19 Aralık 2000 tarihinde yirmi cezaevine aynı anda gerçekleştirilen, ikisi asker otuzu tutuklu 32 kişinin öldüğü, yüzlerce kişinin yaralandığı, yaklaşık 10.000 güvenlik görevlisinin katıldığı "Hayata Dönüş Operasyonu"nu duymayan yoktur herhalde. "Z-ero" kuşağı diye nitelendirilen nesne haricinde herkes biliyordur. Neyse.

Instagram’da veya Twitter’da "geyik muhabbeti" yapmaktan bıktılarsa, okusunlar diyelim.

22 sene geçmiş üzerinden. Bu kadar süre içerisinde bir şekilde bitmiştir diye düşünüyordum operasyon davalarını, meğer bitmemiş, halen 47. duruşma ile devam etmekteymiş. 

Bayrampaşa Cezaevi bölümüyle ilgili açılan, Bakırköy 13. ACM'de görülen davada, 37 er ve 2 astsubayın yanı sıra birleşen dosyalarla Ankara Jandarma Özel Harekât mensubu rütbeli askerler ile birlikte toplamda 194 kişi "görev sınırlarını aştıkları gerekçesiyle" yargılanmaya devam ediyormuş. 

Şimdi bakın, matematik yapalım biraz, "toplama işlemi". Erler 20 yaşında olsun, koyun üstüne 22 sene, 20+22=42 yaşlarına girdiler. JÖH elemanı rütbelileri, 30-40 yaş arası düşünsek, 22 koyalım, 52 veya 62 yaşlarındalar şu anda. Dava daha bitmemiş, "tanıklar" dinleniyor hâlâ ve hâlâ ve hâlâ, 2 sene koyalım üstüne, bunun istinaf ve Yargıtay’ı olacak, şayet "22 senedir sürdürülen dava"da -olmaz ya!- hiç usul ve esas yanılgısı olmasa, bu süreçleri de 5-6 sene diye hesaplayalım, kafadan sekiz (rakamla 8) sene var. Erler olacak 50, rütbeliler olacak 60-70 yaşında. Bir de bozulduğunu düşünelim, silbaştan en az 3-4 sene daha, 60 ila 70-80 yaşındaki sanıklar ceza almış olacaklar. O zaman da birileri çıkıp belki "demans hastaları içeride tutuluyor" diyerek yaygara koparacaklar! 
Yakılarak, zehirlenerek, boğularak ve şarapnel tesirli kurşunlarla katledilenler, dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün bizzat yalan bilgilerle hadiseyi yönlendirmeye çalıştığı mesela, unutturulacak, "hasta mahkûm" yaygarasıyla "cezasızlık" tatbikatı için yol açılmaya çalışılacak! Nasılsa ölenler "açlık grevi yapan komünist vatan düşmanı teröristler!"

Yargılama "hızlı" ve "adil" olarak yapılmaz, birtakım engellemeler ortaya çıkarılırsa, bu davanın bitişi sanıkların "yaş veya hastalık sebebiyle ölmeleri" ile düşecek gibi ayarlanmış sanki. 

Bakın mesela, "6 Aralık’ta ara celsede ifadesi alınan dönemin Jandarma Genel Komutanlığı Asayiş Daire Başkanı Ali Aydın, operasyondan sorumlu olanlara işaret etti. Her birimin ayrı komutanı olduğunu ifade eden Aydın, bir numaralı sorumlunun Bülent Ecevit, iki numaralının İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, üç numaralının Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ve dört numaralı sorumlunun ise dönemin Jandarma Genel Komutanı Aytaç Yalman olduğunu" söylemiş. 

9 Aralık 2021'de yapılan 45. celsede müdafii avukatı Güçlü Sevim, "Ali Aydın sürekli bir raporlamadan söz ediyor. Operasyona ilişkin adım adım rapor tuttuklarını ifade etmiş. Müdahale planını yazan kişi olduğunu söylemiş. Operasyonla ilgili hem talimat hem de görev almış. Ancak Aydın dosyada tanık olarak yer alıyor.

Anlatımlarından ötürü tanık değil, bu dosyanın sanığı olmasını talep ediyoruz. Bu bağlamda mahkemeden Aydın hakkında suç duyurusunda bulunmasını istiyoruz.

