Bir garip tartışma başladı.

Mehmet Ali Birand'ın 32. Gün programına -o dönem- katılan Meral Akşener'in, program reklam arasına girdiğinde Birand ile yaptığı sohbette söylediği sözler üzerinde yürüyor tartışma. Çiğliği daha üzerinde olan (yani siyaseti tam olarak "profosyonel" tarzda yapamadığını kastediyorum) “Safinaz” (*) Akşener, o tuhaf mimik ve “tebessümü” ile "o soruyu sormadılar" diyerek, "REFAH ANA'YI BEN YIKTIM" diyor kayıtta.

Tartışma da burada: Kastedilenin aslında “REFAHYOL” Hükümeti olduğu, Akşener'in konuşmayı becerememesi sebebiyle “REFAH ANA” dediği, Akşener ekibinin ise böyle bir koalisyon hükümeti kurulmadığı için "refahyol" lafının ortaya atılmasının pis siyaset olduğu vs.

Doğru.

“REFAH ANA” diye bir koalisyon hükümeti kurulmadı.

"Yaşı 30'un altında olan" ve belki de "40'ın" altında olan arkadaşlar için bu meseleler garip gelecektir. Hele koalisyon hükümetleri isimleri! “RefahYol, RefahAna” ne ki, “AnaYol, AnaSolDe” ve hatta "AnaSolMeeee!" vardı bu ülkede ve bu "AnaSolMeee" de bayrağı Kemal Derviş'e teslim edecek rezillikler yapmıştı.

Bu mevzunun ne ve nasıl olduğunu anlayabilmek için, birebir yaşayanlar ve yaşanmışlıklar dinlenebilir, mesela ben de size bir şeyler anlatabilirim ama "taraf" olduğum için kabul edilmeyebilir, o halde "okuyucu"ya düşen hafif bir "internet araştırması" yapması (aşağıda verdiğim ve olayları "kabaca" ve kronolojik olarak nakleden linklere bakabilirsiniz) veya kütüphaneye gidip dönemin (1994-1995 ve 1996-2001) gazete koleksiyonlarının okuması en makulüdür.

Bu koalisyonlar dönemi, Ak Parti'nin "Cumhurbaşkanlığı Sistemi" için söylediği "koalisyonlardan kurtulacağız" lafındaki "koalisyonlar"dır.

Ak Parti'nin bu vurgusu bir yana, “ESAS”ta 1990-1999 arası bu kadar çok seçim ve yeterli sayıya ulaşılamadığından kurulan (veya kurulamayan) ve yıkılan koalisyonlar, "niye yeterli sayı çıkmadı?" ve 1991'deki seçimlerde RP-MÇP-IDP ittifakının "kelle sayımızı belirlemek için istatiksel kıymet" olacağı ifadesiyle İBDA tarafından desteklenmesi akılda tutularak, "niye Refah/BBP yeterli sayılara ulaşmalarına rağmen engellendi?" sorularını da gündeme getiren bir dönemdir.

Lafın kısası: 80'nine ulaşmış ve vahşetiyle ortaya çıkmış REJİMİN yerle bir edilmesi ('demokratik' olarak!) 1990-2000 arasında mümkünken, bu sebeple de oy verilenlerin buna birtakım siyasi hesaplarla girişmemesi, başka yönlere savrulmaları ile gerçekleşmemiş, bu esnada da "gelen tehlike" görüldüğü için "28 Şubat" gibi “agresif" işlere girenler ile daha "light" olanlar ortaya çıkmış, "siyaset arenası" da "çeşitlenmiş", koskoca bir devrim kaçırılmıştır. Koalisyonlar da işte bu "kaçırma yöntemi" olmuştur.

[İbdacılara not: "20 Yıl Beraber!" Ve bunu Kusto Lügatı içerisinde devamlı vurgulanan "Dü" kelimesi ile beraber ele almak: O "20", yine geldi zannımca! Kaçırmayız inşaallah!]

***

Dönelim Meral Akşener'in videosuna, "Refah Ana koalisyonu" lafına.

