TBMM Araştırma Hizmetleri Başkanlığı, ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa'nın yanı sıra ülkelerin yalan haber konusundaki önlemlerini ele alan bir rapor hazırladı.

TBMM Başkanı Mustafa Şentop'un önerisiyle hazırlanan "Yalan Haber Kavramı: Seçili Ülkelerde Parlamento Çalışmaları ve Yasal Düzenlemeler" başlıklı raporda sosyal medya platformlarının ve dijital ağların etkinliğinin arttığı süreçte bilgiye erişimin kolaylaşmasının beraberinde yanlış, hatalı ve yalanlarla çevrelenmiş bilginin dolaşımını da kolaylaştırdığına işaret edildi.

Çalışmada, yanlış bilginin artmasına sosyal medya botları, internet trolleri, yabancı aktörler ve sosyal medya şirketlerinin kar amacıyla geliştirdikleri iş modellerinin neden olduğu, kişilerin içerik üreticisi oldukları yeni ekosistemde doğru ile yanlışı ayırt etmenin çetrefilli bir hal aldığı belirtildi.

Yalan haber yoluyla ülkelerin toplumsal yapısı ve siyaseti üzerine çeşitli amaçlar doğrultusunda faaliyetler yürütülebildiğine, kamuoyu ve demokrasinin sağlığı açısından sorunlar ihtiva edebilecek edimlerin ortaya çıktığına değinilen raporda gerek ulusal gerekse ulusal üstü düzlemde konuya işaret eden ve mücadele yöntemleri ortaya koyan somut adımların giderek arttığı, yalan haber kavramının hukuki bir çerçeveye dahil edildiği aktarıldı.

Yalan habere ilişkin kavramsal muğlaklığın, somut adımların geliştirilmesi konusunda kanun koyucuların önünde ciddi engel teşkil ettiği belirtilen çalışmada, "Yasal düzenlemeler açısından bakıldığında kavramın kullanımına ilişkin Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, Birleşmiş Milletler, Amerikan Devletleri Örgütü ile Afrika İnsan ve Halkların Hakları Komisyonu tarafından kaleme alınan ortak bildiride devletlerin ifade özgürlüğüne ancak uluslararası mevzuat ve insan hakları normları baz alınarak sınırlama getirebilecekleri ve yalan haber gibi muğlak kavramlar üzerinden herhangi bir kısıtlamaya gidilmemesi gerekliliği vurgulanmıştır." bilgisi yer aldı.

Çalışmaya göre, "haber içeriğinin nesnel gerçekliğe aykırı olması", yalan haber tanımlamasında kıstas olarak baz alınırken içerik, kandırma niyetinin olup olmadığına göre mezenformasyon ya da dezenformasyon olarak kategorilere ayrılıyor.

Yalan haberin artmasındaki temel etmen güvensizlik

Birleşmiş Milletlerin yaptığı bir çalışmaya göre, yalan haber ve diğer yanıltıcı içeriklerin bu kadar kolay ve hızlı şekilde dolaşımda olması ve inandırıcılık arz etmesinin ardındaki temel unsur güvensizlik. Bu kapsamda ana fikir olarak dünyanın bir "güven eksikliği bozukluğu" sendromundan muzdarip olduğu ileri sürülüyor.

Yalanların hız kazanması ve dezenformasyon yayabilen algoritmaların geliştirilmesiyle güvensizlik hissinin yaygınlaşmasına olanak sağlandığı, bu bilgi bombardımanında doğruyla yanlışı ve gerçekle yalanı ayırt edebilmenin güçleştiği belirtilen çalışmada, gerek neoliberal iktisadi düzen sonucu ortaya çıkan ekonomik güvensizlik gerekse özellikle göç ve küreselleşme nedeniyle ortaya çıkan kültürel/kimliksel güvensizliğin, yurttaşlardaki bu hissiyatı körüklediği tespiti yer aldı. Çalışmada, güvensizlikten kaçınmak için sığınılacak yerlerden birinin de yalan haberler olduğu aktarıldı.

Sosyal medya, internet ve geleneksel medya üzerinde yürütülen yalan haber faaliyetlerinin amaçlarının siyasi, ekonomik ve sosyal-psikolojik olmak üzere üçe ayrıldığı, kendisini gerçekliğin kendisiymiş gibi sunan yalan haberler nedeniyle güven duygusunun giderek azaldığı ve medya tüketicileri arasında karışıklık yaratıldığı ifade edildi.

Yalan haberle mücadele yöntemleri

Özellikle çevrim içi platformlarda yaygınlaşan yalan haberlerin azaltılması, ortadan kaldırılması ve toplumsal doku üzerindeki etkilerinin en aza indirilmesi için çeşitli aktörlerce muhtelif mücadele yöntemlerinin uygulandığına işaret edilen çalışmada, bunlar özel şirketler, alternatif platformlar, uluslararası kuruluşlar ve devletler tarafından alınan önlemler olarak 4 ana başlıkta masaya yatırıldı.

