Büyük Doğu Mimarı Üstad Necip Fazıl’ın “Çile” isimli şiirinden:

“Ensemin örsünde bir demir balyoz,

Kapandım yatağa son çare diye. 

Bir kanlı şafakta, bana çil horoz, 

Yepyeni bir dünya etti hediye.”

Üstad Necip Fazıl’ın Çile isimli şiirinde geçen “çil horoz” terkibinin, derinliğine ve genişliğine doğru teşrihi lazımdır; ama bunun yeri bu yazı değil. İleride yeri geldikçe değineceğiz. Burada şu kadarını söylemekle yetinelim: Her şeyden evvel “çil horoz” diye bir horoz cinsi yoktur. Ancak, bütün horoz cinslerini şamil bir noktada kullanılabilecek bir ifade zenginliğini muhtevidir. Şöyle ki; çil kelimesi, meselâ Divanü Lûgati’t-Türk’te, “çokluk bildiren sıfat edatı” olmakla birlikte, “çirkinlik” mânâsının yanında “bere, döğmek yüzünden deri üzerinde olan iz” mânâsınadır. Burada patolojik (adlî tıbb!) bir durum söz konusudur. Nitekim Patoloji ilminde çil (ing. lentigo), “deride, yerel olarak melanositlerin artışı ve melanin birikimi nedeniyle kahverengimsi renkte pigment içeren benek veya leke” mânâsınadır. 

Çil kelimesinin güncel Türkçe kullanımı ise daha derin anlamlar ihtiva etmektedir. Meselâ isim olarak kullanıldığında, “vücutta, genellikle de yüzde oluşan, açık kahverengi küçük benekler”, “aynada oluşan leke” ve “bitki köklerindeki kıla benzer ince uzantılar” mânâsınadır. “Yüzde oluşan benek” mânâsı mevzumuz açısından çok mühim bir noktaya işaret eder. Tedaisi, İBDA Mimarı’na Üstad’ı Necip Fazıl tarafından anlatılan bir rüya! Söz konusu rüyada Efendi Hazretleri’nin yüzündeki “ben”in dünyada da teyidi söz konusudur! Çil, sıfat olarak kullanıldığında, meselâ hayvanlarda “çil horoz” tabirinde olduğu gibi,“tüyünde küçük benekler bulunan” mânâsınadır. Tedaisi, çil-benekli horoz üzerinden “benli” horoz! Tedainin tedaisi, Arş horozu! Bu çerçeveden bakıldığında, Üstad Necip Fazıl’ın Çile isimli şiirinde kullandığı “çil horoz” terkibini sıfat çerçevesinde değerlendirmek daha makbul gözükmektedir. Niçin bu şekil bir kullanım söz konusu olmuştur sorusunun cevabı, Türkçe ağızlarda daha bir ayan olmaktadır. Türkçe ağızlarda çil kelimesi daha zengin bir mânâyı mündemiçtir. Meselâ “ledün ilmi” ve “kendinden zuhur” esprisini de hatırlatan olarak, “topraktan yeni çıkan bitki, ekin”, “yaprakları sebze olarak kullanılan labadanın çok tazesi”, “tazeyken yenilen dikenli bir çeşit ot”, “sepet yapmakta kullanılan bir çeşit kamış” ve “ıslatılmış tütün tohumu” mânâsınadır. Kimi ağızlarda nasıl kullanıldığına bir bakıldığında ise ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır. Meselâ Samsun yöresinde “yatak”, (tedaisi, beşik, döşek, arz, mehd vs.), Erzurum yöresinde ise “yeşile çalar mavi renk” -meselâ çil gözlü!- (tedaisi, yeşil üzerinden İslâm, mavi üzerinden ise Kelime-i Tevhid nuru ve Hazret-i Mehdî Aleyhisselâm’ın rengi vs.) ve “siyah beyaz karışık, boz renk” (tedaisi, gri renk üzerinden kül, küll ve küllî ve hattı zatında Üstad Necip Fazıl’ın Mürşidi olan Efendi Hazretleri, siyah ve beyaz mânâsı ise ilkin hacerü’l esved ve ud-i hindi, ardından da cevn kelimesi üzerinden Hazret-i Mehdî Aleyhisselâm ile ilgisi vs.) gibi esktrem mânâlar karşımıza çıkmaktadır.(1)Bu tür zengin tedailerle dolu mânâlar çerçevesinden bakıldığında, Üstad Necip Fazıl’ın Çile isimli şiirinde geçen “çil horoz” ifadesi, üzerinde bulunduğumuz “horoz borcu” mevzuunda da çok anlamlı olmaktadır. Hele hele, Türkçe ağızlardaki mânâlar bizim için daha bir anlam taşımaktadır. Yeri geldikçe üzerinde duracağız. Bu mevzuyu daha fazla uzatmadan Rene Descartes mevzuuna giriş yapabiliriz. 