"Refah Ana koalisyonu" bu ülkede kurulmadı evet, çünkü kurulmasına izin verilmedi; ama böyle bir koalisyon çalışması olmuştu. Süreci anlamak için önce 52 ve 53. hükümetleri hatta 49. hükümeti hatırlamak gerekiyor:

"- 1991 genel seçimlerinden sonra işbaşına gelen Doğru Yol Partisi-Sosyal Demokrat Halkçı Parti koalisyon hükûmeti, Haziran 1993’ten itibaren Tansu Çiller’in liderliğinde, Şubat 1995’ten itibaren de DYP-Cumhuriyet Halk Partisi koalisyonu olarak yoluna devam etti.

9 Eylül 1995’te yapılan kurultayda Deniz Baykal CHP genel başkanlığına seçildi. Baykal göreve gelir gelmez koalisyon ortağı DYP’nin lideri ve Başbakan Tansu Çiller’den İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir'in İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı CHP'li Algan Hacaloğlu ile ilgili sözleri nedeniyle görevden alınmasını istedi. Bu isteği reddeden Çiller hükûmeti bozarak, 20 Eylül’de hükûmetin istifasını Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e verdi. 5 Ekim 1995'te Tansu Çiller başkanlığında kurulan DYP azınlık hükûmeti 15 Ekim’de TBMM'de yapılan oylamada güvenoyu alamadı.

Başarısız güven oylamasından sonra, 16 Ekim'de bir araya gelen Çiller ve Baykal erken seçime gidilmesi koşuluyla DYP-CHP hükûmetinin kurulması konusunda anlaşmaya vardı."

"40/30 yaşından küçük arkadaşlar" aslında o günlerin "ne eğlenceli aman ne eğlenceli!" olduğunu daha iyi anlasın diye, yukarıda bahsedilen 1991 genel seçimlerini de öğrenmeli.

1991 seçimleri de kabaca şöyle:

1989'da Tonton Özal'ın başbakanlığı bırakıp "dokunulmazlık" için cumhurbaşkanı seçilmesiyle ANAP içinde parti başkanlığı kavgaları başladı. Adı “hal müdürü, kabzımal”a çıkarılan Yıldırım Akbulut’a karşı kampanyalar oluşturuldu. Parti kongresinde de (adaylık için ismi de geçen ama puro/viski/papatya sevdalısı olduğundan hemen geri çekilen) “laik hacı Semranım” destekli Mesut Yılmaz parti başkanı seçildi; başbakanlık da Aktuna’dan Yılmaz’a geçti. Fakat başlayan ve büyüyeceği aşikar olan ekonomik krizin "kemer sıkma politikasını" gerektirdiği, seçimlerin normalde 1992'de olması gerekirken, kemeri sıkacak olanların bu politikadan pek memnun kalmayacağı düşünüldüğünden, önce seçim yapılmalı kararı alındı (Özal-Yılmaz-Pakdemirli triosu); sonrasında da 20 Ekim 1991'de seçim yapıldı. DYP birinci parti oldu, ANAP ikinci, SHP de üçüncü parti.

49. Hükümet olarak başlayan DYP-SHP ve sonrasında DYP-CHP, Demirel-Çiller/Karayalçın-Baykal kontrolündeki koalisyon hükümeti, 50, 51 ve 52. hükümetlerle sürdü; SHP'nin CHP ile birleşmesi, genel başkanlığa da Deniz Baykal'ın gelmesiyle işler biraz karıştı. Ekonomi ve siyaset karıştı ve daha da karışacak gibi gözüküyordu. Baykal da "sol rüzgâra" güvenip, parti başkanlığına seçildiğinde "ya üç ay sonra erken seçime gideriz veya seninle koalisyon yapmam" restini çekti Çiller'e. Önce reddedildi ama sonradan kabul edildi ve 52. hükümet kuruldu, 24 Aralık 1995'de yapılan seçimler istenildiği gibi netice vermedi elbette Baykal ve Çiller için.

"- 12 siyasi partinin katıldığı seçimlerde Büyük Birlik Partisi adayları, ANAP listelerinden (7 BBP'li milletvekili seçildi), Sosyalist İktidar Partisi ve Birleşik Sosyalist Parti ise HADEP listelerinden seçime girdiler. 79 ildeki 83 seçim çevresinde düzenlenen 1995 milletvekilliği seçimiyle birlikte 4 ilçe ve 41 beldede yerel idareler ara seçimi yapıldı. Seçimlerden birinci parti olarak Refah Partisi çıktı, oyların yüzde 21,4’ünü alan RP 158 milletvekili kazandı. Anavatan Partisi 132, Doğru Yol Partisi 135, Demokratik Sol Parti 76, Cumhuriyet Halk Partisi de 49 milletvekilliğine sahip oldular. Kurulduğundan itibaren medyadan büyük destek gören Yeni Demokrasi Hareketi (YDH) bu ilgiye rağmen katıldığı 1995 genel seçimlerinde büyük bir hezimete uğradı, aldığı 133,889 oyla, %0,48'lik oy oranında kaldı."

