Hakkında konuşulacak çok şey var gerçi ama benim özellikle ilgimi çeken bir mevzu çerçevesinde konuşacağım bugün.

ABD Devlet Başkanı Donald Trump hakkında çok şeyler konuştum burada ve önceden kimsenin buna ihtimal vermediği bir demde onun başkan olabileceğini söyledim. Öyle de oldu ve az bir oy farkıyla ancak ABD’nin seçim sistemine göre teşkil edilen “Seçiciler Kurulu”ndaki büyük oy hâkimiyetiyle başkan seçildi.

Bu süreçte berbat bazı açıklamalar da yaptı Trump. Daha önce de söylediğim gibi, bunları anlamaya çalıştım ben ve kendisinin yanlış tarafta olduğunu düşünmüyorum doğrusu.
Trump’ın kızı [İvanka] bir işadamıyla evli ve bu işadamının babasının [Charles Kushner] bir dönem hapse girmesine sebeb olmuş tuhaf bir işle iştigal ediyor kocası. Neyse, Trump’ın kızının evli olduğu adam [Jared Kushner], aynı zamanda Siyonist bir Yahudi. Karısı da kendisiyle evlenebilmek için Yahudiliğe geçmişti zaten. Birbirlerini seviyorlarsa bizim için mesele değil elbette; neticede “Kitab Ehli” her ikisi de. Trump da böyle düşündü ve kızıyla kocasını kabul etti. Yahudilerden nefret eden ve onların öldürülmesini savunan fanatik Hristiyanlar gibi davranmadı. Ki, Müslümanlar Yahudileri tarihte hep korumuşken, Hristiyanlar bunun tam tersini yapmışlardır malûm.

Derken, işgal altındaki Filistin’de “tek devlet” kurulması gereğini ilân etti Trump. Kaldı ki, ben de kendisiyle aynı fikirdeyim ve bunu da ben icad etmiş değilim üstelik. Nihayetinde, daha önce de birçok defa ifade ettiğim gibi, Filistin Halk Kurtuluş Cebhesi’nin (FHKC) 1959’daki kongresinde aldığı bir karardır zaten “ister Filistinliler, ister Yahudiler, ister başkaları, herkes için Filistin’de sadece tek bir devletin olması gerektiği”…

Şimdi bir savaş sürüyor ya orada, farz edelim ki biz bu savaşı kazandık, Siyonist İsrail devletini mağlubiyete uğrattık; İsrail ordusu, güvenlik ve istihbarat servisleri de teslim oldu. Ne yapacağız peki o zaman? Denize mi dökeceğiz hepsini, canını mı alacağız hepsinin?..

Bir kısmı iyi bir takım gerekçelerle ve gönüllü olarak oraya göçmüş olan İsraillerin çoğu, kötü insanlar değildir aslında. Mesele şudur: Herkes için tek bir devlet ve herkes için eşit haklar olmalıdır. İşte böyle bir tek devleti asla kabul etmeyeceklerdir Siyonistler. Onlar ne “tek devlet”, ne “iki devlet” derler. Sadece oyun oynar onlar.

Güya “iki devlet” görüşmelerinin başlatıldığı “Oslo Barış Anlaşması” da [13 Eylül 1993] böyle bir oyundu ve Filistin tarafında anlaşma için altyapıyı asıl hazırlayan Mahmud Abbas’a –yanılmış bile olsa kasıtlı bir hain değildir- herhangi bir “ödül” verilmezken, Filistin’den anlaşmayı imzalayan sadece Arafat’la birlikte tam iki Yahudi’ye birden [İzak Rabin ve Şimon Peres] “Nobel Barış Ödülü” denilen saçmalığı vermişlerdir ki, bu da ırkçılıklarının bir başka delilidir.

Peki, anlaşmayı imzaladığı dönemde İsrail başbakanı olan kişi [İzak Rabin] sonra cumhurbaşkanı olduğunda ne oldu? Hükümetle birlikte o güya “Filistin Devleti” olacak Batı Şeria’nın her tarafında kanun dışı ve sömürgeleştirici yerleşimler kurmaya başladılar!.. “Oslo Anlaşması”nın ne kadar absürd ve aptalca bir durum olduğu ortada değil mi? Arafat, “bu sadece bir başlangıç” falan diyerek yanılmıştır. Tipik bir “Müslüman Kardeşler” mantığıyla ikili bir oyun oynamaya çalıştılar ama olmadı, bedelini de hayatıyla ödedi sonunda Arafat. Mahmud Abbas da şuurlu bir hain değildir belki ama ideolojik zaafiyeti ve işlediği hatalar dolayısıyla davaya ihanet etmiştir sonuçta. Haklı çıkan, Filistinli Arabların parasını ellerinde tutan fırsatçılar değil, FHKC ve onun “tek devlet” tezi olmuştur.

