Sene 1949, devir zulüm ve din düşmanlığıyla meşhur ve menfur CHP devrinin son demleri. Ben babasının, elinden tutup İstanbul’a bir medreseye verilmek üzere götürülen dokuz yaşına yeni girmiş bir çocuk. Üstelik tam kış ortası, Sinop limanından kalkan Anafartalar vapuru ile üç gün üç gece süren yorucu deniz yolculuğundan sonra ver elini İstanbul Tophane rıhtımı…

Rahmetli babamın tek dileği, beni bir medreseye yerleştirip hocalık gibi mübarek göreve gelmemi sağlamak… Dediğimiz gibi İsmet Paşa’nın despot devri olduğu için köyde, kentte, her yerde Kur’an okumak ve okutmak yasak. Cennetmekân babam köyün yerlisi rahmetli Kamil Hoca’dan gizlice Kur’an öğrenmemi sağladığı için sevinçten göklere uçan iman abidesi bir adam. Allah (CC) hepsine rahmet eylesin.

Bu ufaklık Fahri, Kur’an-ı Kerim’i artık yüzünden okumayı sökmüş, Yasin, Tebareke, Amme ve bir kaç tane de namaz suresi ezberlemiş olarak, haydi bakalım, şimdi İslâmî ilimleri tahsil ederek, yararlı bir hoca olabilmek için doğru Allah dostu Gönenli Mehmet Efendi Hazretleri’nin yanına.

 “Vema teşa’üne illa en yeşâAllah- Sizin dilediğiniz olmaz, sadece Allah’ın dilediği olur.” (1) hükmü ilahisinden habersiz, biz baba oğul zannediyoruz ki, hocamız bizi hemen kabul edecek. Ah nerde o imkân?

Dedik ya, devir fetret devrinin Türkiye versiyonu diye. Tam gaz dörtnala ülkemizde at koşturuyor ve vatandaşlarımız da, CHP zulmünden kurtulma adına DP’nin iktidar olması ümidiyle, 1950 genel seçimlerine hazırlanmakla meşgul.

Gerçek Kur’an âşığı, Allah’ın yakın dostu, ömrünü ve mülkünü bu ümmetin ıslahına adamış o mübarek insanla 1930’lu yıllarında geldiği İstanbul’un Fatih Camii’nde tanışmak nasip oluyor amma, maalesef talebesi olma şerefine ermek ise başka bahara kalıyor.

Tekrar Sinop’a dönüş ve ilçenin ilkokuluna kaydolup dördüncü sınıftan başlayıp iki senede ilkokulu bitiriş. Ardından tekrar 24 Mayıs 1953 günü İstanbul’a ayak basıp Gönenli Mehmet Efendi Hazretleri’nin himayelerinde yeniden Kur’an ve din eğitimine başlamak, İstanbul’a vali olmaktan daha büyük bir mutluluktu benim için.

Allah’ım, ne güzeldi o günler, ne mübarek insanlardı o hocaefendiler, zihinlerde, zikirlerde ve fikirlerde hep Allah rızası, Peygamber sevdası, Kur’an aşkı hâkimdi. Ayrıca, ümmete dayatılan zulüm ve din düşmanlığı bitmiş, DP’nin iktidara gelmesi ile birlikte İmam Hatib okulu ve Kur’an kurslarına açılma izni verilmesi sevinci yanında, Ezan’ın da asıl şekliyle okunması, “Tanrı uludur”dan “Allahü Ekber”e dönüşmesi bir devrim niteliği taşıyordu sanki.

Cennetmekân Gönenli Mehmet Efendi hocamız bizim iaşemizi yani yeme içme ve yatacak yerimizi de sağladığı gibi her gün ayrıca 15 kuruş harçlık veriyordu. Onurlu elleri hâlâ gözümün önünden gitmez amma ne yazık ki, bir kere olsun bile o güzel ellerini öptürmez ve çantasını taşıtmazdı.

O zaman Anadolu’dan bölük bölük Kur’an ve imana susamış fakir aile çocukları geliyor ve hocamız, bunları imkânının el verdiği derecede kabul ediyordu. Dindar zenginlerden toplayıp bize harcıyordu. Fırınlardan veresiye gelen ekmek parasını ödeyemediği için Fatih’teki evini satılığa çıkarttığı da hâlâ unutulmayan gerçek bir vakıa olarak şimdiki hocalara bir mesaj olması adına zihinlerden silinmiyor.

Mübarek insan, değerli âlim, mücahid ve aynı zamanda reisül kurra rahmetli hocamız, aslen Kırımlı olup dedelerinin gelip Balıkesir’e yerleşmesi dolayısıyla, çiftçi bir ailenin oğlu olarak 1903 yılında Gönen’de doğar, 1920’li yıllarda İstanbul’a tahsil için gelir ve Meşhur Âlim Serezli Ahmet Şükrü efendinin ders halkasına kabul edilir.

Hocamızın soyadı “Öğütçü”dür. Bu soyadına layık olarak tam 87 yıl hayat sürer ve en az ömrünün 75 yılı öğüt vermek, Kur’an okumak ve irşad etmekle geçer. 2 Ocak 1991 yılında Hakk’a yürür ve 3 Ocak 1991 Perşembe günü Edirnekapı Sakızağacı Şehitliği’ne defnedilir.

Gönenli hocamızı değil bir makale ile tanıtmak, bin makale yazılsa yine de tam anlatılamaz. O mübarek insan kendisi için hayatı boyunca bir şey istememiş, hiç bir dünyalıkta gözü olmamış, talebeleri için ne verildiyse almış ve zerresine virgülüne kadar fazlasıyla o fakir evlatlarına harcamıştır.

Kendisi, veliliğin en üst mertebesinde olmasına rağmen gösterişli evliyalık riyakârlıklarına asla tenezzül etmemiş, nam ve şöhret gibi geçici heva ve heveslerle hiç işi olmamıştır.
İstanbul’da Medresetü-l irşad ve İmam Hatib mektebinden 1927 yılında mezun olunca 1930 yılında Gönen Merkez Camii imam hatiblik görevine başladı. Üç yıl sonra askere alındı ve askerliği bitince de İstanbul’da kalıp, Hacı Kaftanî, Dülgerzâde, Hacı Hasan ve Sultan Ahmet Camilerinde imam hatiblik, vaizlik görevlerine ilaveten sırf Allah rızası için tüm İstanbul Camilerinde kadın erkek demeden vaazlar verdi.

Bir  Müslümana ait olabilecek tüm iyi sıfatları nev-i şahsında toplamış olan değerli insan, şu kelimeyi ilk ve son olarak kullanmak suretiyle bu ulvi görevinin uluhiyet menbaını açıklamış olmuşlardır.

O, cihanı titretecek kadar manidar söz ise şudur:

“Rabbimden ve Peygamberimden almadığımı söylüyor ve veriyorsam imansız öleyim.” (2)

Allah (cc) Hocamızla ilgili bu yazıyı okuyanlar da dâhil tüm talebe ve cemaatlarına hidayet ve rahmet bahşetsin.

Hocamız hakkında gelecek sayıda vaaz ve mücadelesinden kırıntılar arzetmek ümidiyle hoşça kalın.

Kaynaklar: 
(1) İnsan süresi 30.
(2) Gönenli M. Efendi - Rahmet Deryası

Baran Dergisi 522. Sayı