Görüldüğü gibi Refah Partisi seçimleri birinci sırada bitirdi. Cumhurbaşkanı Demirel de hükümet kurma görevini N. Erbakan'a verdi.

Bu noktada şunu hatırlatmakta fayda vardır. Seçimler öncesinde Mesut Yılmaz kendisine sorulan Refah Partisi ile bir ortaklık yapıp yapmayacağına dair soruya “laiklik, çağdaşlık, gericilik” vs. mevzularını papağan gibi tekrarlayarak “hayır” cevabını verirken, araya “İBDA-C üyelerinin RP’ndeki etkisinden” bahsetmeyi de sokuşturuvermişti.

Keza, seçimlere ANAP listesinden giren ve kazanan (partisinin tüzüğünü İbda bağlılarının yazdığı) Muhsin Yazıcıoğlu da seçimlerin olacağı anlaşıldıktan kısa bir süre önce basın toplantısı tertipleyip, “(İBDA selamı işaretini yapıp) bu işareti yapanlarla hiçbir alakamız yoktur” demiştir.

***

Evet, gelelim seçim sonrasına.

Erbakan ilk önce ANAP ile koalisyon görüşmesi için Mesut Yılmaz ile görüştü. Tekrar görüşme planı yapıldı ama bir netice alınmadı. Erbakan hükümet kurmak için kapı kapı dolaşmaya başlayacakken, arka planda başka işler dönmeye başladı, Demirel hükümet kurma görevini Erbakan'dan aldı ve ikinci büyük parti olan ANAP'a verdi, ardından da hemen “ANAYOL” koalisyonu kuruldu.

İşte Meral Akşener'in bahsettiği mevzu tam burası. “ANAYOL”dan önce Erbakan'ın M. Yılmaz ile yaptığı görüşmelere "takoz" koymuş ve “REFAH-ANA” koalisyonunu kurdurmamış. Kastettiği, bu.

Bakın CHP şefi Deniz Baykal, 54. hükümet olan “REFAHYOL” hükümeti programı mecliste okunurken Akşener'in bahsettiği meseleyi daha geniş açıdan ele alarak hem doğruluyor hem de (kendisi de dahil) "siyasi iki yüzlülüğü" nasıl anlatıyor (**) 6 Temmuz 1996'da:

"- Önce ANAP’la başlayalım: Refah Partisiyle hükümet kurmayacağını ilan ederek seçime girmiştir; bunu söylemiştir. Laikliğin güvencesi olarak kendisini halka sunmuştur ve bu anlayışla oy almıştır, destek almıştır. Refahla hükümet kurmayacağını, Demokratik Sol Partiyle hükümet kuracağını söylemiş; ama, seçimlerden hemen sonra, Refah Partisiyle hükümet kurma çalışmalarına oturmuştur.

Böylece, Refah Partisiyle hükümet kurmanın olağanlaşması, doğallaşması konusunda çok önemli bir katkı yapmıştır; bu süreci bizzat başlatmıştır ve aldığı oylara ters düşerek, siyasetteki, ilke, tutarlılık, kararlılık konusundaki temel anlayışı zaafa uğratmıştır. (CHP sıralarından alkışlar) Türkiye’nin temel sorunlarını iktidara gelerek çözme konusunda -muhalefeti boyunca- büyük iddialar sergilemiştir. Bu konuda ciddî çalışmalar yapmıştır, kadrolar hazırlamıştır ve kamuoyuna “iktidara gelirlerse, bunlar, Türkiye’nin sorunlarını yeni bir anlayışla çözeceklerdir” dedirtmiştir; yeniden yapılanma projelerini ortaya atmıştır, kadrolarını ilan etmiştir. Her alanda büyük iddialar sergilemiştir; ama, iktidara geldikten sonra, Türkiye’nin sorunlarını çözmeye dönük ciddî bir arayış, kesinlikle kendisini göstermemiştir; tamamen içe dönük bir kavga, iktidar döneminin tümünü etkisi altına almıştır ve var olduğu iddia edilen projelerin hiçbirisi ortaya çıkmamıştır. Yolsuzluklarla ilgili olarak, TEDAŞ konusunda destek vermiş ve yolsuzluklarla ilgili bir komisyonun kurulmasını sağlamıştır; ama, o yolsuzlukların atfedildiği Sayın Enerji Bakanını, yolsuzlukla suçladıktan kısa bir süre sonra, safları içine almakta hiçbir sakınca görmemiştir. (CHP sıralarından alkışlar)