Ayrıca operasyonun o dönemin İçişleri Bakanlığı’nda kurulan ‘kriz merkezi’nden yöneltildiğini de ifade etmiş.” diyor. Ayrıca, "Bayrampaşa Cezaevi’ne yapılan operasyonla ilgili Jandarma Genel Komutanlığında bir maket üzerinden operasyonu yönettiklerini söylüyor. Ayrıca Mili İstihbarat Teşkilatı’ndan (MİT) operasyon ile ilgili birçok bilgi aldıklarını ifade etti. Öncelikle bu maketin dosyaya konulmasını istiyoruz. Ayrıca MİT bu operasyonda ne tür bilgiler vermiş, görevi ne? Bunun da anlaşılması için MİT’in dinlenmesi, ya da yazı yazılmasını talep ediyoruz. Dosyaya bakan heyet üst bürokratlarla ilgili taleplerimizin birçoğunu kabul etmişti. Biz de bu operasyonda imzası olan dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan ve dönemin Cezaevi Tevkif Evleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun’un tanık olarak dinlenmesini istiyoruz.” diye talepte bulunuyor. 

Savcı, taleplerin bir kısmını reddini, bir kısmının kabulünü istiyor ve mahkeme bunu kabul ediyor, dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan ile CTE Genel Müdürü Ali Suat Ertosun'un tanık olarak dinlenmesine, bunun için müzekkere yazılmasına karar veriyor, duruşma günü olarak da 19 Nisan 2022 ilan ediliyor. 

Bu arada, 2007 yılından beri "tanık" olarak dinlenilmesi istenen, "Hayata Dönüş Operasyonu" esnasında Bayrampaşa Cezaevi’nde Yüzbaşı rütbesiyle Koruma Bölük Komutanı olarak görev yapan Zeki Bingöl'ün adresinin bulunması ve tanık olarak çağrılması da kabul ediliyor. Dikkat edin yalnız, Yüzbaşı Zeki Bingöl hadiseden sonra "Bayrampaşa Gerçeği" diye bir kitap yazmıştı, zaten orada yazdıkları sebebiyle müdafi avukatları tanık olarak dinlenilmesini istemişti, hoş, kendi "koruması" altında olan cezaevi davasında dinlenmeyecek de nerede dinlenecek, "Bayrampaşa operasyonunun kararının MGK’da alındığını... operasyonun ayrıntıları ve uygulama yöntemlerini tartışmak üzere yaklaşık 2,5 ay boyunca, her hafta en az bir kez toplantı yapıldığını... operasyonla ilgili olarak tutulan dosyalarda, kimlerin ne görev yaptığının en ince ayrıntısına kadar yer aldığını..." vs. söylemiş biri Bingöl ve daha yeni dinlenecek! 

19 Nisan 2022'deki 46. duruşma çok daha ilginç.

Mahkemenin Saadettin Tantan'ın dinlenmesi için yazdığı müzekkereye içişleri bakanlığının "Tantan’a ait güncel adres bulunamadı" diye cevap verdiği ortaya çıkıyor. Koskoca eski içişleri bakanı, parti başkanı, TV’lerde boy gösteren Tantan'a ulaşılamamış! Mahkeme "bulunmasına(!)" kararı veriyor.

Aslında mahkeme heyeti Tantan'ın küstahlığına kızmış gibi. Niye?

Tantan’ın avukatı, “müvekkilinin söyleyecekleri devlet sırrı niteliğinde olduğundan CMK’nın 47/2. maddesi uyarınca ayrıca açılacak bir celsede dinlenmesi” yönünde talepte bulunmuş çünkü. Oysa avukatların alınmadığı 6 Aralık

2021'deki ara duruşmada dinlenen, operasyondan sorumlu Jandarma Genel Komutanlığı Asayiş Daire Başkanı olan Ali Aydın, "Operasyonun 14 Aralık 2000 tarihli ana harekât planında dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan’ın imzası var." demişti. Yani Tantan'ın avukatların önünde mahkeme tarafından dinlenmesi zaruri olmuştu; tanıklıktan sanıklığa doğru giden bir süreç kısaca. Buna rağmen, Süleyman Soylu'nun idaresindeki içişleri bakanlığının "güncel adresi yok" deme komikliği, avukatının da "devlet sırrı şeyler konuşulacak, gizli celse yapılsın" talebi, mahkeme heyetini kızdırdı diye düşünmek gerekiyor. 22 senelik dava üstelik bu! Gelecek celse SEGBİS ile dinlenme kararı alınıyor. 

