Şaşılar ve Kişisel İhtiras Sahipleri

Tamamen haysiyetten uzak davranıyorlar! Biz ise ‘söz namustur’a inanan, beyana tabi olarak şerefle mutabık davrananlar olduğumuzdan alnımıza “enayi” damgasını vurduklarını zannedenleri iki dünyada da cehennemin dibine sokacak oyuna getiriyoruz, görmüyorlar.

Hayır, hile hurda da yok, taşları tahtanın üzerinde sürüyoruz sadece, onlar kendi kendilerine o yolu döşüyorlar. Bizim hilemiz Allah Resülünün ihtiyar bir kadına “cennette hiç yaşlı olmayacak!” demesi kadardır; şaşıran, üzülen kadına “çünkü kaç yaşında ölürse ölsün, herkes 33 yaşında olacak!” mukabelesinde bulunmuştur.

Hilemiz hurdamız, böyle! Savaşta da böyle! Yalan yok!

***

Boğaziçi Üniversitesi’ne (BÜ) rektör olarak atanan Melih Bulu, 15 Temmuz gecesi yayınlanan kararname ile görevinden alındı ve yerine rektör yardımcısı Naci İnci vekaleten getirildi. Naci İnci, 2020 Ağustos ayından bu yana aynı görevde.

Naci bey, Melih beyin görevindeki son iki haftada yapmaya başladığı soruşturma açma işlemlerini (Feyzi Erçin gibi en önemli unsura mesela) devam ettirdi. Ettirmeye de devam edecek gibi. Kendilerine türk solu diyen hafif meşrep Kemalist unsurların boyunduruğuna girmiş BÜ’nde yapılması gerekenleri defalarca ve ilk başta yazdığımızdan ve bunu da idarecilere arkadaşlar üzerinden verdiğimizden, idari soruşturmaların kanun ve mevzuatlar çerçevesinde “bu işi çözmenin” en makul ve meşru yolu olduğunu biliyor ve destekliyoruz elbette.

BÜ’nde en fazla on beş kişi civarında, akademisyenliği örtü olarak kullanan siyasi muhalif var, vekil rektör Naci bey, Melih beyle görüşürse eğer, idari soruşturma haricinde mali soruşturma açılmasının yolunun nasıl olacağını da görecektir. Soruşturmanın bu ayağı da muhakkak yapılmalıdır.

***

Asıl mesele şudur: Melih Bulu, koskoca beş ayı harcayıp, zatımın nefsinin cinlerini kafamın tepesinde tepindirmekle meşgul olup da, son on beş günde (Temmuz başında okula girişi yasaklaması) maraton koşmaya niye başladı?

Aklın ve “bu işi huzurla bitirmenin” yolu belliyken, niye yapmadı veya yapamadı?

BÜ’nde hadiselerin başlamasıyla birlikte kaleme aldığımız tetkikde şöyle yazmıştık Melih Bulu hakkında:

“- Rektör Melih Bulu “can babanın kafe”sinde oturan vasıfsız elemanlardan değil, Boğaziçili, muhtelif üniversitelerde çalışmış, kurucu rektörlük yapmış, üstelik “İş Stratejisi ve Oyun Teorisi dersleri” vermiş biri.

Bir handikapı var yalnız: Bürokratik mevkiilerde bulunduğundan “iş yapma anlayışı” da buna göre şekillenmiş, ilk günlerde “el uzatma, ortak akılla yol bulma” girişimleri de, her ne kadar geri tepilmiş ve klan üyelerininin niyetlerinin deşifre olmasına sebep olmuşsa da, lüzumsuz bir faaliyetti, bunu da gördüğünü düşünüyoruz. Çünkü karşısındaki Klan’ın derdi kendisi değil! Onların derdi, Erdoğan! Yeni Sistem/Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin kavgasının verildiğini, yapacağı faaliyetler ile Sistem’in üniversiteler üzerindeki uygulanmasının aktörü olacağını da anlamıştır Melih Bulu bey, diye düşünüyoruz.” (1)

Hasarın nereden geleceği yukarıda: Bürokratik bünye! BÜ gibi bir kurumun başında bulunan biri, elbette hem karşıtlar hem de “dost görünümlüler” eliyle devamlı “işlenir”, rahatsız edilir; kuruma getirilme amacınız bir an için dahi aklınızdan çıkarsa, Anadolu’da yerleşik “bir çocuğun iki ebesi olursa, gözleri şaşı olur!” deyimi gerçekleşir. Sağlam vücut isteyen bir iş’te de şaşı göze sahip olan çalıştırılamaz tabii. Bizce Melih beyin durumu bundan ibaret olması gerek.