Bugün de, Refah Partisiyle hükümet konusundaki tavrı “DYP ile değil, bizimle kurunuz” tavrıdır. Açıktan, DYP ile Refah Partisinin hükümet kurma çalışmasını sona erdirmesi halinde, ANAP’ın Refah Partisiyle hükümet kurma konusunu ele almaya hazır olduğunu da ifade etmektedir. Böylece, tartışmanın, ilkeyle, temel politika anlayışıyla, Türkiye yönetimine getirilecek yeni yaklaşımlarla ilgisi olmadığı, iktidar ortağının o mu yoksa öbürü mü olacağı noktasında toplandığı ortaya çıkmıştır. Evet, Anavatan ile ilgili olarak benim gördüğüm, bizi bu vardığımız noktaya getiren ve siyasete olan saygıyı, ilkenin, tutarlılığın öneminin ortadan kalkmasını gerçekleştiren sürecin başlıca temel noktaları bunlardır.

Doğru Yol Partisiyle ilgili olarak: Çok açık bir biçimde, Doğru Yol da, Refah Partisiyle hükümet kurmayacağını ilan ederek seçime girmiştir; laiklik platformu, Refah’a karşı güvence olma iddiası siyasetinin temeli olmuştur, o nedenle oyları almıştır; ama, o oyları aldıktan sonra, bugün, önümüze, Refah Partisiyle birlikte bir hükümet oluşturarak gelmiştir. Bunun çok temel bir nokta olduğuna inanıyorum ve siyasete olan güvenilirliği, halkın siyaset adamlarına ve giderek belki Parlamentoya yansıyabilecek olumsuz davranışının altında bunların yattığını düşünüyorum. Yine, yolsuzluklar konusunda, ne yazık ki, Doğru Yol Partisi, güven verici, kendine güvenen, açık bir tavır takınmaya cesaret edememiştir. Bu, bugün Türkiye’nin içine girdiği bu çıkmazın altında yatan temel nedeni oluşturmuştur. Örtülü ödenek iddiaları aydınlığa kavuşturulamamıştır. Diğer konularda burada açılmış olan soruşturma komisyonlarının üzerine cesaretle gidip, Yüce Divanda yargılanmayı talep etmesi beklenen bir siyasetçi davranışını, ne yazık ki, Doğru Yol Partisi sergileyememiştir."

Baykal'ın yaptığı eleştiriler, DYP-CHP koalisyonunun aldığı erken seçim kararı sonrasında ortaya çıkan meclis çoğunluğunda Erbakan'ın hükümet kurma görüşmelerinin menfi neticelenmesiyle kurulan ANAYOL hükümetine dairdir.

Hem Yılmaz'ı hem de Çiller'i, “Refah ile korkutup oy aldılar sonra da onunla koalisyon yapmaya çalıştılar" diye eleştirmektedir. İşte Akşener, “REFAH-ANA koalisyonunu kurdurmadım” derken bundan bahsediyor; Baykal’ın ilkesizlik ve yolsuzluk ile suçladığı ANAYOL için çalıştığını söylüyor esasta.

