Müslüman toplumlarda son dönemlerde LGBT gibi sapkınlıkları destekleme ve bu örgütlere özenme artmaya başladı. Başta Türkiye’deki sosyal mecra, medya, sanat camiası ve “aydın”lar eliyle bu sapkınlık hem normalleştiriliyor hem de özendiriliyor. Eşcinselliği güya bilim adı altında ele alan Prof. Dr. Sinan Canan da eşcinselliği normal görüyor.

Sinan Canan, sitesinde yabancı kaynaklardan faydalanarak eşcinsellik üzerine kaleme aldığı “Cinsel işlevler, beyin ve eşcinsellik: Bir şeyleri fena halde yanlış anlıyor olabiliriz!” başlıklı yazısında eşcinselliğin bir hastalık olmadığını, eşcinsellerin kadın olsun erkek olsun, doğuştan, yani fıtraten cinsel güdüleri farklı yaratılmış insanlar olduğunu, sırf eşcinsel olduğu için ceza ve çeşitli yaptırımların uygulanmasının fıtrata aykırı bir zulüm olduğunu ve eşcinselliğin bir yaratılış çeşitliliği olduğunu söyledi.

Erkek ve kadın beynindeki farklılıklara değinen Canan, daha sonra üçüncü bir cinsiyet varmış gibi eşcinselleri de ele alıyor, eşcinselliğin normal bir yaratılış olduğunu anlatıyor. İslam dininde bahsi geçen "hünsa" ile eşcinselliği birbirine karıştırmayı da ihmal etmiyor.

Hiçbir yoruma dayalı olmayan “bilimsel” makalesinde sadece Batı kaynaklara göre hareket eden Canan, fıkıh alanında son sürat at koşturuyor. “Dinde bu meselenin yeri?” başlığıyla bir de İslam aleminde çözülemeyen bir sorunu vuzuha kavuşturuyor!

Canan, İslam fıkhını sapkınlığına alet ederek şunları söylüyor:

“Eşcinsellikle ilgili birçok tepki ve söylem, aslında dini temelli inançlardan ve geleneklerden kaynaklanır. Birçok insan, eşcinsellik meselesinin özellikle İslam’da kökünden çözülmüş olduğuna emin. Toplumsal bir anomali olarak görülen eşcinselliğin ölüm veya hapis dahil birçok yöntemle cezalandırılması gerektiği yönünde kesin görüşe sahip olan insanların sayısı az değil.

Geleneksek İslami yaklaşımların birçoğunda eşcinselliğin cezalandırılması, hapsedilmesi yahut öldürülmesi hükmü getirilmiş durumdadır. Halbuki bu durumu doğrulayacak Kuran’ı ve Hz Peygamber’in (SAV) uygulamalarına dayanan kesin bir kanıt yoktur. Aksine, eşcinsellik konusunda Kuran’dan sıklıkla getirilen bir örnek olan Lut kavmi örneği, aslında dikkatli okunduğunda, bambaşka bir meseleden bahseder. Kur’anda, Lut kavmi erkeklerinin “kadınları bırakıp erkeklere şehvetle yöneldikleri” için azaba uğramış olduğu anlatılır. Yani Lut erkekleri, eşcinsel olmadıkları ve normalde kadınlara şehvet duydukları halde, sadece zevkçi/hedonik amaçlarla erkeklere yönelen “biseksüel”lerdir. Biseksüellikle eşcinsellik arasında temelde birçok biyolojik farklılık olduğundan daha önce bahsetmiştim. Dolayısıyla bu örneklerde kadınlara değil erkeklere ilgi duyan eşcinsellerle ilgili hüküm çıkartmak mantıklı değildir. Neticede doğuştan gelen bir yapısal farklılıkları nedeniyle erkeklere ilgi duyan erkekler ve kadınlara ilgi duyan kadınlar, zaten Lut örneğinin dışında kalır.

