli olanı dolar sistemi, diğeri de istihbarattır. Dolar sisteminin çökmesi, ABD üzerinden sürdürülen dünya egemenliğinin sonu anlamına gelmektedir. Çin’in başını çektiği Asya ülkelerinin mal, ABD’nin de para üreterek bugüne getirdiği düzenin devam ettirilemeyeceği, büyük bir kaosun dünyayı beklediği birçok kişi tarafından dile getirilmeye başlandı. Daha da iyisi, onlar açısından ufukta bunun bir çözümünün gözükmemesi.

Son 40 yılın küresel iktisadî düzeni, öncesinde benzeri yaşanmamış bir süreci tecrübe etmektedir. Bu sürecin alametifarikası-diğerlerinden ayıran hususiyetiyse “sonsuz para fikri”dir.

Gerçek fikrin yeryüzünden kovalanmaya çalışıldığı bir zaman ve zeminde, paranın adeta bir mevhume, fikir hortlağı halinde ortalarda gezinmesi de insana ayrıca çarpıcı geliyor. 


Baran Dergisi 607. Sayı