Dikkat ederseniz videoda, "bu bakanlık sonradan çıktı, ben kadın kollarından yürüyecektim" gibi bir şey söylüyor zaten. "MHP Kocaeli il başkanı olan ağabeyi vesilesi ile lise ve üniversite hayatı sürecinde ülkücü mücadelede yer alan Meral Akşener, 1994 yerel seçimlerinde Doğru Yol Partisi'nden Kocaeli Büyükşehir Belediye başkan adayı oldu. İlk kez 1995 Türkiye Genel Seçimlerinde DYP Kocaeli milletvekili olarak Meclis’e giren Meral Akşener, (DYP) Kadın Kolları Başkanlığı görevi üstlendi. 3 Kasım 1996 tarihinde Susurluk kazası sonrası İçişleri Bakanlığı görevinden istifa eden Mehmet Ağar'ın yerine gelerek, Türkiye tarihindeki ilk kadın İçişleri Bakanı olan Meral Akşener, 1999 Türkiye genel seçimlerinde DYP İstanbul milletvekili olarak tekrar meclise girdi." Kronolojiye uygun yani söylediği.

Zannımca Akşener’in Erbakan ile Yılmaz arasındaki hükümet görüşmelerini kastederek “Refah Ana’yı kurdurmadım” dediği iyice anlaşılmıştır. Akşener’in “RefahYol” koalisyonu ile bir sorunu yoktu.

Asıl sorun, gittikçe oy kaybına uğrayan ANAP’ın RP ile yapacağı koalisyon hükümetinde, DYP ve bilhassa Çiller ve Mehmet Ağar hakkında çıkan “yolsuzluk” ve “faili meçhuller” dosyalarını gündeme getirerek “puanını arttırmaya” çalışması bir yana, bir müddet sonra ortaya çıkacak olan “Çiller Suç Örgütü” veya daha bilinen ismiyle “2. Mit Raporu”ndaki bilgilerin soruşturulmasıyla DYP’nin ağır darbe alacağını görmesi olsa gerek. Bunun için de “REFAH ANA” koalisyonu asla kurulmamalıydı. Kurulmadı, Yılmaz ve Çillerli “ANAYOL” koalisyonu kuruldu; Akşener gayesine erdi!

Bakınız bir araştırmacı (***) o günleri, iktibaslarla süslediği makalesinde nasıl çizmiş:

“- 1996 yılı içerisinde 4 ay varlık gösteren ANAP ile DYP arasındaki koalisyon Mesut Yılmaz başkanlığında kurulmuştur. Kurulan kabinede ANAP’tan 17, DYP’den 16 bakan görev almış ve hükümet 3 ay süreyle ayakta kalabilmiştir. Kurulan bu koalisyonda çatışmanın azaltılması ve uyumun gerçekleştirilmesi beklenirken, Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller arasındaki çekişmelerin artmasıyla gerginlik tırmanmaya başlamıştır. Bu gerginliğin sebeplerinden biri, Çiller’in örtülü ödenekten 500 milyar harcaması ve TEDAŞ ihalesi kapsamında yolsuzluğun, RP tarafından gündeme getirilmesidir. Mecliste RP ve DSP bu skandalların üstüne giderken, Başbakan Mesut Yılmaz’ın Çiller’i korumamasının dikkat çekici olduğu söylenebilir. Hatta ANAP milletvekilleri de bu yolsuzluk soruşturmalarının açılması için mecliste oy kullanmışlardır. Daha sonra RP, ANAP ve DYP’nin kurduğu koalisyonun güvenoyunda salt çoğunluğu sağlamadıkları için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur. RP, kendi önünün kesilerek DYP ve ANAP’ın koalisyon kurmasına karşılık, yolsuzluk iddialarını ve güvenoyu krizini gündeme getirdiği söylenebilir. Daha sonra Anayasa Mahkemesi tarafından güvenoyunun iptal edilmesi ANAP-DYP arasındaki koalisyonu sonlandırmıştır. Daha sonra Çiller, Erbakan ile yakınlaşma göstermiş, Erbakan da koalisyon ortağı olmak için Çiller’in yolsuzluk davasının üstünü kapatmıştır. Daha sonra Çiller ise Erbakan’ın malvarlığı ile ilgili iddialarının üstünü kamuoyunda kapatmıştır. Merkez sağ olan iki parti arasındaki uyumsuzluğun gözle görülür olduğu söylenebilir. Refah Partisi’ne karşı uzak duran DYP genel başkanı Tansu Çiller’in Türkiye’de laik kadın imajı vermesi, kendini aklamak için RP ile bir “zaruri evlilik” yapacağını göstermektedir. Bu açıdan bakıldığında bir sonraki kurulacak olan RP-DYP (REFAHYOL) hükümeti ile memlekette ortaya çıkan gerilimlerin Çiller tarafından pek umursanmayacağının işaretlerinin verildiği söylenebilir."