Sosyal paylaşım platformu Facebook'un, kullanıcılar tarafından "yanlış-yalan" olarak işaretlenmiş olmasına rağmen aynı minvalde içerikler sunmaya devam eden sayfaların reklam sunmasını yasakladığı, Google'ın ise arama motorlarında kuruluşlara doğruluk kontrolü platformlarıyla müşterek şekilde doğruluğu teyit edilen içerikleri sunma yönünde yazılımsal destek sunduğu anlatıldı.

Twitter'ın, Kasım 2019'dan başlamak üzere para karşılığı siyasi reklam yeri tahsis etme uygulamasından vazgeçtiği, siyasal süreçlerde adaylar ile seçmenlerin arasına girerek bir sosyal medya platformunun kamuoyunu etkilemesini doğru bulmadığını belirttiği, reklam şirketlerinin dezenformatif içerikli reklamlar sunmaması için medya platformlarınca özen gösterilmesi amacıyla farkındalık oluşturulduğu kaydedildi.

Alternatif platformlar ele alındığında yalan haberle mücadele açısından öne çıkan en önemli unsurun "doğruluk kontrolü" mecraları olduğuna işaret edildi. Çalışmada, belirli bir haber içeriğinin olgusal olarak doğru veya yanlış olduğunu tespit eden bir teyit merci hüviyetinde faaliyet gösteren doğruluk kontrolü platformları sayesinde yalan haberin olası etkilerinin azaltılmaya çalışıldığı, internet kullanıcılarına doğru bilgi sunulmasına gayret edildiği bildirildi.

Türkiye'den "teyit.org", "malumatfuruş", "doğruluk payı" ve "fact-checking Turkey"in, bu platformlar arasında sayılabileceği, diğer ülkeler bağlamında ise bu alanda iş yapan PolitiFact (ABD), BBC Reality Check (İngiltere) ve Les Décodeurs'un (Fransa) örnek gösterilebileceği belirtildi. Bu merkezlerin oluşum nedenleri arasında gerek dezenformasyon fazlalığı gerekse içerik üreticilerinin sayısındaki belirgin artış nedeniyle haber kaynağının saptanmasının giderek güçleşmesinin bulunduğu kaydedildi.

Üçüncü aktör olarak uluslararası kuruluşlarca hazırlanan çeşitli çalışmaların yalan haberle mücadele yöntemlerine ışık tutmayı amaçladığına, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), Uluslararası Şeffaflık Örgütü (Transparency International), Avrupa Komisyonu ve Uluslararası Kütüphane Dernekleri ve Kurumları Federasyonunun (IFLA) bu çalışmaları hazırlayan kuruluşlar arasında yer aldığına işaret edildi.

Çalışmalarda farkındalığın artırılması, medya okuryazarlığının teşvik edilmesi, yalan haberi cazip hale getiren iş modelinin değiştirilmesi ve doğrulama faaliyetlerinin gerekliliği, ortak olarak altı çizilen yöntemler arasında bulunuyor. İfade özgürlüğüne ilişkin engellemelere gidilmemesi, bu türden kısıtlamaların yerini eğitim ve bilinçlendirme faaliyetleriyle dolduran teşvik edici yöntemlerin alması gerektiği öneriliyor.

Yalan habere karşı yasal düzenlemeler

Çalışmada, devletlerin yalan haber konusunda aldıkları önlemler, parlamento çalışmaları ve yasal düzenlemeler ayrı başlıklar halinde ele alınıyor.

Buna göre, yalan haber konusunda kavramsal boyutta olduğu gibi pratikte de genel kabul gören tek bir yaklaşım bulunmuyor. Yaklaşık 30 ülkede bir şekilde yalan haberlere yönelik bir müdahale yer alıyor. Hollanda, İsveç ve Danimarka gibi ülkelerin bir kısmı yalan habere herhangi bir özel düzenleme getirmezken bir kısmı (Fransa, Rusya, Çin) yalan haberi yeni bir suç türü kapsamında ele alıyor. Diğer bir kısmı ise (Almanya, İsrail) meseleyi iftira, hakaret gibi diğer suçlar ekseninde değerlendiriyor.

Bangladeş, Belarus, Burkina Faso, Kamboçya, Çin, Mısır, Fransa, Almanya, Kenya, Malezya, Rusya, Singapur, Tayland ve Vietnam, yalan haberi mevzuata döken ülkeler arasında yer alıyor. Singapur'da yalan haber yaymanın hapis cezasına varan yaptırımları bulunurken ABD, İngiltere, Güney Kore, İspanya ve İtalya gibi ülkelerde komisyon faaliyetleri ve hükümetlerin aldıkları inisiyatifler dikkati çekiyor.

