Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas birkaç gün önce bağımsız Filistin Devleti’nin tanınması amacıyla B. M. Genel Sekreteri Ban Ki Moon’a müracaat etti. İki başlı  yönetimin egemen olduğu Filistin’de iktidar ortağı olan Hamas’ın by-pass edilerek, İsrail’le kirli ilişkiler içerisinde olan biri tarafından   yapılan müracaatın sebebi nedir ve bu müracaat yıllardır zulüm gören Filistinlilerin beklentilerini karşılamaya yetecek midir?
Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi, 2. Dünya Savaşını kazanan devletlerin dünyayı parsellemek ve sömürmek amacıyla oluşturduğu, emperyalizme ve zulme aracılık yapan bir örgüttür. İsrail Devleti’yle aynı dönemde kurulan bu örgüt Kore, Vietnam, Afganistan, Irak v.s. birçok ülkeye işgalin gerekçelerini hazırlamakla görevlidir. Milyonlarca insanı katleden devletleri kınayamayan, bunlara karşı karar alamayan ve uygulayamayan, katil devletin işgallerini meşrulaştırma görevi gören bu örgütün Filistin’e yardım etmesi söz konusu bile değildir.
Ortadoğu’da, şehit Usame’nin yaktığı ateş büyüyerek devam etmektedir. İsrail eninde sonunda bu ateşin büyüyerek kendisini yakacağını da bilmektedir. Filistin topraklarının % 78’inden vazgeçmeyi göze alan Mahmut Abbas’ın müracaatı İsrail Devleti’nin eline büyük bir koz verilmesine sebep olmuştur. Ver-Kurtul politikası son yüzyıldır Müslüman ülkeleri yöneten devlet başkanlarının en önemli politikası haline gelmiş ancak sorunlar çözülmediği gibi artarak devam ede gelmiştir. Küçücük bir coğrafyaya sıkıştırılmaya ve İsrail’i tanımak suretiyle işgal edilmiş topraklardan vazgeçirilmeye çalışılan Filistinlilerin bu dayatmayı kabul etmeyeceği çok açıktır.
Filistin’in haklı mücadelesini, kavga ettikleri İsrail’e yem etmeye çalışan hainlerin tamamının oyunları er geç ortaya çıkacak ve bu oyun bozulacaktır.
İsrail’e, küçücük Rum yönetimine, P.K.K.’ya ve aklına esen herkese, “bıçak kemiğe dayandı, kimse sabrımızı sınamasın, Akdeniz’de seyrü sefer serbestisi kapsamında savaş gemilerimizi göndeririz, şuraya da buraya da savaş gemisi göndeririz, buna müsaade etmeyiz!” gibi her aklına geleni söyleyen iktidarın  içine düştüğü acziyetin çıkış noktası Mahmud Abbas’a yaptırılan bu müracaat değildir. Arap Baharı namıyla isyanların, iç çatışmaların yaşandığı ülkelerde laiklik tavsiye edenler, Filistin meselesinde İsrail lehine adım atılmasına müsaade etmemeli, işgal altındaki tüm topraklar kurtarılana ve Siyonist devlet buradan çıkarılana kadar Filistinlilere mücadelelerinde her türlü desteği vermeli ve Filistin’in bütünlüğüne zarar verecek eylemleri tavsiye etmedikleri gibi desteklememelidir.
 Dış politikada, petrol arama çalışmaları, Mavi Marmara hadisesi gibi bahanelerle  İsrail aleyhine verilen demeçler sonrası iktidarın desteğiyle medyaya hâkim olan grubun yazarları, iktidarın aleyhine açık açık yazı yazmalarına rağmen Başbakan’ın ziyaretleri neticesi oluşmuş havayı büyük bir zafer gibi pompalamaya devam etmektedirler. İsrail’in üzerine biraz ciddi gidilmesi durumunda aradaki menfaat birlikteliğinin bozulacağı ve herkesin kendi saflarına geçeceği de şimdiden gözükmektedir.
Türk Devleti’nin dış politikası bu kararsızlık ve hedefsizlik sebebiyle  muvazenesini tam olarak kaybetmiştir. İçeride ve dışarıda yaşanan mağlubiyetlerin çıkış noktası Mahmud Abbas’a müracaat yaptırmak değildir. Türkiye Başbakan’ı Birleşmiş Milletler çatısının barışı sağlamadığını, zulümlere payanda olduğunu düşünüyorsa bu örgütten, NATO’dan derhal çıkmalı ve adil olacağını iddia ettiği yeni bir örgütün temellerini atmalıdır.
İsrail’i koruyacak füze kalkanını  Türkiye topraklarına kurduranların bunu   hayal bile edemeyecekleri  ne kadar açık değil mi?
 


Baran Dergisi, 246. Sayı