Epey geç fark edilmiş olsa da modern ideoloji saf, arı duru bir kapitalist üretim tarzının rahminden doğmadı. Modernizm özünde zaten kapitalist bir yapıyı mündemiçti. Bunun üzerine, Avrupa Merkezci bakış Batı Uygarlığını insanlığın genel gelişme çizgisinden ayrı, kendine has, en başından beri sürekliliğini, bütünlüğünü ve biricikliğini korumuş bir’’Ezeli Batı’’kurgusu içinde tezgâhlamak gereği duydu. Bu tamamen keyfî ve efsaneye dayanan bir kurguydu. Bunun karşısına da modernizme içkin olan düalistik yapı gereği, birini olumlarken diğerini dışta bırakacağı, yine tamamen keyfî,’’Doğu’’ ve ‘’Doğulular’’ kurmacasını koyacaktı. Böylece, Avrupa merkezli egemen kültürcü bakış, her zaman popülaritesini koruyacak olan Batılı soy ağacı tezini ileri sürmüş oluyordu. Bu silsileye göre Batılı soy ağacı zincirinin halkalarını ve kapitalist ideologlarca da savunulan Avrupa merkezci ön yargıyı Samir Amir şöyle özetliyor:’’ Antik Yunanistan-Roma-Hıristiyan feodal Avrupa-kapitalist Avrupa biçiminde sıralanan, Avrupa’ya bahşedilmiş benzersiz bir soy ağacı vardır.Bu zincir her halkasıyla ileri insanlığın (ilerlemenin) çizgisidir ve sonuçta ilerlemenin doruğu kapitalist mucizeyi yaratmıştır.Dünyanın bu zincirin dışında kalan bölümleri doğal olarak geridir.Geri halklar için tek çıkar yol bu zincire bir şekilde eklemlenebilmektir. Gelişmiş kapitalist Batı modeli tüm gezegene yaygınlaştırılabilir. Kısacası Avrupa (kapitalizm), tarihi ve bugünü anlamında dünyanın diğer bölgeleri ve halklarına göre üstündür.’’ Bu kurguya göre:

Batı Uygarlığı, Yunanistan’da doğmuş, Roma deneyiminden sonra ortaçağı yaşamış,oradan da günümüze ulaşmıştır. Dinî çizgisi ise, Yahudi-Hıristiyan hattını izleyerek Rönesans’ta tekrar buluşmuş,aslına rücû ederek Yunan-Roma mirasıyla birleşmiştir. Tabiî ki, bu  keyfi ve efsanevi spekülasyonda Antik Yunanistan Rönesans’tan ayıran iki bin yıllık kopuş  uzun ve karanlık bir geçiş dönemi olarak görmezden gelinecektir.

Martin Bernal, Yunan-Roma ve Yahudi-Hıristiyan sarmalında tezgahlanan bu oyunun hakikatle bir ilgisinin olmadığını; Batının ideolojik ihtiyaçlarına göre henüz 1840-1850’lerde tezgâhlanmış bir oyun olduğunu  görünce çok şaşırdığını söyler. ‘‘Antik Yunan’ın tezgahlanması’’ ismini verdiği incelemesinde bu durumu: ‘‘Eski Yunanlı’lar Doğu dünyasının kültür alanı içinde yer aldıklarını gayet iyi biliyorlardı.Mısırlılar ve Fenikelilerden öğrendikleri şeyleri yadsımadıkları gibi, Avrupa merkezciliğin onlara atfettiği ‘’Doğu karşıtı’’ özellikleri benimsemişte değillerdi. Dahası Batı kapitalizmi, Bu kültür mirasına,İslam Uygarlığı aracılığıyla sahip olmuştu.’’ Diye işaretlerken, Edward Said’de, bu gerçeğin başka bir boyutuna parmak basar:’’ Antik Yunanistan’ı Levant’tan (Doğu) artma çabalarının dilbilimcileri nasıl bir sürü cambazlıklara zorladığını ve Yunancanın soylu söz dağarcığının yarısını Mısır ve Fenike dillerinden aldığını’’ söyler.

“Ezelî Batı” kurmacasının son halkası kapitalizm dünya tarihinde öyle bir alt üst oluşa sebep oldu ki, bunu sadece zemin hazırladığı üretici güçlerin gelişimindeki olağandışılıkla açıklamak mümkün değil. Hayatın iktisadi, siyasi, sosyal bütün cephelerinde ilişkilerin yapısını olduğu gibi bozdu.

Liberal ütopik yapıya  göre tüm müesseseleri hem keyfiyet  hem de kemmiyet olarak yeniden inşa etti. Marx’ın  deyişiyle, kutsalları da olmadığı için dinin esnekliğinden yararlanarak; Hıristiyanlığı da kendi kurduğu dünyaya uyarladı ve toplumsal düzenin dışına itti. Kapitalizme gelinceye kadar eski medeniyetlerin öncelikli tercihi metafizik hakikati aramak iken , kapitalist  kültür bunlarla uğraşmayı nafile bir gayret diye niteleyerek, bunun yerine kısmi gerçekliğin aranması tezini koydu.Böylelikle kapitalist kültür, özünde var olan yabancılaştırmayı, metafizik yabancılaşmadan, ekonomizm’e özgü meta yabancılaşmasına kaydırıyordu. Avrupa merkezci bakış bundan hareketle kapitalizmin ortaya koyduğu performansın büyüklüğüne bakarak, Avrupa tarihinin olağandışı olduğu sonucuna varacaktı. Bu öyle bir mucizeydi ki, Avrupa’dan başka yerde gerçekleşmesine imkan yoktu.

Cumhuriyet’le birlikte, Batı kimliği tepeden inmeci bir şekilde, despotik bir yaklaşımla halka rağmen dayatıldı. Muasır Medeniyet olarak gösterilen Batı’ya entegre olabilmek ümidiyle halen çırpınıyoruz.

Görüp göreceğiniz en mucizevî medeniyet ‘‘Batı’yı izleyiniz’’ diyen, Avrupa merkezci bakışın kendi dışında kalan dünyaya ise dediği şu: Geç ve geri kalmışlığınızın sorumlusu dininizden, kültürünüzden, geleneğinizden bir an önce kurtulun.                  

Baran Dergisi 49. Sayı