Dönemin CTE Müdürü Ertosun'a gelince. "F Tipi cezaevleri"ni övüyor. Operasyonu savunuyor, "operasyonel yetkim yok" diyor:

"- Operasyonu yapan İçişleri Bakanlığıdır, Jandarma Genel Komutanlığıdır. Bu konu MGK’da görüşüldü. Bakanlıklar ayrı toplantılar yaptı. O zaman Adalet Bakanlığı’nda, İçişleri Bakanlığında toplantılar yapıldı. Sağlık Bakanlığı temsilcileri katıldı. İçişleri Bakanlığı ve Jandarma yaptı operasyonu. Dikkat ederseniz PKK geri çekildi o dönemde ama bunlar direndi. Operasyon sonrasında ben kriz merkezinde bulundum. Gelen raporları aldım. Kriz merkezinde başka kimler vardı hatırlamıyorum. Operasyondan uzun bir süre önce yapılan MGK’da operasyon tavsiyesi verildi. Savcıların arama yapamıyoruz başvuruları MGK’dan sonra geldi."
Dikkat ederseniz Ertosun kararın MGK'da alındığını söylüyor; oysa mahkeme avukatların talebi üstüne MGK Genel Sekreteri daha önceden de yazı yazmıştı, MGK da "Külliyen iftira, hiç görüşmedik, konuşmadık!" demişti. Ertosun da, benim sorumluluğumda bulunan cezaevleri için operasyon toplantıları yapıldı, şunlar bunlar katıldı, ben de katıldım ama operasyonda elimle silahla katılmadığım için masumum diyor. 

15 Eylül 2022'de yapılan 47. duruşmaya gelelim.

Nisan ayından Eylül ayına gelinmiş, Tantan için "tanık olarak SEGBİS ile dinlenme kararı" çıkarılmış ama gelin görün ki, Tantan oyalamaya halen devam etmiş. Avukatı "Tantan'ın özel koruma altında bulunması sebebiyle güvenlik tedbirleri çerçevesinde tanıklık yapması ve ifadesinin SEGBİS vasıtasıyla bildirdiği adreste alınmasını" talep eden dilekçe vermeye kalkıyor. Anadolu Ajansı'nın haberinden aktarıyorum:

"-Mahkeme başkanı, Milli Güvenlik Kuruluna yazılan yazıda, kurulca alınmış herhangi bir tavsiye kararının bulunmadığı ve operasyon ile ilgili tutulmuş herhangi bir rapor bulunmadığına dair cevap verildiğini belirtti. Bir kısım katılanların avukatı da dönemin Bayrampaşa Cezaevi Jandarma Bölük Komutanı Zeki Bingöl'ün tanık olarak dinlenmesini, Tantan'ın huzurda dinlenmesini ve avukatının talebinin reddini istedi.

Mahkeme heyeti, Zeki Bingöl'ün beyanı alınmak üzere hazır edilmesini, tanık Sadettin Tantan'ın bildirdiği adresten SEGBİS vasıtasıyla bağlantı kurularak beyanının alınmasını ve Hayata Dönüş operasyonları ile ilgili genel bir kurul kararı veya tavsiye kararı alınıp alınmadığının sorulmasına karar verdi."

Size sadece 6 Aralık 2021 ile 15 Eylül 2022 arasında gerçekleşen üç celsenin dökümünü verdim. Neredeyse bir senedir dinlenmesi gereken tanıklar dinlenememiş, devamlı "dinlenilmesine" kararı çıkarılmış, MGK oyalayıp durmuş. 

22 sene! 

Çok açık bir dava bu. Birileri ceza alacak, bu kesin; veya değil? Ama kimler alacak, mesele bu; davanın özü bu. Mahkeme sadece operasyonu gerçekleştiren ("sahada" yer alan) er ve bazı rütbeli askerlere ceza verecek gibi. Peki bu operasyonu planlayan, emredenler? Mehmet Ağar gibi "devlet sırrı" lagalugasının arkasına saklanan Saadettin Tantan? Sorumluluğunda bulunan yerde operasyon yapılan Adalet Bakanı H. S. Türk ve CTE Müdürü Ertosun? Şimdi ölü olan Jandarma komutanı "ışık"lar içinde yatasıca -ayrıca piyanist- Aytaç Yalman? "Kılıcınız keskin olsun" dediği söylenen şimdi ölü Bülent Ecevit? 

Bunların hepsini göreceğiz. Bakalım Bakırköy 13. ACM heyeti "bağımsız yargı" olarak nasıl karar verecek!

Bakırköy 13. ACM deyince, ismi aslında askeri planda "Tufan Operasyonu", kamuya bildirileni ise "Hayata Dönüş Operasyonu" olan bu davaya bakan mahkeme, bu operasyondan önce ve onun "deneyi" olarak Metris Cezaevi'ndeki Salih Mirzabeyoğlu ve İbda bağlılarına yapılan, basına yansıyan ismiyle "Noel Baba Operasyonu" olan 25 Ocak 2000 tarihli askeri harekata da bakmıştı. 

