Beni gör.

Mesela gözlüğüme bak. Sonra şu plajın güzelliğine bak.

Ayaklarımı gör.

Eşim, dostum, sevgilim artık yanımdaki her kimse onu da gör.

Bak gördün mü acıktık şimdi, şu yediğimizi de gör. Hem zaten diyetteyiz, fark ettin mi? Senenin dokuz ayı maymun iştahıyla yedik, birkaç aydır detoks yapıyoruz, görmemiş olamazsın!

Görmedin mi?

Öyleyse şu salatama bak! Gözlüklerim takılıyken görmemiş olabilirsin, şimdi de masadaki kokteylimle yan yana dururken gör.

Oğlumu gör. Kızım da var. Havuzdalar, görüyorsun ya…

Biraz da okuduğum şu kitabı gör.

Mayomu gör, bana bunu çok görme.

Denizi zaten görmüştün, otel odasına çıktığımda oradan da görsen fena olmaz hani!

Otelin barına indim, sen beni bir de burada gör! Baristanın yaptığı şu kahvenin güzelliğini gör. Ben içtim, sen içmesen de olur. Birazdan Lynchburg limonata içeceğim; şu viskiyle limonun birleşimindeki ahengi gör.  Bak bunlar benim için ha.

Tatil bitti, aynı kadro eve doğru gideceğiz şimdi. Sen hiç böyle yol görmemişsindir, şu yolun güzelliğine bak, denizi öpüyor neredeyse…

Arabamızın içi nasıl? Kıskan yahut kıskanma, görmek zorundasın. Eve geldik, otel odamızı görmüştün; evimizi görmezsen nasıl olur? Yedik içtik eğlendik, gördün değil mi? Cakamızdan geçilmiyor, bahçedeyiz şimdi. Eh tatil de bittiğine göre diyeti bozabiliriz, hazır Kurban bayramına da denk gelmişken, nimetlendiğimiz etlerden nasiplenelim değil mi?

Şimdi de şu barbekünün güzelliğini gör. Mangal değil ayı, barbekü barbekü. Bak da gözün gönlün açılsın.

İki gün sonra iş başı yapacağım, haberin yoktu ama artık var! Eşimin ayaklarını görmüştün, olsun yarın film seyrederken yine göreceksin. Zarif ayaktır! Balzak’ın bir hikâyesinin ana mevzuu sanat eseri bir ayaktır, sen bunu da bilmezsin. Artık biliyorsun, ismini söylemediğim hikâyeyi bulup okumana gerek yok.

İşte seyrettiğim şu filmin güzelliğini gör. Daha neler göreceksin, sabret ve bekle.

Görüş: Oğuz Can Şahin