“Haddi Aşan Zıddına İnkılâb Eder”
Bir fikrin emrine tahsis edilmemiş, inandığıyla iş ve eseri arasında uyum olmayan hiçbir hareketin, varmak istediği hedefe ulaşması mümkün değildir. Hedefi, gayesi, esası, usulü, metodu belli olmayan hareketler, ne yazık ki içine sızılmaya ve istismar edilmeye açıktır. Bu bahsettiğimiz hususa son yıllarda verilecek en uygun misal de herhalde IŞİD-DAEŞ’tir.
Bugünden bakıldığında açıkça anlaşılmaktadır ki, Arab Baharı, Batı’nın İslâm Âlemi’ni yeniden şekillendirme projesidir. Bu projenin en önemli ayağı ise hiç şüphe yok ki, Mısır halledildiğine göre Irak ve Suriye’dir; İsrail’in güvenliği, Irak’taki petrol kaynaklarının ve kanalın güvenliği, Akdeniz şeridinin emniyeti, Türkiye ile Arablar arasına girilmesi ve daha pek çok bakımdan Suriye ve Irak, Arab Baharı’nın en önemli adımlarıdır.
Savaşın Maliyetini Düşüren IŞİD
Amerika, 2003’te Irak işgaline başladığında, hesab ettiğinden çok daha kabarık bir fatura ile karşı karşıya kaldı. İşin askerî mühimmat maliyetinden ziyade insan maliyeti çok kabarıktı. Hâl böyle olunca, bir süre sonra karadaki faaliyetlerin tamamından askerî olarak çekildi ve yerini “Black Water” adlı kiralık katil sürüsüne bıraktı. Hani burada müteahhitlere ihale ile yol yapımı işi veriyorlar ya, orada da aynen bu şekilde kara operasyonlarının ihalesi yapıldı ve Black Water adlı taşeron savaş suçlusu şirket bu ihaleyi kazandı. Böylelikle Amerikan ordusu Irak’ta zayiat ve kendi ülkesinde de kamuoyuna hesab vermekten kurtuldu. Geçen zaman zarfında Black Water gibi kiralık katil sürülerinin işlediği savaş suçları gündeme geldikçe, bu sefer farklı yollar aranmaya başlandı.
Amerika’nın yönetimi Şiîlere bıraktığı, Şiîlerinse Amerikan ordusundan beter bir şekilde Müslümanlara eziyet ettiği bir demde, IŞİD diye bir örgüt sahneye çıktı ve son derece başarılı bir operasyonla Musul’u ele geçirdi. O dönem için örgüt yapısına bakıldığında, Saddam Hüseyin’in ordusundan kalan kurmay subaylar ve Sünnî ahalinin desteği dikkat çekiyordu.
 Musul operasyonunun üstünden daha bir sene geçmeden, ne olduysa IŞİD, özellikle Suriye’de, Amerika’nın başı çektiği koalisyon tarafından istismar edilmeye başlandı. IŞİD’ın Suriye’de faaliyet gösteren unsurları, adeta sahada koalisyon adına hareket etmeye başladılar. Rejim ile çatışmayan, İsrail ile çatışmayan IŞİD, Sünnî direniş hareketlerini hedef almaktan hiç çekinmedi.
Tüm bunların haricinde, IŞİD, Suriye’nin kuzeyinde kurulması planlanan Kürt Devleti için de adeta mayın eşekliği yaptı. Önce yarım yamalak gerçekleştirdiği taarruzlarla bölgede yaşayan ahalinin Türkiye’ye kaçmasına neden oldu. Böylelikle hedef alınan yerler demografik olarak boşaltılmış oldu. Ardından boşalan bölgelerde Amerika ve koalisyon güçlerinin parlayan yıldızı(!), modern dünyanın medarı iftiharı(!), insanlığın yeni kurtarıcısı(!) PYD ve askerî kanadı YPG’ye destek olmak üzere şiddetli hava bombardımanları gerçekleştirildi. Karadan YPG ve havadan koalisyon güçleri ile beraber, Irak sınırından Akdeniz’e kadar kantonlar adı altında demografisi şekillendirilmeye hazır bir devlet taslağı meydana getirilmiş oldu.
TSK
PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde bir devlet kurma girişimleri hızlanırken, Kantonlar arasının birleşmesine de ramak kalmış vaziyette. Gelen haberlere göre hükümet, TSK’nın kantonlar arasına girmesini ve güvenli bölge adı altında birleşmelerine mâni olmak istiyor. Buna mukabil TSK da diyor ki, “zayiatımız olur”. A yazık... Eğer ki bu haberler gerçekse, zayiatımız olur diyen asker rütbesi her ne olursa olsun derhâl yargılanmalıdır. Beyefendiye bak sen, askerlik mesleğini seçmiş, zayiat olur diye işini yapmıyor. Adama “ulan senin işin ne” demezler mi? Nasıl ki “beni kan tutar diyen cerrah”, “beni kan tutar diyen kasap” olmazsa, zayiat diyen asker de olmaz, olamaz!.. Herkes aklını başına alsın!..