Biz bu yazıda Fransa’nın millî sembolü olan gal horozu üzerinden Rene Descartes’i mevzu edeceğiz. Bizim gözümüzde Rene Descartes, Fransa’yı, diğer bir ifadeyle de gal horozunu temsil eden olarak, modern dünyanın göbeğine çakılan bir kazık mânâsına, bir Obeliks veya Dikilitaş’dır. Daha evvel söylendiği üzere, gal horozu ne hint horozuna ve ne de denizli horozuna benzemektedir. Şeklen denizli horozunu andırsa da, çok farklı bir cinstir. Daha ziyade, Yahudilerin günahlarını yüklemek üzere başlarının üzerlerinde dolandırıp mezbahaya gönderdikleri beyaz horozu tedai ettirmektedir. Mevzumuz açısından bu tür bir tedainin bizi ilgilendiren bir tarafı da vardır. 

Bilindiği üzere Fransa, (Gallia, Galya), modern dünyanın şekillendirilmesinde başı çeken en önemli ülkelerden biridir. Başta Rene Descartes (d.1596- ö.1650) olmak üzere, sonrasında Fransız İhtilâli (1789) bu mevzuda çok belirleyicidir. Bana soracak olursanız, Putperest Yahudi’nin içten içe pişirdiği ve de olgunlaştırdığı modern dünya, insanlık tarihinde, tıpkı beyaz horoz misalinde olduğu gibi, tüm Yahudilerin günahlarının kendisinde toplandığı veya yüklenildiği ve ardından da kurban edildiği bir dünya olarak anılacaktır.

Dünden bugüne Batı dünyası, dolayısıyla da eski Yunan kültürü, Roma nizamı ve Hıristiyanlık ahlâkından müteşekkil Hıristiyan Yahudi Batı kültür ve medeniyeti, kendi öz geçmişi itibariyle, saf akıl veya beşerî akıl çerçevesinde uzun bir süre Ortaçağ Karanlığı denilen karanlık bir çağ yaşadı. Engizisyon kültür ocağı olarak da bilinen Katolik Kilisesinin tasarrufunda sözde kutsal ruh adına beşerî akıl neredeyse yok sayıldı. Dünya, kadın, beden, madde vb. gibi kavramlar ruh adına düşman kabul edildi. Öyle ki, denizde yüzmek yasak edilmekle kalmadı, yıkanmak dahi hor görüldü. İnsan havsalasını durdurmaya yetecek kadar galiz uygulamaların boy gösterdiği Ortaçağ Karanlığına karşı “aklın isyanı” şeklinde tezahür edenRönesans-Yeniden Doğuş ve onun doğurduğu Aydınlanma Hareketi, modern dünyanın teşekkülünde mihenk taşı olmuştur. Esas itibariyle modern dünyanın şekillendirilmesinde İngiltere,merkezî bir konumasahibtir. İngiltere’nin tesiri ile kendisini yeniden şekillendiren Fransa, tıpkı Yahudi’nin günahlarını yükleyip kurban ettiği beyaz horoz misalinde olduğu gibi, Putperest Yahudi’nin tüm günahlarını adeta üzerine aldı. Dahası, Yahudi’nin tüm günahlarını üstlenen ve bu uğurda kendisini feda eden bir ülke konumunda oldu. Bu tür bir talihsiz misyonun yerine getirilmesinde Rene Descartes, bir nevi eşik taşı vazifesigörmüştür. Denilebilir ki Rene Descartes, başlangıcında Sokrates’in Eflâtun’a miras bıraktığı “horoz borcunu ödemeyi” hayal edici bir noktada işe koyulmasına rağmen, süreç içerisinde İngiliz himayesi üzerinden iş kotaran Yahudi aklının dadevreye girmesiyle birlikte horoz borcu, mecraından büsbütün uzaklaştırıldı. Modern felsefedeki irili ufaklı tüm felsefî akım veya ekollerin elinde horoz borcu, hafızalardan kazıldı. Başlangıcından bu yana, “birbirinin yanlışını meydan yerine diken” ve modern felsefeye muhteva zenginliği kazandıran tüm felsefî ekoller, Rene Descartes’ın emzirdiği çocuklar olarak görülebilir. Bu çerçeveden bakıldığında Rene Descartes, önce devletin, daha sonra insanın, en nihayet aklın putlaştırılmasına kadar giden bir sürecin de yolunu ardına kadar açan kişi olarak görülebilir. 