Yenileyelim: Herhalde anlaşılmıştır artık Akşener ve “Refah Ana” mevzu.

Önce Mesut Yılmaz ile koalisyon kurup artık gözle görülür hale gelen yolsuzluk ve “faili meçhuller” iddiaları kapatılmaya çalışıldı, Refah Partisinin bu iddiaların üzerine gideceği endişesiyle, ama Yılmaz buna izin vermedi, RP de iddiaları güçlü şekilde devam ettirdi. Üstelik “zoraki” kurulan “Anayol” koalisyonun meclisteki güvenoyunu Anayasa Mahkemesine götürdü. Mahkeme RP’nin başvurusunu geçerli kabul edip güvenoyunu iptal edince de, “ne eylenceli aman ne eylenceli” kısmı burası işte, hükümet düştü, yeni hükümet de (54. hükümet) RP ile DYP tarafından REFAHYOL olarak kuruldu! Bu hükümetin akıbetini de tüm dünya gördü.

***

Oysa o günlerde, sistemin hayat bulmak için yaptığı rezillikleri ifşa ile uğraşsalardı, çünkü seçimlerde bunu devamlı söylemişlerdi RP idarecileri, zavallı duruma düşmeyeceklerdi belki.

Çiller ve Baykal koalisyonu dönemi AET (şimdi AB) ile yapılan “Gümrük Birliği Anlaşması” gibi bir utanç ve vahşet anlaşmasının yapıldığı dönemdir. Yine o dönem IMF ile anlaşma yapılan dönemdir. Irak’a karşı açılan “Körfez Harbi” isimli Haçlı saldırısının en vurucu gücü olan, Çevik Güç’ün İncirlik’de konuşlandığı dönemdir. Daha sonra Mehmet Ağar’ın “1000 operasyon yaptım MGK emriyle” diyeceği dönemdir. Doğuda ve Batıda sokaklarda insanların kaçırıldığı, katledildiği, işkence edildiği dönemdir. “Demirel’in Aile Fotoğrafı”nın ortaya çıktığı dönemdir. Mafyanın siyaset ile el ele “cirit attığı” dönemdir. Etrafın yolsuzluk ve “itirafçı” kasetleriyle dolup taştığı dönemdir. İbda’ya karşı yoğun saldırıların olduğu dönemdir.

Refah Partisi işte böyle bir dönemde, 1991’de elde ettiği yüksek oy oranını biraz daha arttırıp birinci parti olarak meclise girdi. Beklenen, böylesi bir iklimde küçük hesaplara hiç girmeden muhalefette kalarak, sistem partilerinin kendi aralarında boğuşmalarını ve boğazlanmalarını seyretmek, bunu arttırıcı propaganda içine girmek ve hükümeti değil GERÇEK İKTİDARI hedeflemek ve zaten kendince dönüşme faaliyetine girişen sisteme bunu da yaptırmayıp MİLLETİN RUH KÖKÜNE uygun YAŞANMAYA DEĞER SİSTEM ve HAYATI inşaya çalışmasıydı.

Olmadı!

Erbakan’ın koltuk hırsı galip geldi.

Meydanlarda atıp tuttuğu Çiller ile koalisyonu kurdu. Az sonra patlayan Susurluk skandalı için tertiplenen eylemleri “glu glu dansı” olarak nitelendirdi. Mehmet Ağar’ı, “ne eylenceli aman ne eylenceli”, içişleri bakanı bile yaptı! Seneler sonra açılan “28 Şubat davası”nda müdahil dahi olmadılar, “askerle aramızda sorun yok” dediler.

[1999 senesinde, Metris cezaevinin niye o kadar çok “resmi ve etkili insanlar” tarafından ziyaret edildiği, birtakım “şeylerin” de talep edildiği herhalde anlaşılır buradan.]

***

Meral Akşener’in videosu bana bunları hatırlattı işte.

O, “Refah Ana”yı kurdurmayarak bir başarı elde etmiştir. “Anayol”dan istedikleri verimi alamayınca da “Refah Yol”u anlaşarak kurdular. Yine amacına ulaştı. Hiç hesap sorulmadı ne kendisinden ne partisinden.

