Gezi Olayları esnasında sergilediği irade beyanıyla pabucun pahalı olduğunu göstererek işe başlayan ve 15 Temmuz ile beraber inisiyatifi ele alan Müslüman Anadolu milleti, ortaya çıkan her yeni vaziyette mekânın asırları aşkın esas sahibinin kim olduğunu hatırlatmaktan hiç mi hiç gocunmuyor.

Geçtiğimiz hafta iki koldan yürüyen benzer bir deneme ile daha karşı karşıya kaldık.

İlk olarak Konya’da aynı aileden yedi kişinin öldürüldüğü elim bir hadise üzerinden Türk-Kürt çatışması çıkartılmak istendi. Başta HDP ve sol örgütler olmak üzere, bu elim hadiseyi kendi lanse etmek istedikleri gibi gündemde tutmak, tansiyonu yükseltmek ve ardından arzu ettikleri bir şekilde Türk-Kürt gerilimi çıkartma iştiyakıyla çeşitli şehirlerde basın açıklamaları ve gösteriler düzenlediler.

Bu gibi vaziyetlerde başrolü kimseye kaptırmayan HDP’ye gelmeden evvel, bizim bu yazıyı kaleme almamıza vesile teşkil eden bir grup üzerinde durarak başlayalım.

Kendilerine “İstanbul Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri” adını veren bir grup, Konya’da cereyan eden elim hadiseyi “ırkçı katliam” şeklinde değerlendirerek, basın açıklaması yapmak üzere Taksim Tünel’de buluştu. Yapılan bu eyleme İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri’nin yanı sıra HDP Milletvekilleri Musa Piroğlu ve Oya Ersoy’da destek verdi.

Yapılan açıklamaların ardından Kasımpaşa’ya koşan eylemcileri polis bir noktaya kadar takip edip, geri döndü. Eylemciler Tarlabaşı Bulvarı’na çıkıp Tepebaşı’nda tekrar bir araya geldi. Tepebaşı’nda tekrar ara sokağa giren eylemciler Kasımpaşa Spor Kulübü’nün yanından geçerek ara sokaklarda yürüyüşe geçip, mahalle sakinlerini provoke etmeye kalktılar.

Çok Güzel Hareketler Bunlar

Türkiye’de bir iç savaş tezgâhlamak için uğraşan bu güruhun şovu Yakupağa Sokak’a kadar sürdü. Dergimize de senelerce ev sahibliği yapan, bu sebeble de insanının büyük bir çoğunluğunu yakından tanıdığımız Kasımpaşalılar sağ olsunlar, mahallelerinde sergilenen bu densizliğe rıza göstermedi ve gerekeni yapmak suretiyle ilgili gruba haddini bildirdiler.

Burada şu iki hususun da üzerinde durmakta fayda var.

Kendisine “İstanbul Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri” adını veren grub, Kasımpaşa sokaklarına dalıp, tansiyonu ölçmek, millî irade hâlen ayakta mı, bir tepki gösterecek mi, göstermeyecek mi diye bakmak istemişlerse, cevablarını aldılar.

Aynı grup, Kasımpaşa’nın ara sokaklarına, katledilsinler de Konya’daki hadise bütün memleket sathına yayılsın diye sürülmüşlerse, millî irade buna da müsaade etmedi ve ölçüyü kaçırmadan, son derece şık, zarif ve rencide edici şekilde gereğini yaptı.

Üçüncü bir seçenek daha var tabiî. Bunlar eğer ki Kasımpaşa’nın ara sokaklarına girip, burada, kendilerini kovalayan polise karşı destek bulabilecekleri zannıyla hareket etmişlerse… Neyse, Kasımpaşalılar gereğini yapmış zaten, biz üzerine daha fazla rencide etmeyelim.

Kasımpaşalıları bir kez daha tebrik edelim, ellerine sağlık diyelim ve bu bahsin diğer bir veçhesiyle devam edelim.

NOT: Bunlar, kendi yayın organlarında, kadın gazeteciyi tartakladılar bilmem ne diye kaç gündür ciyak ciyak ağlayıp zırlıyorlar. Yahu, siz değil misiniz sabahtan akşama bulduğunuz her fırsatta kadın erkek eşittir diye bağıran, toplumsal cinsiyet eşitliği falan gibi sapkınlıkları savunanlar. Kasımpaşalılar cinsiyet eşitliğine riayet ederek size müdahale edince, bu feveran niye?

FETÖ Ne Kadar Müslümansa, Bunlar da O Kadar Solcu, O Kadar Milliyetçi

Piyasada emperyalist Amerika ve Avrupa fonlarıyla hayat süren, kendisini buna rağmen sol dünya görüşü mensubu yahut milliyetçi veyahut antiemperyalist şeklinde pazarlayan değişik organizmalar, medyadan derneklere kadar hayatın pek çok sahasında her geçen gün peydahlanıyorlar.

