Türkiye’de son günlerde gündemin birinci maddesini soğan fiyatları teşkil ediyor. Stokçular, artan fiyatlar, tarla ile pazar fiyatları arasındaki uçurum... Devlet de stokçulara savaş(!) açmış vaziyette, ürün depolayanları cezalandırmakla tehdit ediyor, depolar basıyor. 

Ticaret hukukuna göre kimse depoladığı malını satmak zorunda değil; yalnız tezgâha koymuş ve fiyatını da üzerine yazmışsa o malı satmak zorunda. Dolayısıyla tüccarların tarladan topladıkları malları arz düşsün de yüksek fiyattan satıp daha fazla kazanalım demeleri önünde hukuken hiçbir mâni yok. Tartışma, patates-soğan üzerinden sürdüğü için bu kadar dikkat çekiyorsa da meselâ fındığın da bu şekilde stoklandığı ve hatta bunun Anadolu’nun belli bir bölümünde yatırım aracı olarak kullanıldığı bilinen gerçek. Yani Türkiye gibi serbest piyasa ekonomisinin işletildiği bir ülkede aslına bakacak olursanız devletin bu şekilde yapılan depolamalara karışma hakkı da yok.

Biz depocudan yahut stokçudan yana değiliz elbet. Burada devletin kendi içinde düştüğü tenakuza dikkat çekmek suretiyle, meselenin kaynağına inmek derdindeyiz. Yoksa memlekette cereyan eden her menfi meseleye hemen “iktidara operasyon çekiliyor” damgası vurup, sorunların künhünü red ve inkâra sapmak suretiyle yapılan şeyin siyaset değil de psikolojik bir rahatsızlık çeşidi olduğunun şuurundayız. 

Türkiye’de her ne kadar haber bültenleri ve köşe yazılarıyla “tozpembe” bir dünya cemiyetimize yutturulmaya çalışılıyorsa da işler iyiye gitmiyor. Senelerdir “iktidara operasyon”, “Erdoğan’ı devirmek için” diye yaftalana yaftalana yüzüne bakılmayan, görmezden gelinen ve neticesinde çözüme kavuşturulmayan meseleler, artık bir sorunlar yumağı hâline gelip karşımıza dikiliyor. Görüldüğü hâlde palyatif çözümlere sarılarak günü kurtarmak adına pansuman yapılan yaralar da artık iltihab kapmış kangren olmak yolunda hızla ilerliyor. Bir patates soğan meselesinde bile bu memleket varlık içinde yokluk, kıtlık çekiyor. 

Madem gündem patates-soğan, o zaman bu misalle devam edelim. Türkiye Cumhuriyeti’nde faaliyet gösteren tüccar, 1 liraya aldığı malı niçin satabileceği en yüksek fiyattan satmak için gayret etmesin? Niçin stok yapmasın? Niçin piyasayı manipüle etmesin? Sebeb ne ola ki?

Fikir, o fikrin ahlâkı, o ahlâkın pıhtılaşmış hâli hukuk, o hukukun sımsıkı çerçevesini çizdiği ekonomi ve bu ekonomik sistem içerisinde aynı fikir, ahlâk, hukuk ve vicdan ile cemiyetin faydasını gözeterek ticarî faaliyet gösteren özel ve tüzel kişiler ile beraber tüm bu kişi, kurum ve mücerret değerlerin senfonisinden doğan ahenk... Nerede?

Bu kişi ve kurumlar ile sıraladığımız şekliyle sebebler ortada yoksa, orada ekonomik düzen değil, belli bir kesimin milletin geri kalanını düzdüğü düzen ve geri kalanı içinse kıtlık vardır. Global mânâda müesses düzenin “düzmek” üzerine kurgulanması ve bilhassa egemen devletlerin buna çanak tutmak üzere teşkilatlanmaları, ülkemiz içinde aynı tarzda faaliyet gösterenleri aklamaz. Hâl böyle iken devletin meselenin çözümünü soğanların stoklandığı depolarda araması ise ilk bakışta komik gelse de esasında bildiğiniz trajedidir. Sorunun diğer bir tarafı ise, soğanı depolayanlarla devleti idare edenlerin ve dahi idaresine talib olanların aynı müşterek paydada buluşuyor olması. Stokçu soğanı depolayarak yüksek bir kâr haddi yakalamayı umarken, siyasetçi ve bürokrat ise geldiği yahut gelmeyi beklediği mevkiî ve makamdan nemalanma derdinde... Böyle aynı cümle içinde söylendiğinde siyasetçi ve bürokrat soğan stokçusundan daha bir kabahatli oluyor sanki değil mi?
***
Büyük Doğu-İbda’nın teklif ettiği cemiyet düzenindeki “Toprağından bin batman mahsul çıkacak bir insan, eğer ihmâl ve isteksizlik yüzünden dokuz yüz batman mal elde edecek olur ve aradaki yüz batman fark insanların istifadesinden uzak kalırsa biliriz ki, bunun hesabı kendinden sorulacaktır.” anlayışı nerede, bugünün geçerli olan “bir birim az iş-bir birim fazla para” anlayışı nerede? Fikre dayanak teşkil eden Allah korkusunun varlığı ve yokluğu… Allah’a iman yoksa kişi, kanunlar arasından da sıyrılabiliyorsa, niçin soğanı stoklamasın? Yok, Allah’a iman varsa, o zaman bu imanın gerekleri rejimin neresinde?
***
Son yıllarda “yapısal değişimler gerekli” diye yumuşattıkları, esasında köklü veya radikal değişimler şeklinde söylenmesi gereken değişimden kaçıldığı sürece, Türkiye’de ne soğan, ne eğitim, ne patates, ne hukuk, ne su, ne de ekonomi meseleleri çözüme kavuşturulamaz. Erdoğan’ı ve iktidarı devirmek için diye diye bütün menfiliklere sırt çevirerek üç maymunu oynamak suretiyle meseleler çözülemeyeceği gibi bu sorun yumağı yarın iktidarı, hem de bütün bileşenleriyle birlikte, alaşağı eder.

Bu rejimin kötülüğü artık patates soğanda bile kendisini belli ettiğine göre, o zaman artık hangisinin neden daha iyi olduğunu konuşmanın vakti gelmiş de geçiyor demektir. 


Baran Dergisi 620. Sayı