Arabuluculuk, hukuk sistemi gelişmiş ülkelerde yaygın olarak kullanılan bir "alternatif uyuşmazlık çözümü" yöntemi olarak tanımlanmaktadır. Arabuluculuk; tarafların içinde bulundukları uyuşmazlığı tarafsız bir üçüncü kişi yardımı ile mahkemeye gitmeden veya mahkeme yönlendirmesiyle çözmelerinde kullanabilecekleri bir yöntemdir. Ülkemizde 2012 yılında gündeme alındı, 1 Ocak 2018 tarihinden itibaren de hukuk mahkemelerinin belirli alanlarında kullanılmaya başlandı. Özü itibariyle, arabulucunun “tarafsız bir üçüncü kişi” olması, dava açısından tarafsız bir avukat olması gerekmektedir. Başvurucularla irtibatlı bir avukatın arabuluculuk yapması hukuken mümkün değildir.
Mehmet Fatih Çıtlak, şüpheli olarak savcılık tarafından alınan ifadesinde şöyle demektedir:
“- Yusuf AYDIN'ın dolandırıcı olduğunun farkına vardığımdan dolayı Yusuf AYDIN'a hiçbir şey hissettirmeden telefonda Yusuf'a "Sen şu Hamit denen kişiyi tanıyordun, onunla size bir randevu versem önemli bazı şeyler konuşmak için gelir misiniz" dedim. Bunun üzerine Yusuf kabul ederek "Ben hemen bulurum, sen nasıl emredersen" gibi sözler bana söyledi. Bunun üzerine ben olayın bir dolandırıcılık boyutu olduğunu ve olaya şahit olması bakımından daha önceden tanıdığım ve Yusuf AYDIN'ı da tanıyan Zülkarneyn Başsavcıyı aradım. Durumu anlattım. İşin içinden çıkamadığımı söyleyerekten olaya yardımcı olmasını ve şahit olmasını Zülkarneyn Bey’den rica ettim. O da sağ olsun kabul etti. Ben Başaksehir Dilek Restoranda yanlış hatırlamıyorsam 2018 yılının sonu veya 2019 yılının başlangıçlarında konuşmak ve olayı çözmek amacı ile Mahmut ÇELİK, Zülkarneyn Bey, Yusuf AYDIN ve Hamit AVCI'yı çağırdım. Taraflar arasındaki sıkıntıyı çözmek ve de adımın karıştığı olayı da temizlemek amacıyla tarafları bir araya getirdim. Bu görüşmede taraflara ben "iki taraf da iyi biliyor ki bu işte benim hiç bir dahlim yoktur değil mi?" diye sordum. İki taraf da bana “sizin bir dahliniz yoktur.” dedikten sonra "burada bulunma amacımız bu arkadaşımızın mağduriyeti neymiş onu çözmek ve benim ismimin kesinlikle bu işlere karışmasına mâni olmaktır. Şimdi konuşun hak hukuk meselesini halledin. Sürece Başsavcımız Zülkarneyn Bey de şahittir." dedim. Taraflar bu durumu kabul ederek yaklaşık on beş dakika içerisinde Yusuf AYDIN ve Hamit AVCI Mahmut Çelik’e borçlarını ikrar ve kabul ettiler.”
Görüldüğü üzere M. F. Çıtlak’ın yaptığı hiç şüphesiz bir arabulucuktur. Ara bulma hususunda da oldukça başarılıdır, “yaklaşık on beş dakika içerisinde” de tüm o kavga gürültü bitmiş, senetler imzalanmış, "iki taraf da iyi biliyor ki bu işte benim hiçbir dahlim yoktur değil mi" noktasında “aynen hocam, senin bir dahlin yok!” demiş, öpüşüp, koklaşıp ve hatta yeniden birlikte iş yapacaklarını güle oynaya söyleyerek toplantıdan “sevindirik” olarak ayrılmışlardır.