Rene Descartes’ın Düalizm/Kartezyen felsefesi ilkin Fransa’da Vesilecileri (Arnold Geulincx ve Nicolas Malebranche)etkiliyor. Ardından İngiltere’de boy gösteren Empirizm/Tecrübecilik akımını(John Locke, George Berkeley ve David Hume) etkiliyor. Daha sonra Amerika’da Pragmatizm/Faydacılık(William James,John Dewey ve Charles Peirce) üzerinden yeni bir değerlendirmeye tâbi tutuluyor. Ama daha evvel, Almanya’da Alman İdealizmi’ni tetikliyor. Bilindiği üzere Alman İdealizmi’nin kurucu babası Emanuel Kant’tır. Kant üzerinden Alman İdealizmi Fichte (Öznel İdealizm), Schelling (Nesnel İdealizm) ve Hegel (Mutlak İdealizm) üzerinden daha bir ayağı yere basar hale getiriliyor. En nihayet Rusya ve Çin’de neşv ü nema bulan Marksizm ve Sosyalizm akımına (Karl Marks ve Friederich Engels) sirayet ediyor. Rene Descartes, bütün bir batı felsefesini, dolayısıyla da modern dünyayı çok derinden etkilemiştir. Denilebilir ki Rene Descartes, bütün bir modern felsefe dünyasının “mücerret idrak zeminini örgüleştiren adam” olarak belirmiştir. Onun hakkında niçin gal horozu üzerinden Obeliks veya Dikilitaş yakıştırması yaptığımız daha iyi anlaşılmıştır, sanırım.  

Modern dünyanın şekillendirilmesi çok defa modern paradigma ile izah edilmektedir. Modern paradigmanın temelinde ise üç isim vardır ki, bunlar; Rene Descartes (Fransız), Isaac Newton (İngiliz) ve Emmanuel Kant’tır (Alman). Bu çerçeveden olarak;

“Doğa biliminde yaşanan gelişmeler, Reform ve Rönesans dönemleri, aydınlanma felsefesi, endüstri devrimi ve en nihayetinde de Fransız İhtilâli... Bu süreçler sonucunda önce doğa tasavvuru değişti, ardından kilisenin otoritesi sarsıldı. Sonrasında ise Orta Çağ Avrupası’nın ekonomik temeli ve en nihayetinde de siyasî ve hukukî temeli köklü bir biçimde sarsıldı ve dağıldı. Fransız Devrimi ile birlikte gündeme gelen kültürel alt-üst oluş, sosyal bilimlere duyulan ilgiyi canlandırdı. Zira artık mesele sosyal hayatın doğal düzeni türünden teorilerle halledilemiyordu: 

“Tersine, pek çok kişi çözümün “halk” egemenliğinin hızla norm haline geldiği bir dünyada, önlenemez görünen sosyal değişmeyi, kuşkusuz çapını sınırlı tutma umuduyla, örgütlemek ve rasyonelleştirmekten geçtiğini savunuyordu. Ama eğer sosyal değişim örgütlenecek ve rasyonelleştirilecek idiyse, daha önce onu incelemek ve değişmeye yön veren kuralları anlamak gerekiyordu. Sonradan sosyal bilimler adını verdiğimiz çalışmaların üniversitede yeri olması bir yana, bunlara ciddi bir sosyal ihtiyaç vardı. Üstelik yeni bir sosyal düzenin istikrarlı biçimde kurulmasına çalışılacaksa, söz konusu bilimin olabildiğince kesin (ya da “pozitif”) olmasında yarar vardı. Bu amaçla 19. yüzyılın ilk yarısında modern sosyal bilimin temellerini atmaya girişenler, özellikle Büyük Britanya ve Fransa’da, taklit edilecek model olarak gözlerini Newton fiziğine çevirdiler.”(2)

