Dindarların pespaye muhafazakarlığa doğru yolculuğu, makam-mevki, mal-para elde etme imkanları ile paralel ilerledi. Bu yolculuk aynı zamanda HARAMSIZLIĞA YOLCULUK oldu. Haramın sınırını belirleyen içinde bulunulan konum ve durum oldu.

Hiçbir resmî görevi olmayan, bir makamda ya da görevde olmayan, zengin de olmayan dindar bir fert için, çalıştığı kurumun bir A4 kağıdını kendi özel işinde kullanmak, bir poşet dosyasını kişisel evrakı için kullanmak bile haramdır.

Aynı kişi memuriyete başlayınca, bile isteye tercih ettiği, elde etmek için can attığı memuriyetten memnuniyetsizliği ortaya çıkmaya başlar. Sonra bunu serzenişler takip eder. Peşinden kıyaslamalar evresi gelir. “Falanca kurumda benim yarım kadar çalışmayan kişi benden şu kadar fazla maaş alıyor. Biz burada harıl harıl çalışıyoruz, falanca kurumda millet yatıyor be kardeşim. Hem de bizden fazla maaş alıyorlar.” gibi cümleler, günlük hayatta her gün en az bir kere kurulması farzı ayınmış gibi dudaklardan dökülmeye başlar.

İşte tam da burada dananın kuyruğu kopar. “Benim ondan ne farkım var? Ben niye onlardan az para alıyorum? Ben niye daha çok çalışıyorum?” soruları zihinlerde dolanıp durduğu gibi dudaklardan da dökülür olur.

“Çocuğun ödevi varmış, evde yazıcı da yok, şuradan bir yirmi sayfa çıktı alayım da çıkalım.” denir. Arada “Yahu bunu yapmam haram olur mu ki?” gibi bir cümle kuran olursa çalışma arkadaşları hemen yukarıdaki mezkûr cümleleri tekrarlayıp “Ne haram olacak?” cümlesini yapıştırırlar. A4 kağıdı haram olmaktan çıkar. Artık falanca kurumdaki kişi ile kendi arasındaki farkı dengelemede bir hak hüviyeti kazanır. Ama bu ferdimizin haram-helal hassasiyeti son derece yerindedir ha! Ona göre kurumun arabasıyla bir yere gitmek, çocuğunu okula götürmek, eşini ve çocuklarını alışverişe götürmek, yardımcı personele kendi özel işini yaptırmak, müdürün yaptığı gibi öğleyin yanına gelen çocuğuna ya da eşine kurumun yemeğinden yedirmek, devlet makam aracı vermediği halde kurumun işleri içinmiş gibi araç kiralayıp onu makam aracı gibi kullanmak vs. buz gibi haramdır.

Aslında müdür de harama helale son derece dikkat eden biridir. Onun için de haram olmaktan çıkıp hak olan şeyler vardır.

Kendisi şu kadar personeli, şu kadar işi, okul müdürüyse birkaç bin öğrenciyi idare eden biridir. Bin kişilik bir kasabayı idare eden belediye başkanı kendisinin iki üç katı maaş almaktadır. Son derece lüks bir makam aracına binmektedir. Bu adalet değildir. Durumu dengelemesi gerekir. Kurumun aracını özel işinde kullanmak haram değildir. Kendisine yapılan haksızlığı dengeleme işidir.

Müdüre göre de bir yakınını işe almak, ihalede adam kayırmak, devletin parasıyla seyahat etmek, bir de bu seyahate görev icabı kılıfı uydurup harcırah almak, dünyanın benzinini yakan lüks makam aracı kullanmak haramdır.

Genel müdür de haram ve helal hassasiyeti en üst düzeyde olan bir kişidir.

Gecesini gündüzüne katarak devlet için çalışmaktadır. Bunun için ayrıca para almamaktadır. Bütün sorumlulukları alıp işleri yapmaktadır. Bakan Bey de kendisinin sırtından geçinmektedir. Makam aracıyla karısını kuaföre götürmesi, çocuklarını okula, dershaneye götürüp getirmesi de, ihale verdiği kişinin eşine küçük bir araba hediye etmesi de bunca mesaisiyle hak ettiği şeylerdir. Haram değildir. Arada bir müteahhit dostunun yazlığında ya da parasını ödediği otelde çocuklarıyla tatil yapmasında da ne sakınca vardır canım? O dostunu kırmamak için ısrarlara dayanamayıp kabul etmiştir. Bir kerecik de diğer müteahhit dostu onu ailecek vakit geçirmeleri, kendisinin de yoğun mesainin stresini atması için İspanya tatiline göndermişti. Bir iki kere de kendilerini ailecek Umre'ye götüren dostları oldu. Ne var bunda?

Genel müdürün sekreterle ya da falanca memure hanımla aşna fişna durumu mu dediniz?

Allah belanızı versin. İftira günahtır! Sayın Genel Müdür, o hanımla nikahlanmıştır. Zina etmemektedir. Canım İslam'da dörde kadar evliliğe izin verilmemiş mi?

Kim görmüş, duymuş nikahlandığını?

Valla falanca bakanlıktaki ilahiyat mezunu genel müdür bunların nikahını kıymış. O genel müdürün şoförüyle bizim genel müdürün şoförü de şahit olmuşlar.

Öyle nikah mı olur ya? Ailesinin haberi yok. Çocukları bilmiyor. Kızın ailesi bilmiyor.

Cahil cahil konuşmayın! Dinen onların haberinin olması şart değil!

Ne diyelim alan razı veren razı. Üff boşver. Günahları boyunlarına!

Vesaire, vesaire, vesaire…

Dindarlıktan pespaye muhafazakarlığa yolculuğumuz böyle devam etti ve ediyor.

Hangi makamda, hangi görevde olursak olalım, biz hakkımız olandan fazlasını asla almayız, asla onlardan faydalanmayız. Biz haram yemeyiz. Yemiyoruz da zaten.

HARAM, BİZDEN ÜST MAKAMLARDA İŞLENİR, BİZİM ULAŞAMADIĞIMIZDIR. ULAŞABİLDİĞİMİZ HARAM, ARTIK HAKKIMIZ OLMUŞTUR. ASLA HARAM DEĞİLDİR!!!

Abdülhamid Kalemli