Norveç, İsveç, Danimarka, Belçika, Kenya ve Hollanda gibi örneklerde farkındalık oluşturmayı amaçlayan kampanyalar ön plana çıkıyor. Brezilya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Meksika ve Pakistan gibi örneklerde devletlerin sosyal medya yoluyla birer doğruluk kontrolü platformu işlevini üstlendikleri görülüyor.

Mücadele yöntemi çeşitliliğine ek olarak ülkeler tarafından alınan diğer önlemlerle de yalan haberin engellenmesi amaçlanıyor. İsveç'te herhangi bir düzenleme olmamakla birlikte çocuklara yalan haberlerin olumsuz etkilerinin eğitim yoluyla verilmesi için bir çizgi film karakterinin (Bamse), hakkında duyduğu yalan haberler sonucu süper güçlerini kaybettiği ve kaynağın doğrulanması gerekliliğini vurguladığı bir bölümün yazıldığı aktarılıyor.

Çin'de "dedikoduları ortadan kaldırmak/çürütmek" anlamına gelen "Piyao" isimli bir uygulama yoluyla devlet kontrolündeki basın kuruluşlarından, partiye bağlı yerel gazetelerden ve muhtelif hükümet biriminden uygulama kapsamında doğrulanmış bilgi almak mümkün.

Almanya'da ayrıntılı düzenleme

Çalışmada, Aralık 2016'da Almanya Federal Meclisi (Bundestag) Araştırma Hizmetleri Birimi'nin yalan haberlerin yayılmasına ilişkin bir rapor hazırladığı, rapora konuya dair reform önerilerini eklediği ifade edildi. Bu raporun hazırlanmasında Almanya'daki siyasetçiler hakkındaki yalan içerikli Facebook paylaşımları ve ABD ile İngiltere'deki siyasi süreçlerin etkili olduğu belirtildi.

Benzeri bir durumun Almanya'da 2017 yılı Federal Meclis Seçimleri'nde yaşanmaması için olası çözüm yollarının arandığı ve bu kapsamda Ekim 2017'de Sosyal Ağların Düzenlenmesi Kanunu'nun yürürlüğe girdiği anlatıldı.

Kanunun asıl amacının, sosyal ağlardaki nefret söylemi ve yalan haberlerle mücadele etmek, sosyal ağ platformlarını hesap verebilir hale getirmek ve gerekli hallerde platformlara cezai müeyyide uygulamak olduğu aktarıldı.

Sosyal ağlardaki suç unsuru barındıran nefret, istismar, hakaret ya da kamu düzenini sekteye uğratan içeriklerin, platformun kendisi tarafından kaldırılmasını yasal sorumluluk çerçevesine alan bir düzenlemenin gerekliliğine vurgu yapıldığı ifade edildi. Kanunun yalnızca Almanya'da 2 milyon ya da daha fazla kayıtlı kullanıcıya sahip sosyal ağlara uygulanabildiği bildirildi.

Kanun uyarınca sosyal medya şirketlerinin açıkça yasa dışı olan içeriklerini şikayet gelmesinin üzerinden en geç 24 saat sonra kaldırması gerekiyor. Söz konusu içeriğin yasa dışılığı ihtilaflı ise sosyal ağa bu durumu soruşturması için 7 gün süre veriliyor.

Almanya'da kanun kapsamındaki yükümlülüklerini kasten ya da taksirle yerine getirmeyen sosyal medya şirketlerine 50 milyon avroya varan para cezası uygulanabiliyor. Yalan haber bağlamında ayrıca Alman Ceza Kanunu'nda bir kimseye yönelik aslı olmayan, doğrulanamayacak veya açıkça yalan haber yapmanın cezalandırılabileceği öngörülüyor. Bu suç bir siyasetçiye karşı, siyasetçinin kamusal faaliyetlerini yürütmesini zorlaştıracak şekilde işlenmişse 3 aydan 5 yıla kadar hapis cezası verilebiliyor.

Almanya'da Sosyal Ağların Düzenlenmesi Kanunu'nun yürürlüğe girdiği ilk 6 ayda Facebook, gelen şikayete tabi içeriklerin yüzde 21,2'sini, YouTube yüzde 27,1'ini, Google yüzde 46,1'ini, Twitter ise yüzde 10,8'ini kaldırdı.

ABD'de kapsamlı bir dezenformasyon düzenlemesi yok

Raporda, ABD'de kapsamlı bir dezenformasyon düzenlemesine ilişkin herhangi bir adımın atılmadığı belirtildi.