İddia böyle…
M. Fatih Çıtlak’ın “önceden tanırım” dediği Büyükçekmece başsavcı vekili Zülkarneyn Kısık ki o dönem Bakırköy savcısıdır, Çıtlak’ın “dolandırıcı olduğunu anladım” dediği sanık Yusuf Aydın’ın eniştesidir. Anadolu’da bir söz vardır, “bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!” Dönemin Bakırköy savcısı Zülkarneyn Kısık ile “önceden tanışıyorum” diyor M. F. Çıtlak, Yusuf Aydın’ın tanıştırmasına lüzum yok, zaten tanıyorum anlamında. Tanışmaları ne kadar eski ve “derecesi” ne bilmiyoruz. “Yargının gülen yüzü” diye basında yer bulan Zülkarneyn Kısık, 14 Haziran 2012’de yayınlanan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Yaz Kararnamesi ile Zonguldak Ereğli başsavcılığından alınıp Bakırköy Başsavcı vekilliğine atandıydı; 14 Haziran 2012’den itibaren tanıştıklarını varsayabiliriz. 2018 Aralık HSK kararnamesiyle de oradan alınıp Büyükçekmece Başsavcı vekilliğine atandı ki görev icabı bunun tenzil-i rütbe olduğunu söylemek gerekiyor. M. F. Çıtlak’ın bahsettiği “arabuluculuk toplantısı” esnasında Bakırköy’de en üst düzey savcıydı, toplantıda da bulundu.
Bu toplantıyı, toplantıya katılanları ve olanları, daha önceki yazılarımızda “bir alem!” dediğimiz mağdur Mahmut Çelik şöyle anlatıyor:
“- Fatih Çıtlak hocaya "bunlar senin adamların, sen niye ben tanımıyorum dedin" diye sorduğunu ifade eden Çelik, şöyle devam etti: "Ben mağdur oldum dedim. Arkadaşlarımın hayvanlarını kestim. Bunu kimse ödemiyor dedim. Hoca bu sefer 'ben savcı beyi arayayım bir toplantı yapalım' dedi. Sıkıştırdım hocayı bende ses kaydı da var görüştüğümüze dair ses kaydı da mevcut. BDDK başkanıyla beraber fotoğraf bile çektirdik. O fotoğraflar da mevcut elimde. Bu para ödenmeyince toplantı yaptık. Fatih Çıtlak Hoca, Başsavcı Zülkani Bey İstanbul’da bilmediğim bir mekanda toplantı yaptık. Toplantı yaptığımızda bunlar 25 kadar silahlı adam getirdiler. Ben de savcıya bakın bunlar silahlı adam getirmişler, hem borçlular hem de silahlı adam getirmişler dedim. O da bana 'ben buradayım sana bir şey yapamazlar' dedi.
Mahmut Çelik’in bahsettiği “başsavcı Zülkani bey”, Zülkarneyn Kısık oluyor; “Fatih Çıtlak Hoca”nın onunla samimiyeti, tek telefonla toplantı ayarlaması da dikkatinize. Ve yine dikkatinize, “arabuluculuk toplantısı”nda 25 KADAR SİLAHLI ADAM mevcut ki, arabulucuğa yeni yorum ve usul desek yeridir. Bu silahlı adamlar hususundan sadece Mahmut Çelik bahsetse şüpheyle bakılabilir ama, başka mağdur ve yakınlarından bizzat duymam ayrı mesele, (M. Çelik’in borcunu ödeyememesi sebebiyle) kendisi de 105.000 lira dolandırılan Adana’da belediyeye kayıtlı resmi mezbaha işleticisi Emin Ekmekçi’nin talimat yoluyla alınan 8.2.2021 tarihli ifadesinde de geçiyor. Emin Ekmekçi “GİTTİĞİMDE 30 SİLAHLI KİŞİ VARDI” diyor.
Düşünün, “güle oynaya biten” ve ne gariptir ki dolandırılan ve dolandıranların “senin bu işte dahlin yok” dediği iddia edilen “arabuculuk toplantısı”nda, Bakırköy başsavcı vekili Zülkarneyn Kısık’ın gözü önünde 25-30 SİLAHLI İNSAN hazır bulunuyor, başsavcının tek yaptığı da “bir şey olmaz korkma, ben buradayım!” demesi!
