Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş hakkında hazırlanan dosya ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunuldu. 117 haberin delil olarak gösterildiği dilekçede, Erbaş’a “görevi kötüye kullanmak, irtikap, anayasayı yok saymak, Devlet Memurları Yasası’nı ihlal” gibi suçlamalar yöneltildi.

Erbaş’ın “anayasaya, yasalara, Atatürk ilke ve devrimlerine, Türkiye’nin kuruluş ve işleyiş amaçlarına, laiklik ilkesine aykırı” eylem ve söylemlerde bulunulduğu kaydedildi.

Diyanet lâik Kemalist rejime değil, İslam’a hizmet etsin!

Türkiye Cumhuriyeti, son İslâm devleti Devlet-i Aliyye’nin dışarıdan emperyalistlerin, içeriden ise Batıcıların saldırıları neticesinde yıkılmasıyla, Batıcı esaslar üzere inşa edildi.

Cemiyeti Müslüman olan Anadolu’da inşa edilen bu devletin kurgulanması aşamasında İslâm’ın yerinin ne olacağı; onun Batıcı rejime payanda mı kılınacağı yoksa toptan bu topraklardan tecrit mi edileceğine bir müddet karar verilemedi.

Batıcıların İslâm’ı tecrit etme fikrine mukabil bunun başarısız olacağını bilen Batılıların İslâm’ı kontrol etme gayesine matuf olarak Diyanet İşleri Reisliği, tam da hilâfetin ilga edildiği 3 Mart 1924’te, 3 Mayıs 1920 tarihinde Devlet-i Aliyye’deki Şeyhülislâmlık yerine ihdas edilen Şer’iye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılması üzerine kuruldu.

Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın 136. Maddesinde geçen “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.” ifadeleri Diyanet’in bu misyonunu göstermektedir.

Müslüman Anadolu 100 yıllık bir badireyi atlattı; Batıcıların tüm çabalarına rağmen Müslümanlar öz memleketlerinde tekrar hâkimiyeti ele almaya başladı.

Ayasofya’nın açılışını da Müslümanların hâkimiyet nişanesi olarak kabul edebiliriz. Fakat hâlâ bir İslâm rejimi teşekkül ettirilemedi ve Batıcı rejimin ihdas ettiği müesseselerin yerine İslâm anlayışından neşvünema bulan yenileri inşa edilemedi. Dolayısıyla niyetler ne kadar hâlis olsa da, ortada yapısal bir problem olduğu için devlet müesseselerinin bir çoğu Batıcı rejime hizmet eder vaziyette yaşamaya devam etti, ediyor.

Diyanet müessesesi de bunun en önemli misallerindendir. Kadrosunda Ehl-i Sünnet vel Cemaat çizgisine bağlı personelin yoğunluğuna ve çabasına rağmen Diyanet’in kuruluşunda atılan temel bu müessesenin seküler bir anlayış çerçevesinde Batıcı Kemalist rejime hizmet etmeyi sürdürmesine sebep oluyor.

Özellikle son dönemde Diyanet’in Mustafa Kemal mevzuuna karşı dik duruş gösterememesi ve İslam aleyhine ne varsa yapan birine karşı asli tavrı gösterememesi sebebiyle Kemalistler tarafından sürekli baskıya maruz kalıyor. Bu açılan suç duyurusu da dik duramamanın neticesi. Geçen sene söyledik yine hatırlatalım: Diyanet lâik Kemalist rejime değil, İslam’a hizmet etsin ki Kemalizm’e karşı dik duran Diyanet’in arkasında da milyonlarca Müslüman dik duracaktır.