Roma’da 1 Ocak 2017’de 94 yaşında vefat ettiğini birkaç gün önce bir avukatımdan öğrendiğim büyük yoldaş ve Filistin davasının kahramanı, sözcüsü ve sembolü Rum Katolik Başpiskopos ve Kudüs Patrik Vekili Hilarion Capucci hakkında konuşmak istiyorum bugün.

Bu insan, 1922’de Halep’te doğdu ve Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) kanun dışı biçimde silâh sevkiyatı yaptığı gerekçesiyle 1974’de İsrail kuvvetleri tarafından tutuklandı, 12 yıl da hapis cezasına çarptırıldı.

Kendisinin Filistin Kurtuluş Örgütü’ne sürekli silâh sevkiyatı yaptığı iddiası doğru değildir gerçekte. Zira o, aslında FKÖ’ye değil, yıllar yılı daima Filistin Halk Kurtuluş Cebhesi’ne (FHKC), Anglikan kilisesine bağlı bir Hristiyan olan Vedî Haddad’ın sorumlusu olduğu FHKC’ye silâh sevkiyatı yapmış, sadece o yakalandığı son seferinde FKÖ’ye, el-Fetih’e, o da Arafat’ın talebi üzerine silâh sevkiyatı gerçekleştirmiş ama onda da yakalanmıştır.

Kendisiyle çok uzun yıllar önce konuşan Vedî Haddad’ın isteği üzerine, kendi özel şoförünün kullandığı arabasının bagajında yıllar boyu silâh sevk etmiştir FHKC’ye. Rum Katolik Kilisesi’nin Kudüs Patrik Vekili olduğu, diğer bir deyişle Vatikan’ın temsilcisi olduğu için, İsrailliler bile cesaret edememişlerdir bagajını açtırmaya. Yeri gelmişken, Vatikan’la İsrail arasında bir münasebet yoktu o dönem.

İşte bu adam, bu sevkiyat hakkında hiç kimseye hiç bir şey söylemedi. Daima sakladı sırrını. Vedî Haddad da aynı şekilde davrandı. Örgütün irtibatlı olduğu Filistin’deki kişi silâhları alıyor, Kudüs ve -Ürdün’ün başşehri- Amman arasında sık aralıklarla söz konusu silâh sevkiyatı sağlanıyordu. Yıllar yıllar boyunca hep böyle oldu ve bu süreçte kimseye sırrını açık etmedi Başpiskopos Capucci.

Derken, günün birinde bir adam FKÖ lideri Arafat’a bu sevkiyat fikrini telkin etti ve Arafat da Başpiskopos’dan silâh sevk etmesini taleb etti. Hilarion Capucci “elbette” dedi ve tabiî Vedî Haddad’a da herhangi bir şey söylemedi. Böylece silâhları bir kiliseye getirdi ve oradaki –sonradan Ürdün’de benim de karşılaştığım- bir papaza teslim etti. Filistinlilerin yaşadığı ama Batı Şeria’da olmayan, bu bakımdan bir İsrail devleti şehri olan bu yerdeki sözkonusu papaz, silâhları el-Fetih mensublarına teslim etti. Ne var ki bu insanlar da bazı hatalar yaptı ve silâh sevkiyatı yapıldığını farketti İsrailliler. Bunlar müslümandı ve İsrailliler “bu silâhları size kim verdi?” diye sorduğunda, hemen “bir papaz verdi!” dediler, papaz da yine kendisine bir fiske bile vurulmadığı hâlde korkup “ben yalan söyleyemem!” dedi ve “silâhları bana Başpiskopos Capucci verdi!” diyerek her şeyi anlattı İsraillilere. Böylece, sanıyorum o ânda Kudüs’de olan Hilarion Capucci tutuklandı.

Başpiskopos, bu hâdise sebebiyle 12 yıllık bir hapis cezasına çarptırıldı. Filistin’e, Direniş’e, Başpiskopos Capucci’ye ihanet eden ve kendisine hiçbir kötü muamele yapılmadığı hâlde “ben yalan söyleyemeyen bir papazım, sorulunca bu yüzden anlattım gerçeği!” şeklinde mazeret beyan eden söz konusu hain papaz ise, inanılmaz bir şekilde, sonradan kahraman addedildi ve kendisine FKÖ içerisinde bir sorumluluk tevdî edildi. Bu papazı 1993 veya 1994’de Ürdün’de, Amman’da, bir Katolik katedrali civarında ben de gördüm.

1974-1978 arası hapis yatan Capucci, o dönem kendisi de İsrail’de hapis yatan İsviçreli yoldaşım Bruno Bréguet’le aynı cezaevindeydi ve aslında burası normal bir cezaevi olmasına rağmen, Capucci ve Bréguet özel hücrelere konulmuş, kendilerine farklı bir muamele yapılıyordu. Orada hapis yatan ve sayıları da çok olan tüm Filistinli mahpuslar, bir açlık grevi ve büyük bir hareket başlattılar Capucci’yi hürriyetine kavuşturmak için, fakat o dönem serbest bırakılmadı.

Ancak 1978’de, o da Vatikan’ın diplomatik hamlesi neticesinde serbest bırakılmış ve sınır dışı edilmiştir Başpiskopos Capucci. Ne var ki bunun sonucu, Vatikan’ın İsrail Devleti’ni tanıması olmuş, bir oyun tezgâhlanmış ve bunda da güya Hristiyan ama aslında Yahudi olarak doğan ve Hristiyan olarak büyütülen Polonyalı Papa II. John Paul rol oynamıştır.

