“Kur’an’da ahkâm/hüküm bildiren ayetler tarihseldir, evrensel değil…”

“Yarın bir gün ‘Biz hilafet de istiyoruz’ derlerse şaşmayın.”

“Laiklik veli nimettir.”

“Köleliği kaldıran İslam değil, Atatürk!”

“Yatın kalkın da Atatürk'e ve Cumhuriyete dua edin…”

“Bu Allah'ın dili olabilir mi!” (Kur'an-ı Kerim ayetlerine diyor.)

“Miraç yoktur, bir kurgudan ibarettir… Miraca inanmıyorum kusura bakmayın...”

“Namaz ‘iki’ ya da ‘üç’ vakittir. O da ‘iki’ rekâttır. Belli bir kılınış şekli ve vakti yoktur. Peygamber bunu kendisi zamanla olgunlaştırmıştır...”

“Cemaatle namaz diye de bir şey yoktur, asıl olan bir araya gelmek/toplanmaktır...”

“Hz. Muhammed’in mucizeleri uydurmadır…”

 “Bizim vazifemiz sahabenin faziletine sahip çıkmak değildir.”

“Kur’ân’daki cennet ve cehennem tasvirleri tarihseldir.”

“Kur’ân-ı Kerim ahlaken sorunludur…”

“Vefatının 82. yıl dönümünde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha minnet ve şükranla anıyorum.”

“Geçmişte ve günümüzde hâkim kabul gören ilk görüş Kur’an vahyinin hem lafız hem mânâ olarak inzal edildiği yönündedir. Bizim tercih ettiğimiz ikinci görüş ise Zerkeşî ve Suyûtî gibi Sünnî âlimler tarafından ikinci sırada nakledilir. Buna göre Cebrail Kur’an vahyini özellikle salt manalar (mefhumlar) olarak indirmiş; Resulullah bu manaları bellemiş ve Arap dilinin ifade kalıplarına kendisi döküvermiştir.”

“Acaba, diyorum, gazabı olsun, kendini övmesi, övünmesi olsun, laneti vs. olsun, acaba Resulullah bir tür Hermes gibi… Hani Hermes’i biliyorsunuz; mitolojide Tanrı’nın mesajını, insan idraki tarafından kuşatılamayacağı için, o mesajın insan diline çevirisini, aktarımını Hermes üstlenir; bir tür elçilik yapar. Peygamber de Allah’ın soyut mesajlarını muhatap olduğu insan kitlesine kendi zihin süzgecinden geçirerek aktarıyor olabilir mi?”

“Kur'an'da 23 sene Velid bin Mugire aşağı Asbil Vahil yukarı deyip bütün kadrajını Hicaz-Taif-Medine'ye sıkıştırmış ve insanlığa son söyleyeceği sözün çapı oradaki 3-5 lavuk müşrik. Ve o müşriğe Kur'an'da öyle küfürler var ki. Bir tanesini okuyayım mı size Kalem Suresi... (Hem kel hem fodul ve p.ç) Bu Allah dili olabilir mi? İnsani dil olamaz mı? Olabilir. Yanmış canı. Feverandır. Olabilir üstadım olabilir.”

“Ben imam hatipliyim sekülerizme kurban olayım evresine geldim. İyi ki laiklik var. Laiklik benim nefes yolum.”

“…Kur’an’ın Arapça değil “Rabça” olduğuna ilişkin popüler söylem de gerçeğe tekabül etmemektedir. Çünkü Kur’an’da son derece beliğ ifadeler mevcut olduğu gibi lahn/HATA tartışmasına konu olan sorunlu ibareler de mevcuttur.

Diğer bir deyişle, Kur’ân’da îcâz olduğu kadar ıtnâb, itâle ve tatvîl de vardır. Azımsanamayacak ölçüde tekrarlar vardır. Keza ayetlerin hecelerinde ses uyumu (seci/nesir kafiyesi) sağlamak için, geçmiş zaman kalıbı yerine şimdiki zaman kalıbı kullanmak, tekil yerine çoğul, dişil yerine eril zamirler kullanmak, bazı özel isimlerin özgün şeklini değiştirmek, kelimelerin sonuna harf eklemek, harf düşürmek ve hatta “üzerine çıktıkları/çıkacakları merdivenler’ şeklinde tercüme edilen ‘ve meârice aleyhâ yezharûn’ (43/Zuhruf 33) ibaresinde olduğu gibi manaya katkısı bulunmadığı halde ayet sonuna aleyhâ yezharûn (üzerine çıktıkları/çıkacakları) şeklinde bir ibare eklemek gibi hususiyetler de mevcuttur…”