Şimdi Donald Trump “tek devlet” dedi diye, onun çevresindeki bazıları bile “yok, olmaz; iki devlet olmalı!” diye atılıyor hemen. Neden olmaz? Çünkü böyle bir “tek devletin” nüfus çoğunluğu Filistinlilerde, yâni Müslümanlarda ve Hristiyanlarda, ama tabiî çoğunlukla Müslümanlarda olacaktır da ondan. Böyle bir durumda Mahmud Abbas, İsrail’in devlet başkanı bile olabilecektir. Birleşik bir İsrail devletinde, bakanlar falan da Filistinli olabilecektir hâkezâ.

Trump’ın “tek devlet” fikrine niçin karşı çıkıldığını anlıyorsunuz, değil mi? Çünkü böyle bir “tek devlet” tesis edildiğinde, şu ân mevcut olan Siyonist sistem bir daha asla yaşayamayacak, kendi kendine çözülecektir.

Kaldı ki, müstakil bir Filistin devleti kurulduğunda, isterse küçük bir devlet olsun, bunun ortak sınırları olmalıdır. Öyle dört beş parça küçük toprak üzerinde devlet kuramazsınız.
Dolayısıyla, diyeceğim o ki, her kim olursa olsun, şayet birisi “iki devlet”ten falan söz ediyorsa, anlayın ki o kişi ya cahil ya haindir.

İşte şimdi Donald Trump’ın söylemekte olduğu da, İsrail’i kontrol eden ister sağdan ister soldan hiçbir Siyonist’in asla kabullenemeyeceği bir şeydir. Zira böyle bir netice, şimdiki şeytanî Siyonist Yahudi devletin sonu demektir.

Sonuç olarak, hepimizin gelmesi gereken nokta “tek devlet” fikridir ve “iki devlet” konuşmalarına bu bakımdan son vermeliyiz hepimiz. Türk hükümeti de öyle.
Türkiye berrak bir pozisyon almalıdır artık. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gönüldaş Erdoğan, bir hain, bir Siyonizm ajanı, bir emperyalizm ajanı, bir düşman ajanı değildir. Benim taraftarı olmadığım, hattâ çok uzak olduğum bir “Müslüman Kardeşler” benzeri ideolojisi vardır, o kadar. Doğru kararlar almayı başarabilmelidir ve 1947 Birleşmiş Milletler kararlarına saygı gösterilerek Filistin’de istisnasız herkes için tek devlet kararı da bunlardan biridir.

Yanı sıra, İsrail’le ilişkiler de koparılmalı, Müslümanların düşmanlarıyla olan askerî tüm işbirliği de sona erdirilmelidir. Müslümanların düşmanlarının en önemli üsleri nerede ki zaten? Ne Suudî Arabistan’da, ne Libya’da, ne de Mısır’da, fakat Türkiye’de!.. Müslüman düşmanı emperyalistlerin ana üsleri Türkiye’dedir.

Erdoğan, bir Amerikan ajanı değil, büyük bir adamdır ve Türkiye’yi doğru kararları alarak hürriyetine kavuşturmak bakımından tarihte oynayacağı bir rolü vardır. Türklerin ve Kürtlerin çoğunluğu onu destekliyor, ona oy veriyor. Cesaretini toplamalı, zaten risk almış ve hayatı tehlikede bir insan olarak daha fazla tehlikeyle karşılaşamayacağına göre, Türkiye’yi bu dış işgalden kurtarmalıdır, Türkiye’ye bağımsızlığını kazandırmalıdır. ABD’yle de iyi ilişkilerini sürdürsün bu süreçte, bunun kime ne zararı olur ki? Herkes için birleşik bir İsrail fikrini de savunsun tabiî. Yoksa bu oyuna kendisi de dahil olacaktır ki, bizim çıkarımıza değildir bu oyun.

Diğer yandan, ataları binlerce yıl boyunca Filistin’de yaşamış, kendileri de Filistin’de doğmuş sayısız Filistinli, Siyonist işgale karşı geldikleri gerekçesiyle vatanlarından sürgündür bugün ve bunların vatanlarına nasıl dönecekleridir asıl mesele.

Evet, Erdoğan’ın oynaması gereken bir rol vardır ve ben tarihî, kültürel ve ailevî sebeblerle –ki Arab bir ailem de vardır benim- Arab taraftarı bir insan olmama rağmen, Türklerin 1900’lerdeki gibi yine “lider devlet” olmasını isterim Ortadoğu’da!..

Barış için dua edelim ve İslâmın bir selâm dini, bir barış dini olduğunu unutmayalım. Fakat Müslümanlar savaşamaz demek değildir bu ve Müslümanlar savaştığında da, o “küçük cihad”ı başlattığında da, korkunç olur ve zaferle biter zira sonu.

Başlangıçta İçişleri Bakanı olarak iktidarda görmek istediğim ve dün kendisini düşündüğüm Kumandan Mirzabeyoğlu’na, hassaten BARAN’daki gönüldaşlarıma, ayrıca tüm meslekdaşlarınıza çok selâm söyleyin benden.

Allahü Ekber.
 
18 Şubat 2017

Baran Dergisi 528. Sayı