Ağır, ağır, hem de fazlasıyla ağır kalarak idari işler yapıyor olsa da, muhaliflerin gözünde Melih bey bambaşka:

“- Erdoğan'ın istediği dönüşüme karşı direniş, asıl okulun idari karar mekanizmalarında yaşandı. "Şahsım"ın kararıyla iletişim ve hukuk fakültelerinin açılmasının amacı, üniversitenin karar mekanizmalarında dengeleri değiştirmekti. Hukuk Fakültesi Dekanlığı'na atanan Selami Kuran Senato'ya giriverdi ve içi boş bir fakültenin temsilcisi olarak oy hakkı talep etti. İletişim Fakültesi'ne Boğaziçililer'in tanımadığı dışarıdan bir temsilci atandı. Buyrun size bir oy daha. Öğretim üyelerinin belirlediği Mühendislik Fakültesi dekanı, Fen Bilimleri Enstitüsü ve Sosyal Bilimler Enstitüsü müdürleri de, öğretim üyeleri tarafından belirlenmelerine rağmen Melih Bulu tarafından atanmadılar. Onların yerine rektör yardımcıları vekâleten görevlendirildi ve oy hakları böylece gasp edildi. Ama Bulu kadrosu bu şekilde de çoğunluk sağlayamadı. Öğrendiğime göre bu ekip, bazı yüksek okul müdürleri ve dekanları da soruşturmalarla tehdit etti.Bazılarına, öğrencilere verilen disiplin cezalarını neden uygulamaları için baskı yapıldı ve haklarına soruşturma ya da dava açılacağı söylendi, bir kişi bu tehditlere dayanamadı ve görevini bıraktı. Ama bu durum da Boğaziçi Üniversitesi'nde istenen oyunun kurulmasına imkan tanımadı. Senato ve Üniversite Yönetim Kurulu (ÜYK), Bulu ve İnci ekibine geçit vermedi. Şahsım kararıyla kurulan fakültelere kadro açılması için gereken kararlar çıkamadı. Muhtemelen dizginleri eline alan Naci İnci buna rağmen, hukuk fakültesine doçent, doktor ve araştırma görevlisi alınması için ilan verdi. Oysa Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerinin, hukukla birlikte iletişim fakültesinin kuruluşuyla ilgili Danıştay'a açtığı itiraz ve yürütmeyi durdurma davası vardı. Dahası da var. Cumhurbaşkanı eski danışmanı Şeref Malkoç'un akrabası Nedim Malkoç, Rektörlük Genel Sekreteri oldu. Kimsenin tanımadığı Malkoç, okulun içinde lüks arabalarla gezip, kampüste gördüğü hocalara "Sen kimsin? Ne arıyorsun burada?" diye sorma cüretinde bulunan bir adam. Bir rivayete göre, üniversiteye öğrencilerin girmesini yasaklayan da bu yeni genel sekreter.” (2)

Gördünüz mü yalı güzeli Banu’nun Melih Bulu’yu tasvirini! Tam bir diktatör! Duy da inanma! Kendisine, hem de aralarına girip konuşmaya çabalarken, bacak kadar boyu ve kuş kadar beyni ve zürafa sokak ağzıyla hakaret eden öğrencilere dahi sesini çıkarmayan Melih Bulu’yu böyle anlatıyor fräulein Banu!