Ekim 2017'de Mark Warner, Amy Klobuchar ve John McCain gibi senatörlerin, "Dürüst Reklamlar Kanunu" teklifini ABD Kongresi'ne sunduğu, bu kanun teklifi uyarınca aylık en az 50 milyon görüntülenme sayısına sahip dijital platformların seçim reklamlarını şeffaf hale getirmelerinin istendiği ifade edildi. Temsilciler Meclisi'nde de bunun muadili sayılabilecek bir teklifin sunulduğu fakat bunların hiçbirinin kanunlaşmadığı aktarıldı.

ABD Kongresi'nde birçok dinleme toplantısı yapılarak çevrim içi dezenformasyon ve yalan haberlere ilişkin muhtelif soruşturmaların da yürütüldüğüne işaret edildi.

Fransa'da hapis ve para cezası

Raporda, Fransa'da basın özgürlüğüne ilişkin yürürlükteki 29 Temmuz 1881 tarihli kanunun birçok kez değişikliğe uğradığı kaydedildi.

Kanunda öngörülen medya mecralarının, kamusal alanlarda ya da toplantılarda posterler yoluyla ya da elektronik araçlarla yayılan her türlü yazılı, basılı, çizili, resmedilmiş, amblemli ya da yazı, söz veya görsel içerikli medya kanalları şeklinde satılmış veya dağıtılmış bilgiler bütünü olarak tanımlandığı belirtildi.

Kanunun dezenformasyon ve mezenformasyona ilişkin hükümleri kapsamında yanlışlanmış, kurgulanmış veya kandırma amacı ve kötü niyetle üçüncü kişilere bir şeyler atfetmiş, kamu düzenini bozan ya da bozabileceğine ihtimal verilen yanlış haberlerin yayımlanması, dağıtılması ya da yeniden üretilmesi, 45 bin avroluk bir tutar ile cezalandırılıyor.

Buna ek olarak farklı maddelerde de ayrımcılık, hakaret ve aleni hakaret ile nefret suçu gibi meseleler de düzenleniyor. Seçim Kanunu uyarınca da yalan haber, hakaret ve benzeri içeriklerin seçimlerin sonuçlarına etki etmeleri durumunda bu türden içerikleri paylaşanlar hakkında 1 yıl hapis ve 15 bin avroya kadar para cezası uygulanabiliyor.

Fransa'da 22 Aralık 2018'de yalan haberlerin sosyal medya bağlamında demokrasiye yönelttiği iddia edilen tehditlerin önüne geçilmesi için Enformasyonun Manipüle Edilmesine Karşı Mücadele Kanunu yürürlüğe girdi. "Yalan Haber Kanunu" olarak da bilinen kanunla dijital mecralarda yalan haberlerin büyük bir hızda yayılmasının önüne geçmek ve yabancı devletler tarafından sosyal ağların manipüle edilmesini engellemek amaçlanıyor.

İngiltere'de yalan haber konusunda yasal düzenleme bulunmuyor

Çalışmada, İngiltere'de yalan haberlere ilişkin herhangi bir yasal düzenlemenin bulunmadığı bildirildi. Konuyu parlamento komisyonları düzeyinde ele alan İngiltere'nin, yalan habere yönelik alternatif mücadele biçimleri geliştirmeye çalıştığı aktarıldı.

Dijital iletişim platformlarının yaygınlık kazanmasıyla İngiltere'de sosyal medyanın hem yabancı devletlerin ülke içindeki siyasi süreçlere müdahil olmasına hem de azınlıklara karşı nefret ve şiddeti teşvik eden içeriklerin artmasına sahne olduğu söyleniyor. Bu kapsamda İngiltere Parlamentosu Avam Kamarası bünyesindeki Dijital, Kültür, Medya ve Spor Komisyonunda konuya ilişkin inceleme başlatıldı. Komisyonun hazırladığı raporda "yalan haber" tabirinin kullanılmaması gerektiği belirtilirken bunun yerine mezenformasyon ve dezenformasyon ifadelerinin daha uygun düştüğü vurgulandı.

Söz konusu rapora göre gerek Brexit süreci gerekse Rusya ile siyaseten çatışmaya yol açan Sergey Skripal'in zehirlenme vakasında dezenformasyonun toplum ve siyaset açısından barındırdığı olası sorunların belirgin biçimde gün yüzüne çıktığı öne sürülüyor. Bütün bunların sonucu olarak da teknoloji şirketleri yönünden muhtelif yasal sorumluluklar tayin edilmesi, bu şirketlerin kendi platformlarında yayımlanan zararlı ve yasa dışı içeriklere yönelik harekete geçmesinin şart koşulması ve "zararlı içerik" kavramıyla kast edilmek istenenin ne olduğuna dair bir "Etik Kod" yazılması öneriliyor.

Çeşitli yöntemlerle dezenformasyonun önüne geçmeye çalışan İngiltere'nin hem kamuoyunun yönlendirilmesinde hem de seçim süreçlerinde yalan haberin etkisini asgari düzeye çekmeye uğraştığı bildirildi.