Fetullahçı Terör Örgütü ile İslâm Milleti’nin şu ana kadarki en şiddetli hesaplaşması 15 Temmuz’da gerçekleşti. FETÖ pes edecek mi, etti mi henüz bilmiyoruz; ancak küfür mihrakı etmedi, korkuyla karışık da olsa bizimle mücadelesine devam edecektir. Milletimiz geç de olsa “Ilımlı İslâm” fitnesini sezdi ve FETÖ’ye karşı tavrını gerek siyâsîlerden, gerek bazı âlim kisvelilerden önce belirledi. Çünkü milletimizin içerisinden belki cahiller çıkabilir ama ahmak asla çıkmaz! Belki Tayyip Erdoğan başta olmak üzere bazılarının FETÖ’ye karşı milletten daha önce tavır aldığı söylenecektir fakat buna katılmıyoruz; çünkü 17 Aralık'a kadar milletimiz bu münâfıkların bankalarından varını yoğunu çekmiş, dershane, okul, yurt ve evlerinden çocuklarını almış ve hatta bunların kurum ve kuruluşlarını mimlemişti. İnsanların içinde “Fetullah” ismini an bak ne oluyordu. Bu münâfıkların devletin çeşitli kurumlarında “hizmet” eden yaklaşık 100 bin üyesi görevden uzaklaştırıldı veya açığa alındı. Daha açığa alınacak olanların da varlığını hesaba katarsak 200 bin hatta 300 bin örgüt üyesini görevden almak için büyük bir riske girmemiz, hatta 246 şehid vermemiz mi gerekiyordu? Böyle mücadele olur mu? Bu zamana kadar neyi beklediniz! İnsan sivrisinekle mücadele ederken dahi ciddiyetle iş yürütüyor. Bunları üzülerek söylüyorum...

Fetullahçılar belki ölümcül yarayı aldılar ama bizi Fetullahçılıktan daha tehlikeli bir halet-i ruhiye bekliyor: Modernist-Reformist-Islahçılık, yani “dinsizliğe köprü olan mezhepsizlik” üzerinde koşanlar. Bu gürûh daha düne kadar Fetullah hakkında Allah’tan korkmaksızın medhiyeler düzerken, şimdi güya Fetullah’a ve “Ilımlı İslâm”a karşılar! Bu tipler televizyon programlarında, konferanslarda, gazetelerde, şurada burada pis nefislerini izhar etmektedirler. Bir de utanmadan Ehli Sünnet ve’l Cemaat tarikat ve hareketlere laf etmektedirler. Bu gâvur icatları, İslâm’a düşmanlık hususunda hâlâ Fetullah’la birdirler. Siyâsî olarak doğru tarafı seçtikleri için dost gibi gözükebilirler, zaten bu amaçla Fetullah’a bir tekme de onlar attı; onlar asla bizim dostlarımız olamazlar! Siyâsîler hata yapabilir ve bu belli bir kerteye kadar düzeltilerek görmezden gelinebilir, Harunü’r Reşid Hazretleri (rah.) de hatalar etmiş ve her seferinde müttakî âlimlerce doğru yolda sabit kılınmış.

Yine bu mezhepsizlerin, Fetullah’tan zerre farkları yoktur. Bu Kemalist mamulü neslin en güçlü olduğu yer ilahiyatlardır ne yazık ki; meselâ geçenlerde Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Köse İslâm için ölenlere terbiyesizlik etmiş ve “Tekbir sesleri demokrasi sesini bastırmamalı.” diyebilmiştir. Sonra kendini aklamak için birkaç yerde açıklama yapmış ve özetle şunu demiştir: “Batı tekbirden ürküyor, aman sesimizi kısalım, hatta başımızı da açalım ki bizi IŞİDçi sanmasınlar. Ağzımızın tadı kaçmasın.” Bu da İslâm’a zilleti yakıştırmaktır. İlâhiyat fakülteleri bunun gibi binlercesiyle dolu. Zaten bunların Kemalist mamulü olduğunu anlamak için, icraatları ve savundukları ile Mustafa Kemal’in “Vatandaş için Medeni Bilgiler” kitabındaki sözler ve üslubun aynı olduğunu görmek kâfi.

Bizim diğer dinlerden olanlarla, onları Müslüman yapmaktan başka ne gibi bir diyaloğumuz olabilir; aksi halde aslan eşeğe et, eşek de aslana ot vermiş, ikisi de aç kalmış. Diyalog mevzuunda biz, Kostantinapolis’e gidip papazların bir toplantısına iştirak ederek orada hazır bulunanların alayını Müslüman yapmış Beyazid-i Bestamî Hazretleri’ne (ks) tâbiyiz.

“Osmanlı, Osmanlı” diye meydanda ciyak ciyak bağırırlar ama Osmanlı’ya da en büyük düşman bunlardır. Çünkü Osmanlı, hilâfeti 4 hak mezhep üzerine oturtmuştur. Şeriat mahkemeleri de 4 hak mezhebin hükümlerine göre işlemiştir, dolayısıyla kanunlar da 4 hak mezhebe göreydi. Bu mezheplerin kurallarından en ufağını bile reddetmek o mezhepleri red olacağından, Osmanlı’yı da red olacaktır. Zaten hilâfetle falan işleri de olmadığı aşikâr.

Ehli Sünnet hocalar da bunlarla ilişkilerine çeki düzen verse ne güzel bir cevap olur. Bunlarla düşüp kalkmaları bizi rencide ediyor. Düşünün ki İmam-ı Azam Hazretleri (rah.), kendisini ilme yönlendiren İmam Şa’bî Hazretleri’nden hadis dinlememiş; sırf satranç oynuyor ve mizaha düşkün diye… Öte taraftan bazı Ehli Sünnet hocalar ashab düşmanı ve Teymiyyecilerle beraberler. Bunu ilim haysiyetine nasıl yakıştırıyorlar? Kendilerini geçtim, takipçileri olan gençlere nasıl örnek oluyorlar?

İslâm'a Muhatap Anlayış çerçevesinden bakmaya çalışan biz her haliyle tehlike, fırsat, dostluk, düşmanlık gibi şeyleri İslâm’a olan konumlarına nisbetle değerlendirdiğimiz için, her zaman tehlike olagelmiş ama şimdi daha bir azıtan mezhepsizlik fitnesine de dikkat çekmekle mükellefiz. Unutmayalım ki, FETÖ, mezhepsizlik fitnesi sebebiyle memleketimizde kendine yer bulmuştur; kendisine yer bulan bu kadar tehlikeliyse, kendisinden yer bulunulan mezhepsizlik fitnesinin dehşetini lütfen bu misalden kavrayınız.

Baran Dergisi 505. Sayı