“Bizce bu noktada yapılacak en büyük yanlış, Kur’an kıssalarının tümünü birer tarihi hakikat olarak mütalaa etmektir…”

“Mitoloji/masal/hikâye…” (Kur’an’daki kıssalar için)

“Bizim tercih ettiğimiz görüşe göre Cebrail, Kur’ân vahyini özellikle salt manalar (mefhumlar) olarak indirmiş; Rasûlullah bu manaları bellemiş ve Arap dilinin ifade kalıplarına kendisi döküvermiştir…”

“Kur’ân, yazılı bir metin değildir; zira yazılı bir metin edebî olur, edebî metinde de tekrarlar olmaz; hâlbuki Kur’an’da tekrarlar vardır… Kur’an, bilinen anlamda bir kitap değil, sözdür, ilk muhataplara şifahi olarak aktarılmıştır…”

“Allah’ın, Kur’an’da kendisini yüceltmesi, büyüklüğünden bahsetmesi ve kendisi hakkında övücü sıfatlar kullanması düşünülemez, çünkü övünme ve iftihar, cahiliyye âdetidir. Bu sebeple Kur’ân’da geçen Esmâ-ü’l-Hüsnâyı, Allah’ın sözleri değil Peygamberin sözleri olarak kabul etmek gerekir…”

“Başkasına beddua etmek bir acizlik ve çaresizlik göstergesi olup Allah’a yakışmaz. Başta ‘Ebû Leheb’in elleri kurusun! Kurudu zaten…’ ayeti (Tebbet sûresi) olmak üzere, kâfirler ile İsrailoğullarına lanet ve beddua okuyan ayetler Allah’ın ayetleri değil Peygamberin sözleridir…”

“Kur’ân, Mekke dönemindeyken Ehl-i Kitâb hakkında olumlu ifadeler kullanıp, Medine döneminde Müslümanlar güçlenince Ehl-i Kitâb’a karşı savaş ilan etmesi ahlaken bir çelişkidir.”

“Bizim kültürel hafızamızı resetleseler. Bize dümdüz bomboş bir alan verseler. İşte kitaplar önünüzde alın İslam’ı yeniden sıfırdan katışıksız gelenekteki bütün tortuları arındırılmış icat et deseler. İnanır mısınız tahmin bile etmek istemiyorum. Kışkırtıcı bir cümle söylemek istiyorum. Kur'ân-ı kerim bize gelmekle iyi mi oldu diye bazen kendimi alamıyorum. Hakikaten gelmeseydi bundan daha mı kötü olurduk diye düşünüyorum. Bundan daha kötü durumda olabileceğimizin kanaatini taşımıyorum. Emin olun bugün Kur'ân-ı kerimin işe yararlılığı en fazla faydası, gündelik hayatın kirinden pasından arınmışlık duygusu en işlevsel yönü budur.”

“Hz. İbrahim (a.s)’ın iman adına, ahlakı bir tarafa bırakarak, oğlunu kurban etmeye çalıştı…”

“Bazı ayetlere bakınca ‘adalet ve ahlak tanrısı gibi görünen Allah’ her zaman böyle davranmıyor ve konjonktüre göre tavır alarak şiddete başvuruyor...”

“Kur’an’da anlatılan kıssalar Allah tarafından Peygambere bildirilmedi, Peygamber bu kıssaları eski ahid/tevrat’tan aldı…”

“Muhammed daha çok ‘Eski Ahid’ kıssalarına başvurmuş ve onları nesilden nesle tekrar eden bir azap modeli olarak kullanmıştır…”

“Kur’ânî anlatımdan edebi açıdan bir şey ummak zâiddir…”

“Muhammed, Kitab-ı Mukaddes’teki malzemeyi iktibas ederken, eski ahit yazarlarının (Chronisten) edebi hikâyeciliğiyle rekabet etmek gibi bir amaç taşımıyordu…”

“Kur’ân’da anlatılan her şeyin doğru değil…”

“Kur’ân’daki kıssalar, tarihi gerçekle birebir örtüşmez. Buna itiraz eder de, birebir örtüşür derseniz, o zaman, ‘geçmişte öyle de şimdi niye böyle’ sorunu ortaya çıkar.”

“Şimdi siz nübüvveti Kur’an’dan hareketle ispattan söz ediyorsunuz. Ama bu ispat tarzı bana çok problemli görünüyor. Çünkü burada siz bir şeyi yine kendisinden hareketle ispatlamaya çalışıyorsunuz ve böylece mantık açısından “müsadere ale’l-matlûb” ya da “safsata” diye ifade edilen çok sıkıntılı bir durumla karşılaşıyorsunuz.”