Kısacası, büyük adamdır Başpiskopos Capucci ve Filistin davasının 1960’lardan bugüne görmezden gelinemez bir şahsiyeti olagelmiştir. Aynı şekilde, Filistin’in yazan, vaaz eden, konferanslar veren fiilî bir büyükelçisi olmuştur tüm dünyada. 1978’de serbest bırakıldığı tarihten sonra da Filistin davasının militan savunuculuğunu yapmaya devam eden Capucci, Filistin’deki kaskatı işgal gerçekliğini kınamak ve İsrail tarafından işlenen insan hakkı ihlâllerini anlatmak, kendisi de mukaddes topraklardan uzaklara sürülmüş bir insan olarak anavatanından uzakta ve çoğu sürgünde yaşayan Filistinlilerin çektiği sıkıntılara dikkat çekmek için her fırsatı değerlendirmiştir. Bu çerçevede, Gazze’ye uygulanan İsrail ablukasını kırıp oraya insanî yardım götürmek için 2009’da ve 2010’da düzenlenen yardım filosu seferlerine iştirak etmiş, 2010’da yola çıkan filonun en büyük gemisi olan Mavi Marmara’da o da yer almış, milletlerarası sularda İsrail’in korsanlığına uğrayan ve on Türk şehidle onlarca yaralı veren bu gemiye o da binmiştir.

Filistin davasının Türk şehid ve yaralılarının Mavi Marmara’da dökülen bu kanının hesabı sorulmalıdır Siyonist düşmandan. Gönüldaş Erdoğan, -ısrarla söylüyorum- Gönüldaş Erdoğan, bu büyük siyasetçi, bu dürüst adam, bu gerçek Müslüman, hem bazı hatalar yapan hem de Gülenciler gibi hainlerle bağlarını koparan bu akıllı adam, Siyonist düşmana bu suçlarının bedelini ödetmeli, İsrail’le ilişkileri ve her çeşit askerî işbirliğini kesmelidir. Komutanları emir verdiğinde gözünü kırpmadan ölmeye hazır kahraman ve cesur Türk askerlerini kasdetmiyorum ancak Türk ordusu içerisinde yuvalanmış ve İsrail’le işbirliğine can atan hainlerden uzak durmalıdır Erdoğan. Böyle yapılmalıdır ki yeniden bağımsızlığını kazansın Türkiye.

Mavi Marmara’da yaralanan onlarca insan arasında Lübnanlı avukatım Hani Süleyman da vardı ve şu ân bile orada yaralanmasının sıkıntılarını yaşıyor hâlâ. İnşallah önümüzdeki dönemde görülecek mahkememe de gelir ama maalesef beş parasızız ve bu yüzden çok zor görünüyor.

Gazze’deki Hamas Hareketi ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Başpiskopos Hilarion Capucci için kiliseye taziye mesajı gönderdi, hattâ Filistinli yetkililer “Kudüs şehidi” olarak tanımladı kendisini. Antakya ve Tüm Doğu Rum Melkite Katolik Kilisesi Patriği III. Geregorios Lahham ise –ki Capucci’nin halefidir-, yayınladığı bir mesajla, kendisini “Filistin davasının kahramanı” şeklinde onurlandırdı. İsrail’e gelince, Capucci’nin arzusunu yerine getirmedi ve kendisinin Kudüs’e defnedilmesi talebini reddetti.

Bu vesileyle hatırlatmak istediğim bir hâdise de, Hizbullah’ın birkaç sene önce Beyrut’ta düzenlediği ve savunma ekibimin başkanı olan eşim Isabelle Coutant’ın da konuşmacı olarak davet edildiği uluslararası bir konferansta, etrafı -hepimiz gibi- kendisine hayran bir kitleyle çevrili Başpiskopos Capucci, önce kendisini Mavi Marmara’da koruyan yoldaşı Lübnanlı avukatım Hani Süleyman’ın yanına gidip sarılmış, ondan Isabelle’in eşim olduğunu öğrendiğinde ise hemen Isabelle’in yanına gitmiş ve onu öpmüştür. Bu tarz sevgi gösterilerinden normalde hazzetmeyen eşim, Başpiskopos Capucci’nin bu sıcak davranışı dolayısıyla çok duygulanmıştır. Bu sadece eşim Isabelle için değil, benim için de büyük şereftir.

Filistin direnişinde ve emperyalizme karşı savaşımızda her yerde kahramanlarımız vardır bizim ve sadece Müslümanlar değil, “Kitab Ehli” Hristiyan ve Yahudiler de vardır bunların arasında. İşte Suriye’nin kuzeyinde doğan Başpiskopos Capucci de bunlardan biridir ve güya Müslüman, hattâ köktenci Müslüman geçinen birçok Arab liderinden çok daha vatansever, çok daha kahraman, çok daha cesur ve çok daha dürüsttür. Utanç onlara, zafer ise –dinleri her ne olursa olsun, isterse Hristiyan, Yahudi, Alevi, Dürzi olsunlar- Filistin halkına ve Filistin’in kurtuluşu için savaşanlara olsun.

Benim için iki kısımdır çünkü dünya: Mukaddes Filistin topraklarımızın kurtuluşunu savunanlar ve Filistin’in kurtuluşunu savunmayanlar!

Allahü Ekber.
 
28 Ocak 2017