Meşru ve Gayr-ı Meşru Ölçütü
Suriye ve Irak’taki işler o hâle geldi ki, bugün bölgede kim ne yapmak istiyorsa yapsın ve yeter ki bunun adını “IŞİD’e karşı yapıyorum” koysun. IŞİD’e karşı olduktan sonra silah sat, kaçakçılık yap, katliam yap, sivilleri öldür, organ çal, fark etmez... Kimse sesini çıkartmaz. IŞİD’e karşıysa, meşrudur...
Bölgede emir ve direktiflerine uymayan bir ülke mi var, o zaman da hemen “IŞİD destekçisi” diye yaftalarsın, olur biter. Artık o devlet yahut müessese gayr-ı meşrudur.
Öyleyse, Türkiye’nin de IŞİD’i hedef(!) alacak propagandayla Suriye’nin derinliklerine yönelik operasyon yapması da son derece meşrudur.
Medya’nın Rolü
Cemaat, vatana ihanet kapsamına girecek suçları “Zaman Gazetesi” üzerinden işlememek hususunda azamî özen gösteriyor. Geçtiğimiz senelerde, vatana ihanet kapsamında değerlendirilecek suçlar “Taraf” isimli gazete kullanılarak işleniyordu. Bugün ise aynı suçlar “Cumhuriyet” isimli gazetede işleniyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin istihbarat teşkilâtının sevkiyat tırları durduruluyor, arama yapılıyor, aramada çıktığı iddia edilen mühimmat sayfa sayfa Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanıyor ve “Türkiye IŞİD’e mühimmat yolluyor” diye haber yapılıyor. Bu ve bunun gibi içeride ve dışarıda yapılan haberler vesilesiyle Türkiye’de iktidarın meşruiyeti tartışmaya açılıyor.
Esasında, Türkiye’de “savcı” olsa, bu tip yayınlar "Devletin Hâkimiyet Alâmetlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar" kapsamında ele alınır ve gereken yapılır... Ama yok...
Fikirsiz Yumruk
“Haddini aşan, zıddına inkılâb eder.” IŞİD, icraatlarıyla birçok bakımdan haddi fersah fersah aşmıştır. Verdiği cezalara bakılarak bile maksadın aşıldığı ve işin fanteziye kaçtığı rahatlıkla görülebilir.
İdeolocya, bir insanın bağlı olduğu idealle pratik hayat arasında kurulacak istinat noktalarını temin eden, kişinin inandığı ile iş ve eseri arasındaki uyumu sağlayan manzumedir. Bu uyum, ahenk sağlanamazsa, verilen iş ve eserler, eşyadan üstün bir gayeye hizmet etmekten çıkar ve insanı kendisine, eşyaya-vasıtaya hizmetkâr eyler. IŞİD, fikirden ve dünya görüşünden mahrum olan pek çok devlet, zümre ve insan gibi her yaptığı ile bir evvel yaptığını çelen, bütünü gözleyemeyen, günü birlik hedefler güden bir organizasyon hâlindedir ne yazık ki...
Bugün gelinen noktada, fikirsizlik dolayısıyla IŞİD’in tüm faaliyetleri dönüp dolaşıp Amerika’ya ve öncülüğünü yaptığı koalisyona hizmet etmektedir.
Bir yumruk, gücü her ne olursa olsun, fikrin emrine tahsis edilmezse, en sonunda illâ ki kendi öz kafasına inecektir. Bu vaziyetin ibretlik misali de hiç şüphesiz Moğollardır.
IŞİD saflarında samimiler de vardır muhakkak, İ’lây-ı Kelimetullah adına canıyla, malıyla cihad edenler; fakat bir organizasyonun içinde samimilerin olması, yapılan hataların görmezden gelinmesi anlamına gelmez.
İstikâmeti belli bir hareketin yolda ilerlerken hata yapması ile filin zücaciye dükkanında tepişmesi arasında da ayrıca bir fark vardır, değil mi?
Neticede
Âlemi İslâm dün nasıl hainleri, Haçlıları ve Moğol belâsını bertaraf etmesini bildiyse, hiç şüphe yok ki bu kez de edecektir. Ancak bunun için bize ekmekten-sudan, silahtan-bombadan daha fazla lazım olan “fikir”dir, “kurtarıcı fikir”… İlk evvel o lazım…
Baran Dergisi 442. Sayı