Eğlence kelimesi gayrimeşruluğu çağrıştırdığı için dinlence kelimesini tercih ettik. Aslında meşru olan bütün eğlenceleri dinlence kategorisi içine alabiliriz. Şeriat bu hususta zorlaştırıcı değildir. Haramlar ise belirlenmiştir. Haram veya harama götürmedikten sonra Müslüman’ın her türlü dinlencesinden kendisine ve çevresine fayda doğar. İnsanın nefeslenme, dinlenme, güç ve enerji toplama fasılaları bunlar. Yoksa sadece dinlence veya eğlenceden ibaret bir hayat ihtiyarlara ve işi bitmişlere mahsustur. Bir toplumun eğlenceye dalması ise ihtiyarlık alametidir.

“Tebdil-i mekânda ferahlık vardır.” denmiş. Tatile çıkmayı bu açıdan değerlendirmek ve bu arada farklı ortamla da bedeni rahatlatmak gerek. Müslümanın her şeyi Allah’ın rızasına dayandığı için tatili de ruhen ve bedenen dinlenme ve Allah’ın ona verdiği nimetlere şükretme olarak görür. Yoksa azıtma ve hayvanlar gibi tepinme olarak görmez.

İslâm’da zannedildiğinin aksine yasakçılık değil, serbestlik (mübahlık) esastır. Sadece belirli konularda kesin yasak ve uyarılar vardır. İçki, kumar, fuhuş, yalan-dolan gibi. Bu yasakların fert ve toplumun yararına olduğu ise açıktır. Demek ki İslâm’da dinlencelerde genişlik vardır. Allah’ın rızasının da katıldığı dinlenceler daha zevkli bir hale gelir. Çünkü bedenî tatmine ondan daha güçlü olan vicdanî tatmin de iştirak etmektedir. Böyle dinlencelerden sonra insanın içinde bir huzur meydana gelir. Gayri meşru eğlencelerden sonra ise genelde nedamet ve doyumsuzluk oluşur. Bu arada lüzumsuz yasakçılıktan da bahsedelim. Meselâ, genç bir delikanlı paten yapmaya heves ediyor. Keskinlik yapan bir Müslüman yakını ise günah olduğunu söyleyerek gencin içinde dine karşı bir burukluk meydana getiriyor. Halbuki bunda şer’an bir mahzur yoktur ve yasakçılıktan ziyade hâkim tavır takınılmalıdır.

Modern çağın hareketsiz hayatının ihtiyaç olarak dayattığı her türlü spor aktivitesini de hem bedeni rahatlatması hem de kısmen ruha faydası olması açısından değerlendirebiliriz. Ancak spor için spor anlayışını savunamayız. “Uzun yaşamak için spor” felsefesini de benimseyemeyiz. Müslüman, Allah’tan hayırlı bir ömür diler ve yaşamak için yaşamayı gayeleştirmez.

Allah’a kulluk vazifemizi yapmak ve bu amaçla Müslümanlara hizmet için sağlığımızı dikkat etmeli ve bunun şerî bir emir olduğunu da bilmeliyiz. Bir Müslüman, sağlığına aykırı bir şekilde yiyip içemez, oturup kalkamaz. Çünkü Müslüman, feministler gibi “Bedenim bana aittir, istediğim gibi kullanırım.” diyemez. Bu anlayış ise onu sıkmaz, bilakis nefs prangasını aşmanın ve içsel huzuru bulmanın yolunu gösterir.

Beden ruhun binek atı. Beden atıyla Allah’a kulluk edip davamıza hizmet ettiğimize göre onu iyi kullanmalı, bakımını yapmalı, ruh ve beden sağlığına zararlı şeylerden uzak durmalıyız. Kötü ortamlardan uzak duracağımız gibi meselâ, evde kambur bir şekilde oturamayız, gece yarısı aklımıza gelen şeyi yiyemeyiz. Nasıl ki her aklımıza geleni yapmıyoruz, her canımızın çektiğini de yapamayız. Demek ki bedenin hakkını verir, onu helal gıdalarla beslerken zararlı şeylerden de korumalıyız.

İnsanı insan yapan tercihlerindeki soyluluktur. Tercihsiz başıboş yaşamak ise nefse daha kolay gelir. Başıboş ve bencilce bir hayatı, hem nefsimiz hem de Batıcı/modernist hayat tarzı teşvik etmektedir. Öyle ki mevcut rejim eğitim sisteminden popüler kültüre kadar modernizme köle olmuş vaziyette. Ancak bu yoldan mutluluk, adalet ve eşitlik bir türlü sağlanamamakta, eğlencede dibine vurmak da çözüm olmamaktadır. Modern ruh bilimi de, insanın bütün arzularını gerçekleştirmeye uğraşmasının onu mutlu etmeyeceğini söylemektedir.

Nerede kendisi ile birlikte toplumu nizamlayanların rejimi, nerede başıboş demokrasyalar rejimi? Özlemimiz ve çabamız birinciyi tesis etmek için. Eğer ince düşünür ve zevkine varırsak, içinde Allah’ın bulunduğu dinlence, eğlenceden daha üstün, daha kalıcı ve doyurucudur.

Görüş: Kâzım Albay