***

Bize göre, işin seyri İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 20 Şubat 2021’de A Haber’de yaptığı açıklamalar ile değişti. Neredeyse (o zamana göre) iki aydır devam eden, tekrara düşen açıklamalar ve mabadlarını rektör binasına dönerek bekleşen unsurlar, çıkış yolu olarak Kabe provokasyonuna başvurup, “polis şiddeti, ifade ve sanat özgürlüğü” maskesiyle eylemleri yayma acziyetini göstermişken, Süleyman beyin işi “80 yaşındaki eski rektöre” taşıması, BÜ’ndeki unsurlara can suyu oldu!

Süleyman bey iyi niyetli olarak davranmış desek de, söyledikleri hafif meşrep Kemalist unsurlara yaradı, “akademiye tehdit ve baskı” olarak kullanıldı.

Bununla birlikte, Kabe provokasyonu sebebiyle tutuklamalar gerçekleştirilmiş olmasına rağmen, provokasyonu gerçekleştiren BÜ Lgbt klübünün danışmanlarına, basına düşen “fişleme mesajlarının” sahiplerine, Süleyman beyin bakanlığının emri altında olan kolluk güçlerinin ulaşamaması, savcıların “bize birşey getirilmedi” mealindeki serzenişleri, ilgilenenlerin bilgisi dahilindedir.

Kabe provokasyonu yapılıyor, soruşturma açılıyor, iki üç yuppi öğrenciden başka kimseye ulaşılamıyor, hadise üzerinden “80’lik eski rektör” itham ediliyor, ona da birşey yapılamıyor, ama manzara “akademik özgürlüğe baskı” olarak yayılıyor, vesile olunuyor! Ardından hiç lüzumsuz şekilde iki ayrı fakülte ilanı da işin tuzu biberi, acziyetin ilanı oldu, “Tayyip hile yapıyor” imajının “katkısı”na kullanıldı.

Aldığımız “duyumlara” göre, idari soruşturmalar için Melih bey harekete geçmiş, evrakları YÖK’e gönderip mevzuat gereği onların bir şeyler yapmasını beklemiş fakat Yekta Saraç sessiz kalmış.

İster iyi niyetli, ister mevzuat sebepli, ister kişisel meseleler sebepli “gelişmeler” yüzünden bir iki haftalık süreç içerisinde ve tamamen “kanun, yönetmelik ve mevzuat içerisinde” halledilebilecek BÜ sorununda yedi ay harcandı ve görünen o ki (iş sıkı tutulmazda) Ağustos ve Eylül ayları da harcanacak gibi!

Vekil rektör Naci İnci bey, idari soruşturma ve kovulma kararlarına devam etmeli ki görüldüğü gibi en önemli iki kişi (Feyzi Erçin ve “Cancan”) atılmış olmasına rağmen gürültü çıkaramadılar, çünkü krimalize olacaklarını biliyorlar, “KİTABINA UYDURARAK İDARE ETTİK!” diyen “yapay akademisyen” için de soruşturma açılmalı ve bu akademisyen unsurların maaş bordroları acilen vergi öncelikli olarak da incelemeye alınmalıdır.

Bahanelere sarılma vakti geçti. Şu şunu, bu bunu yaptı böyle oldu vs. bahaneler tespit için gereklidir ayrı mesele ama “memleket meselesi” önemlidir, iş yapmaya ve “kanunları çalıştırmaya” devam etmekten başka yol yoktur.

Ülkenin cumhurbaşkanı, “bir bedel ödenecekse, bunu ülke sınırları dışında karşılayarak ödeyeceğiz” derken, kişisel kaygılarla ülke içinde bedel ödemeye sebep olacak işlerden ve kişilerden uzak kalınması gerektiği de akıldan hiç çıkarılmamalıdır.

Hilemiz yok, bir taş daha sürdük masada!

Notlar:

1-https://medium.com/@mechula_/bo%C4%9Fazi%CC%87%C3%A7i%CC%87ndeki%CC%87-hafi%CC%87f-me%C5%9Frep-provokasyonun-anali%CC%87zi%CC%87-d3473c04fc40

2-https://www.dw.com/tr/bo%C4%9Fazi%C3%A7inde-naci-inci-haz%C4%B1rl%C4%B1%C4%9F%C4%B1/a-58294883

Görüş: İbrahim Haceviç