Amerika’nın tüm siyasî, askerî ve iktisadî gücüne mukabil dünya siyasetinde tek hâkim güç olduğu dönemin çok uzağında; “bütün ideolojiler öldü, artık bir tek liberalizm yaşıyor” safsatasının geçerliliğini kaybettiği günleri yaşıyoruz. “Adaletsizlik” üzerine kurulu olan (Salih Mirzabeyoğlu’nun cezaevinden çıktıktan sonra verdiği konferansa “Adalet Mutlak’a” ismini vermiş olmasına, müesses nizamın adaletsizlik üzerine kurulu olması çerçevesinden bakmak yerinde olacaktır.) “eski”nin öldüğü; fakat yerine “yeni” neyin ikame edileceğinin bilinmediği, kaosun âdeta insan organizması gibi bir bütün hâline gelen “global dünya”nın tüm kılcal damarlarına sirayet ettiği bir süreçten geçiyoruz.

Bir isim verilecek olsa bu dönemin adı ne olurdu? Hiçbir kaidenin olmadığı, dünyanın siyasî ve iktisadî güç merkezlerinin değiştiği ve yeni merkezlerin bir türlü ortaya çıkamadığı, hepsinden öte baş döndürücü bir hızla yaşanan hadiselere ve inkişaf eden teknolojiye nazaran bir ahlâkın oluşmadığı, insanın ruhî açlığının giderilemediği günlerin tarifi adına en uygun kavram zannediyorum ki “anarşi dönemi” olacaktır.

Aslına bakılırsa, dünya bu manzaraya hiç de yabancı değil; ve geçmiş tecrübeler gösteriyor ki bu vaziyet “uzun haksızlıkların kaçınılmaz neticesi”nin zuhuru arifesinde olduğumuzun da habercisi. Zira, uluslararası arenada yaşananlar buzdağının görünen yüzü, siyasî ve iktisadî buhranın aksülameli iken, tüm bunlar ise bir ahlâk manzumesine nisbetle hareket etmekten azade cemiyetlerin ve ruhî açlığı iliklerine kadar hisseden fertlerin varlığının bir neticesi olarak görülebilir. Nitekim, tek tek ferdlerin yaşadığı korku ve ümitsizlik kaynaklı histeriler ruhî açlığı gösterir. En son kertede ise tüm bunlar, buhranın kaynağını işaret eden ve bir bütün hâlinde ele alınması icab eden amiller ve neticeler karşımızda duruyor.

Memleketimiz de dahil olmak üzere dünyanın neresine bakılırsa bakılsın tek nazarda varlığı hissedilebilecek “anarşi dönemi”ni, müesses nizamı, yakın geçmişini ve bugün yaşananları ele almak suretiyle anlamaya çalışalım.

Makale: Faruk Hanedar

Makalenin tamamı için TIKLA