Kur’anda Lut kıssasında bahsedildiği gibi, cinsel zevkte “haddi aşmak”; yahut “insana fıtri olarak verilen keyfin ötesinde keyiflere dalmak” keskin bir dille yasaklanmıştır. Bunun dışında cinsellikle alakalı bir yasağa Kuran’da rastlamıyoruz.

Eşcinseller, kadın olsun erkek olsun, doğuştan, yani fıtraten cinsel güdüleri farklı yaratılmış insanlardır. İnsanların kendi itki ve duygularına hakim olamayacakları, onları ancak çok sınırlı oranda kontrol edebilecekleri gerçeği göz önüne alındığında, bir insana sırf eşcinsel olduğu için ceza ve çeşitli yaptırımlar uygulamaya kalkmak, fıtrata aykırı bir zulümdür.

Müslümanların eşcinsellik konusundaki tavrı, aslında bu sorunun yanıtı kadar net ve sadedir. Alışılmışın, bizim duygu ve düşüncelerimizin dışında da olsa, fıtrat gereği mevcut olan, Allah’ın irade ettiği bir yaratılış çeşitliliği olan eşcinselliğe nasıl yaklaşacağımızı, bilgi, görgü, insaf ve iman belirleyecektir. Tarihin her döneminde ezber ideolojilerin insanlara ne felaketler yaşattığı malumumuzdur. Akılla sorgulanmamış nice slogan ve ideoloji milyonlarca insanı peşine takarak yine milyonlarca türdaşının kanına girmesine bile vesile oldu ve olmaya da devam ediyor. O yüzden insan olarak, hele ki Müslümanlar olarak, bir tepki verip yargı koymadan önce çok ciddi düşünmeli, eldeki “veri”leri çok dikkatle değerlendirmeliyiz. Belki bir yüz yıl yahut beş yüz yıl önce, Allah’ın “öyle yaratmayı murad ettiği” bir insana sırf yaratılışından dolayı zulmetmek, bilgisizlikten dolayı belki bir nebze mazur görülebilirdi; ama bugün, bu kadar bilgimizin olduğu bir dönemde, eskilerin ezberleriyle doğru iş yaptığımızdan emin olma konforunu artık terk etmemiz gerekiyor.

Eşcinselliğin seküler dünya görüşünün önemli kalelerinden birisi, önemli dayatma noktalarından birisi haline geldiğini de elbette gözden kaçırmıyorum. Zira “onur yürüyüşü/gay pride” gösterileri, hele ki İstanbul’da 2015 yılı Ramazan ayından düzenleneni başta olmak üzere, her türlü ahlaksızlık, sınır tanımazlık ve toplumsal değerleri tahkir bileşenlerini hakkıyla içeriyordu. Fakat Aliya İzzetbegoviç’in “yeryüzünün öğretmeni olmak için göklerin öğrencisi olmak gerek” sözlerini bir kez daha hatırlayarak, en azından Müslümanların, tavırlarını “terbiyesizliğe” göre belirlememeleri gerektiğini düşünüyorum. Eğer İslam dünyasının okur-yazar insanları, eşcinsellik gibi temel ve tartışmalı bir meselede yeni ve insanların önünü açacak ictihadlar/yorumlar üretebilirlerse, başta Hristiyan kilisesi ve gelenekçi İslam ekolleri olmak üzere, dünyanın bir çok yerinde ezber dini inançlar nedeniyle ötekileştiren ve marjinalleşmeye itilen eşcinseller için de bir umut ışığının doğması zor değil.

Özetle, Kuran’a baktığımızda, İslam dini açısından, başkalarına dayatma yapmadıkça, toplum ahlakını bozucu işlere yeltenmedikçe, kendi hallerinde yaşayan ve fıtratlarının gereği olarak herkes gibi rahatça hayatını sürdürmek isteyen eşcinseller için zorlayıcı veya dışlayıcı bir hüküm üretilemez.”