Üstelik “Susurluk’ta patlayan lağım” da, bir müddet sonra Uğur Dündar ve Tuncay Özkan eliyle “şeriata karşı aydınlık” eylemine dönüştürülecek, “mafya-siyaset-emniyet” triosunun tüm yapıp ettikleri DYP’ye değil Refah Partisinin sırtına yüklenecekti.

Akşener’in videosunun çekildiği günkü manzaradan bugüne gelirsek… Aslında değişen hiçbir şeyin olmadığını görmek de gerekiyor.

Ak Parti’nin “kazanımları” bir yana, Mehmet Ağar’ın hala faili meçhuller davasında yargılanmasının devam ettiğini, oğlu ile birlikte partide faaliyete devam ettiğini, bugün ortaya atılan birtakım “yolsuzluk ve uyuşturucu” iddialarında hem bu baba-oğul hem de bürokrasiye “monte ettikleri”nin işaret edilen olduklarını, 15 Temmuz’da bile “sahnelere” çıkarıldığını söylemeden olmaz. Mesut Yılmaz’ın da Çiller’in de tüm dosyalardan “tertemiz” edildiğini de… Ne karşılığı?

Orasını bilemeyiz, orada değildik çünkü; ama Mesut Yılmaz’ın müteahhiti denilen Mehmet Cengiz’in de Ak Parti döneminde şaha kalktığını, rakip firmaları kastederek “milletin ..ına koyacağız” diyecek kadar özgüven yüklendiğini herkes biliyor.

Aslına bakarsanız “CB Sistemi”nin faydalı tarafını anlatmak için kötü örnek olarak verilen “koalisyon hükümetleri” döneminin tüm aktörleri -ne gariptir ki- bilhassa 17/25 ve 15 Temmuz sonrasında tekrar sahne aldılar. Aldırıldılar.

Demem o ki, o dönemin nasıl bittiği malum, “28 Şubat” ve elbette “kirliler” de kurtulmuştu. Aynısının benzeri bir süreci yaşadığımızı, “seçimlere iki ay kala” çok daha farklı “enstrümanların” ortaya çıkacağı söylenirken, BİZE düşen uyarmaktır birilerini. Dikkate alırlar, almazlar hiç umurumda değil tabii.

Notlar:

(*) “Refah Yol” koalisyonun sonu malumunuz DYP’nin içten çökertilmesiyle geldi. Akşener’e “Asena” derlermiş eskiden, o günlerde yazılıp çizildi. DYP içindeki “kadın kolları başkanlığı” ve başka faaliyetleri sebebiyle de sonra “Zeyna” dedilerdi. DYP içindeki “Refah Yol” karşıtları istifa ettiler ve DTP-Demokratik Türkiye Partisi’ni kurdular. İşte bu, 28 Şubat MGK toplantısı öncesinde ona hazırlık-destek olma maksatlı kurulan partidekilerin de Akşener’e “Safinaz” lakabını taktıkları söylenirdi. Safinaz, Temel Reis’in sevgilisi ve Temel Reis de ıspanak yani “YEŞİL” renkli sebze yiyor ya, “renk sembolizasyonu” yaparak ona da “gerici” demeye getiriyorlardı.

(**) Deniz Baykal’ın TBMM konuşması: https://www5.tbmm.gov.tr/tutanak/donem20/yil1/bas/b072m.htm

(***) “1991 – 2002 Yılları Arasında Koalisyon Hükümetleri Yönetimi”. Enes Malik Çakır: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/942492

Göz atılacak linkler:

https://tr.wikipedia.org/wiki/1991_T%C3%BCrkiye_genel_se%C3%A7imleri

https://tr.wikipedia.org/wiki/1995_T%C3%BCrkiye_genel_se%C3%A7imleri

https://tr.wikipedia.org/wiki/49._T%C3%BCrkiye_H%C3%BCk%C3%BBmeti

https://tr.wikipedia.org/wiki/52._T%C3%BCrkiye_H%C3%BCk%C3%BBmeti

https://tr.wikipedia.org/wiki/53._T%C3%BCrkiye_H%C3%BCk%C3%BBmeti

https://tr.wikipedia.org/wiki/54._T%C3%BCrkiye_H%C3%BCk%C3%BBmeti

Görüş: İbrahim Haceviç