Ayasofya… Naziklerin naziği bir mezuu… Ne kadar söylense ve önemine binaen bütün kıymet hükümleri vurgulansa azdır.
Ayasofya, bir mânâyı temsil eden, dünyanın 7 harikasından biri ve bizde ise harikaların harikası bir mânâ âbidesi…
Bu mevzuda kim ne söylemişse hepsini birden bir kıymet hükmüne bağlayıcı ve bütün bunların üstünde Ayasofya’nın biz Müslümanlar için ne ifade ettiğini olanca kıymet ölçüsü ile resmetmiş, remz şahsiyet Üstad Necib Fazıl’dır. Ve hemen peşinden hükmü:
- “Ayasofya, bir mânânın, zıt mânâya taarruz ve onu zebun edişinin, bütün dünyada eşi olmayan abidesi… Öbürleri(Süleymaniye, Selimiye ve sair) bir ruh içinde mekânda, Ayasofya mekân içinde ruh… Zıt mekânda gâlip ruh… Yeryüzünde çok kilise camiye ve nice camii, kiliseye çevrilmiştir. Amma böylesi, tarihî şartları bakımından tektir.”[1]
Böyle hayatî bir öneme haiz Ayasofya, bünyemize musallat olan ve onu çürütmeye çalışan cumhuriyetin ve onun getirdiği zihniyetin marifetiyle mânâsından koparılmıştır. Camii olan Ayasofya’yı, güya restorasyon yapmak bahanesiyle ABD’den getirilen bir uzman tarafından çalışmalar başlatılmış ve geçici olarak ibadete kapatılmıştır. Daha sonra bu iş uzatıldıkça uzatılmış ve ortam yumuşatılarak gayri resmî olarak müze hâline çevrilmiştir. Bunu işi tezgâhlarken bir de utanmadan “kesinlikle böyle bir teşebbüste bulunulamayacağı!”nı söyledikleri hâlde… Böylece bize ait bütün mânâlar, Ayasofya’nın kapatılmasıyla kilit altında esir edilmiştir. Üstad Necib Fazıl bu meseleyi:
- “Bizi bu hâle getiren, annelerimizin cennet kokulu baş örtüsünü sarhoş kusmuğuna bez diye kullanan, ahlâkımızı, Paris’in dünya çapında Şabane Kerhanesi’nden daha aşağıya düşüren, milli kültürümüzü çöplüğe, milli iktisadımızı tımarhaneye çeviren, zekâmızı maymunlaştıran ve kalbimizi kanserleştiren tarihî 126 yıllık cereyanın kendi öz evimizde yüzümüze kapadığı oda, ruh ve mukaddesat odamız… Ayasofya budur.” [2] şeklinde ne güzel resmetmiştir.
Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi bir cinayettir. Bundan dolayı müsebbiplerinden hesap sorulacağı ve Ayasofya şahsında kıyılan ulvî mânâyı tekrar iade edileceği yerde, “fetih kutlaması” tarzında birtakım saçma-sapan atraksiyonlar tertipleniyor. Efendiler, neyin nesidir bu kutlama?.. Bu yapılan, adeta evi cayır cayır yanan ev sahiplerinin ateşin etrafında halka oluşturup, şenlik yapıp eğlenmelerine benzemez mi? İşte Üstad Necib Fazıl’ın, “feliks kulpa- mesut cürüm” diye ifadelendirdiği şeyi bu meselede de görüyoruz.
Şimdi bir suâl soralım ve bunda Ayasofya’nın aslî heyetine kavuşturulmasını istemeyenlerin maskesinin düştüğünü ve başta Ayasofya olmak üzere bu nevîden tertiplerin başka gayeler güdülerek yapıldığını bir nebze olsun bize göstereceğini düşünüyoruz. Ayasofya’da namaz kılınmasını istemeyenler, buna engel olur da, niçin fetih kutlaması yapanlara karışmaz? Bu kutlamanın yapılmasını inanın Batı ve Batının sadık ajanları bizlerden çok isterler; çünkü milletin fetih-metih kutlayarak avunmalarını ve asıl meselelerini kurcalamamasını arzuluyorlar. Bir de bu hâle bıyık altından kıs kıs gülüyorlar. Yani bu kutlamanın yapılması elalemi bize güldürüyor.
Öyleyse bu vaziyette fetih kutlaması yapmanın lüzumsuzluğu ortada değil midir? Çünkü onun mânâsına hâlel gelmiştir. Şayet mânâ yerinde olsa kutlama da yapılır, şenlik de.
Bu vaziyette kumda oynamak yerine yapılması gereken daha önemli işler vardır. Evvelâ yapılması gereken, herkesin, şöyle bir silkelenip kendine gelmesi ve Ayasofya’nın mânasının tekrar iade edilmesi için çalışılması lâzımdır. Yani kaybedilen şeylerin ıstırabı çekilmelidir. Zaten bir şeyler eğer dert edildi mi, o kendisine şifa olacak şeyi zarurî hâle getirir. Ve bu nevîden işlenen ve işlenmeye devam edilen cinayetler silsilesine artık bir nihayet vermek ve hesap gününün açılması için çalışılmalıdır. Son olarak yazımızı Üstad Necib Fazıl’ın şu sözleriyle noktalayalım:
- “Ayasofya aşılacak!.. hem de öylesine açılacak ki, kaybedilen bütün mânâlar, zincire vurulmuş, kan revan içindeki masumlar gibi, üstünü başını yırta yırta, onun kapılarından dışarıya fırlayacak!.. Öylesine açılacak ki, bu millete iyilik etmiş sanılan kötülerle, kötülük etmiş sanılan iyilerin gizli dosyaları da onun mahzenlerinde ele geçecek…”[3]
Dipnotlar:
[1] İki Hitabe –Ayasofya, Mehmetçik- / Sf: 5
[2] Sf: 3
[3] Sf: 10