Şüpheli olarak alınan ifadesinde “Fatih Çıtlak Hoca”nın, kendi ve vakfının adının karıştırıldığı dolandırıcılık hadisesinde “adımın karıştırılması sebebiyle şüphelilerden şikayetçiyim” DEMEMESİ de calib-i dikkatdir; başsavcının 25-30 silahlı adamı görüp ki iddiaya göre ellerinde tabanca dışında Kalaşnikoflar da var, hiçbir ihbarda bulunmaması da!
“Kasap Amca Dolandırıcılığı” isimli dizi yazımızın her bölümünde tekrarladığımız bir husus, kimin eli kimin cebinde zerre umurumuzda değil, elimizde bulunan birtakım evraklar ve yakında gelecek “ses kayıtları” üzerinden yürüyor, internete düşmüş bilgilerle de zenginleştirerek dosyanın ne olduğunu hem anlatmaya hem de öğrenmeye çalışıyoruz; tek derdimiz de, hukuk mukuk bir kenara, dosyaya sunulan bilirkişi raporuna binaen, açılmış iki dosyadaki mağdurların 17.000.000 lirasının bir an önce ödenmesini sağlamak. Başka bir derdimiz yok! Ve bu parayı, ister sanıklar, ister “Fatih Çıtlak Hoca”, ister “hocanın akrabaları” bir şekilde yerine koysun, hiç önemli değil. Çünkü, dosyayı birtakım bağlantılar kurarak öğrenmeye ve yazmaya başladığımız için, Mahmut Çetin’in “BUNLAR ANKARA’DA BÜYÜK BİR ÇETE!” vurgusuna hak verecek bilgi ve “tablolara” ulaşmaya başlıyoruz ki, rezalet!
Başsavcı (vekili) Zülkarneyn Kısık’ın, “arabuluculuk toplantısı” akabinde 2018 Aralık kararnamesiyle tenzil-i rütbe ile Büyükçekmece’ye sürülmesi çok ilginçtir mesela. Bu sürülme için müteveffa BURHAN KUZU’nun rüşvet alarak ilgilendiği iddia edilen NACİ ZİNDAŞTİ/ORHAN ÜNĞAN dosyasının gerekçe gösterilmesi (sanıklardan Yaşar Eti’nin uyuşturucu satmaktan upuzun sabıkası olduğunu ekleyelim), oradaki birtakım iddialar, kendisinin bu hususta HSK’ya yazdığı şikâyet veya “ispiyon/ihbar” dilekçesi vs. Tüm bunlar “iddia” olarak ortada dururken, 2020 KASIM’INDA ÖNCE BURHAN KUZU’NUN, HEMEN ARDINDAN DA ZÜLKARNEYN KISIK’IN “KORONAVİRÜS” SEBEBİYLE ÖLMESİ, ÇOK DAHA İLGİNÇ DETAYLARA sahip bir “dolandırıcılık dosyası” ile karşı karşıya olduğumuzu göstermiyor mu?
Milyon dolarlık paraların konuşulduğu uyuşturucu işinde devreye şu veya bu şekilde giren savcılar ve geçen sayıda bahsettiğimiz mesela Zindaşti/Ünğan çatışmasıyla kamuoyuna mâl olan İstanbul Grubu’na dahil “sayın cumhurbaşkanının avukatlarından” biri, sessiz kalmayıp çığlık atarak her yeri ayağa kaldıran “bir alem” Mahmut Çelik’e “senin iş küçük, hallederiz, ama çeki düzen vermek lazım” diyerek işe el atmış olabilirler mi? Bilmiyoruz. Evraklar ve bağlantılar ile ve belki de “kafa göz yara yara” KASAP AMCA DOLANDIRICILIĞI’nın üzerine gidiyoruz, Türkiye genelinde 200 milyon liralık “hayvan hırsızlığı/et dolandırıcılığı”nda, 17 milyon liranın peşindeyiz, İSTERSE KIYAMET KOPSUN, ADALET YERİNİ BULSUN diyoruz! Demeye devam edeceğiz!
Görüş: Sinami Orhan
Baran Dergisi 770.Sayı