Demişlerdir ki, Isaac Newton, modern dünyada, “bilimsel anlamda modern paradigmayı belirleyen bilim adamıdır.” Ancak; modern paradigmanın temelinde Rene Descartes’in “cogito”su vardır. Newton, söz konusu paradigmayı bilimsel (fizik) alana taşıdı. Kant ise, Newton bilimi ile Descartes felsefesinin sentezini örgüleştirdi. 

Evet; modern paradigma “Ben” (Cogito) kavramını Descartes’tan, fizik anlayışını ise Newton’dan almıştır. Kant ise, Cogito kavramını daha bir kullanışlı hale getirerek, amiyane bir tabirle daha bir popüler kılmıştır. Bu durum, özellikle Newton’un bilim anlayışına uygun bir biçimde metafiziğin meydana getirilmesi olarak da okunmuştur. 

Diğer taraftan, Newton’un mutlak zaman ve mekân anlayışıyla şekillenen mekân anlayışını Kant, kendi öznel epistemolojisi açısından yorumlayarak gerek zamanın gerekse mekânın insan zihninin bir ürünü olmasına çevirmiştir. Descartes’in düşünen ben anlayışını temsil eden cogitosu da (“Cogito, ergo sum: Düşünüyorum, o halde varım”) bu öznel duruma destek olmuştur. Bu durum, Kant’ın Almancayı felsefenin dili haline getirmesine de zemin hazırlamıştır.

Evet; modern dünyada saf akıl veya beşerî akıl çerçevesinde insanı merkeze alan yeni paradigma Descartes, Newton ve Kant’ın bir ürünüdür.  Bu üç isim üzerinden modern paradigma sadece yeni bir devlet anlayışının ortaya çıkmasını sağlamadı, bu aynı zamanda yeni bir din-kilise anlayışını da beraberinde getirmiştir. “Her şeyin ölçüsü insandır” mottosunu bayraklaştıran modern paradigma, aslında Niçe üzerinden “Tanrı öldü!” dedirtecek bir paradigmadır! “Tanrı öldü!” demek, “Tanrı yoktur!” mânâsına da gelir ki bunun mânâsı, “Tanrı benim!” demekle aynı şeydir. Bu durum,“Vahdet-i Vücud” çerçevesinde, Hallâc-ı Mansûr’un “Enel-Hak(Ben Hakk’ım)” sözüyle karıştırılmamalıdır.Çünkü Hallac-ı Mansur’un ülvî sözünden tüten mânâ, “Hakk’ın tecellisi!” mânâsına, “Ben yokum, Allah var!” hakikatidir.

Evet; dinden ve hayâdan bağımsız bir şekilde doludizgin koşturulan beşerî akıl, modern dünya insanını gayya kuyusuna düşürmüştür. Modern dünya insanını bu durumdan kurtaracak olan da yine akıldır. Lâkin bu akıl, dine bağlı, diğer bir ifadeyle de vahyin sınırlarını belirlediği selim akıldan başkası değildir. Bu akıl, Sokrates’in Eflâtun’a miras olarak bıraktığı horoz borcunun yerine getirilmesini mündemiç olmakla birlikte, Allah’ın bir vaadi olan “İstikbâl İslamındır” müjdeli haberinin gereğini yerine getirecek bir akıl olarak da büyük bir anlam kazanmaktadır. Modern dünya insanın ihtiyaç duyduğu akıl, aklın hakkını teslim edecek olan selim akıldır. Gün, gal horozunun değil, çil horozun haber verdiği bir dünyaya uyanma zamanı!

 
Dipnotlar
1*http://www.sozce.com/nedir/76352-cil
2*https://auzefalmsstorage.blob.core.windows.net/auzefcontent/ders1/sosyolojiye_giris_1/2/index.html#konu-1

Baran Dergisi 625. Sayı