Elbette bu kadar "gürültü" çıkmamıştı bizzat benim de yargılandığım bu davada; hatta oldukça sessizdi. Sencer Kartal gönüldaşımız şehit edilmiş onlarca gönüldaş da yaralanmıştı. Mirzabeyoğlu, kafası çürükler ve yaralarla dolu, üzeri kirli, kanlı ve çamurlu elbiseleriyle ayakta duramaz halde hemen Sedat Karagül'ün, DGM'nin önüne getirilmiş ve "DEVLETİN NAMUSU KURTARILMIŞTI!" 

Temyizi dahil (mahkeme süreci çok daha kısa) 12 sene süren dava 2012'de kesinleşmiş, 28 Şubat 2012'de, Ak Parti genel başkanı ve başbakan Erdoğan grup toplantısında "28 Şubat'tan da hesap soracağız!" diye nutuk atarken evimde tutuklanarak Silivri'ye tıkılmıştım diğer "sanık" gönüldaşlarla. Ergenekon davasında verilen bir ifade akabinde Bakırköy 13. ACM'ye "yeniden yargılanma" için başvurmuştum ve talebin kabulüyle de tahliyeler gerçekleşmiş, süreç tekrar başlamıştı. 25 Ocak dosyasında, askeri harekata katılan asker ve subaylar ile cezaevi personelinin ifadelerinden başka hiçbir şey yoktu, güya biz isyan etmiştik ve onlar da müdahale etmişti. Dosyada tek bir kamera görüntüsü dahi yoktu.

Ergenekon'da verilen ifadede "Mirzabeyoğlu'nu öldürme ve isyan çıkartma"dan bahsediliyordu. Bunu öne sürerek yeniden yargılamaya başvurmuştuk. Yeniden yargılama esnasında hem biz hem avukatlar hem de mahkeme heyeti, defalarca adalet ve savunma bakanlıkları ile genel kurmay başkanlığı ve jandarma komutanlığına "eldeki operasyon kamera görüntülerini gönderin" yazıları yazmasına ve o ifadeyi veren şahıs da mahkeme tarafından dinlenmesine, aynı ifadeleri tekrarlamasına rağmen, hiç birinden olumlu yanıt gelmedi, dosya açıldığı gibi kapatıldı, eski ceza tekrar verildi, tüm katılanların gözü önünde de mahkeme heyeti başkanı, "ne yapayım Sinami, görüyorsun, göndermiyorlar, biraz da Ankara uğraşsın!" dedi. Temyize giden dosya, tam da Ergenekon davasında cezaların açıklanmasının akabinde "onaylandı!" Boşuna tivitır hesabımdan "bu devletin bana 10.000.000 lira/dolar/euro borcu var demiyorum!" 

Sözün kısası.

İş üstünde yakalanan "devlet görevlileri", devlet içindeki uzantıları eliyle, yaptıkları alçaklıkların ve vahşetin hesabını vermemek için "peygamber ocağı"nın da, "10.000 senelik devlet"in de alçak ve vahşi görünmesine sebep oluyorlar. 

Hadi onlar öyle, ya buna göz yumanlar? Hulusi Akar, Süleyman Soylu, Bekir Bozdağ ve Erdoğan?

Alakalı haberlerin linkleri: 

http://mezopotamyaajansi35.com/tum-haberler/content/view/155056
https://www.evrensel.net/haber/449600/emekli-asker-hayata-donus-operasyonunun-sorumlularini-acikladi
https://www.agos.com.tr/tr/yazi/109/yuzbasi-zeki-bingol-ilk-defa-gordugum-bir-bomba-kullanildi
https://www.agos.com.tr/tr/yazi/109/yuzbasi-zeki-bingol-ilk-defa-gordugum-bir-bomba-kullanildi
https://bianet.org/bianet/insan-haklari/260703-ertosun-operasyon-degil-yeniden-yapilanmaydi-reform-du
https://bianet.org/bianet/insan-haklari/254355-hayata-donus-un-tek-plani-var-sadettin-tantan-imzali
https://www.barandergisi.net/buyuk-dogu-ibda/mirzabeyoglu-mahkum-edildi-cezanin-asil-muhatabi-kim-sinami-orhan-h5202.html
https://www.barandergisi.net/hukuk/yargitay-hangi-cetenin-elinde-mirzabeyoglunu-mahkm-edenler-hangi-ceteden-ibrahim-hacevic-h5263.html

Görüş: Sinami Orhan