Burada, bizim milletimiz açımızdan imha hedefi teşkil eden bu zümre kim tarafından mamalanırsa mamalansın, kime köpeklik ederse etsin esasında herhangi bir sorun teşkil etmiyor. Her hâl ve kârda, nihai hesaplaşmada bunların hesabı görülür, defterleri dürülür. Bizi bu konuda esas rahatsız eden, bunlar hakkında konuşurken lâfın ucunun fikir haysiyeti taşıyan solculara, milliyetçilere, antiemperyalistlere dokunması. Açık konuşalım, birbirine zıt dünya görüşlerinin mensubları olsak bile, fikir namusu olan kimselerin bunlar gibi satılmış, maskeli, hayvandan aşağı hokkabazlar yüzünden rencide edilmesine gönlümüz bir türlü razı gelmiyor.

FETÖ’de de aynı şeyler yaşanmış ve toptancılık dolayısıyla bütün Müslüman hareketlere FETÖ muamelesi yapılmaya kalkılmıştı hatırlarsanız, sanki Amerikan istihbaratının servislerinden biri olan FETÖ Müslümanmış gibi. Dün Müslüman kisvesi altında Batıya köpeklik edenler, bugünde sol ve milliyetçilik gibi kisvelere bürünüp aynı haltı yiyorlar.

Düne kadar FETÖ’yü Müslüman zannedip, onun hakkında güzellemelerde bulunanların bugün yaşadıkları utanç duygusunu tatmak istemeyen sol görüşlere mensub olanlar da, milliyetçi görüşlere mensub olanlar da bunları bünyelerinden kusmanın bir yolunu bulmak zorundalar.

HDP

Konya’da yaşanan elim hadiseden sonra başta da dediğimiz gibi HDP başrolü kimseye kaptırmadı. HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, bir açıklama yaptı. “Dün Konya’nın Meram ilçesinde 7 kişilik bir aile sadece Kürt oldukları için hunharca, vahşice katledildi.” diyen Buldan, şunları söyledi: "Kurşunlar Kürdün bedenine girerken ırkçılar, faşistlerin televizyon kanallarında bir kez daha bu katliamı normal bir ölümmüş gibi yansıttıklarına tanıklık ettik. Hayır, bu katliam sıradan bir katliam değil, bu katliam göz göre göre gelen ırkçıların, faşistlerin aylardır organize ettiği, planladığı, arkasında büyük güçlerin olduğu, Kürtlerin katliamına onay veren bir zihniyetin girişimi sonucu gerçekleşti. Bu katliamı yapanların arkasında, 17 Haziran tarihinde İzmir İl Örgütümüzde Deniz Poyraz arkadaşımızın katledilişinde katile, ‘İsmin ne abiciğim' diye soran polisin ve onunla aynı zihniyette olan bir anlayışın olduğunu biliyoruz. Bu katliamın televizyon kanallarında her akşam HDP’yi ve HDP şahsında Kürtleri kinle, nefretle düşman gösteren bir zihniyetin ürünü olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Televizyon kanallarında bu ülkede siyaset yapan HDP'yi ve HDP’ye oy veren 6 milyon insanı hedef gösteren zihniyetin ürünü olduğunu biliyoruz.”

Kim bu açıklamayı yapan? T.C. bürokrasisi içindekilerle ortak uyuşturucu ticareti üzerinden cebini şişiren adamın dul karısı. Bunlar, “ırkçı”, “faşist”, “zart”, “zurt” şeklinde dört beş kelime öğrenip, güya dava adamlığı yapmak adına sabahtan akşama nerede ne görürlerse görsünler ona faşist, buna ırkçı bilmem ne diye konuşan, masaya oturup ne istiyorsunuz dendiğinde ise “hayvan haklarının iyileştirilmesi” falan diye zırvalayan tipler.

Hani biraz evvel sol ve milliyetçiler için demiştik ya, FETÖ’nün sol ve milliyetçi versiyonları diye. Aynı şekilde bunlar da FETÖ’nün hesapta Kürt versiyonları.

Kaşıyorlar-Kaşınıyorlar

Görüldüğü üzere bir kaşıma hâli söz konusu, bu kaşımaya sebeb olan asıl saik ise kaşınma. Kaşınıyorlar. Ne var ki, 15 Temmuz gecesi yaşananlara şahitlik ederken duydukları korku iliklerine kadar işlediği için, hamle yapmaya da cesaret edemiyorlar. Gezi Olaylarında su tabancasından kaçanların, tankların altında parçalandığı hâlde mevziisini terk etmeyenlere karşı sokağa çıkmasının neticesi olsa olsa komik olur, onlar da bunu çok iyi biliyorlar. Bu sebeble de işin bedava olduğu sosyal medya üzerinden, karşılarındaki çelikten iradeyi buldukları her vesileye sarılarak yumuşatmaya uğraşıyorlar. Arada bir yoklama çekiyorlar, iradeyi yerli yerinde bulunca tırıs tırıs sosyal medyadaki sanal hayatlarına gerisin geri dönüyor ve bu sefer Dedeağaç’a konuşlandırılan Amerikan tanklarından medet umacak kadar alçalmaktan haya etmiyorlar.

Dikkat edin! Solcusu, antiemperyalisti, milliyetçisi çıkıyor, Edirne sınırının Yunan tarafındaki Amerikan askerî yığınağından medet umuyor.

Türkiye’de en küçük bir meşruiyeti bile olan her kılığa giren bu batıperestlerin memleketten ayıklanmasının vakti artık geldi de geçiyor. Hangi sosyo-ekonomik sınıftan olduğuna, mesleğine ve popülaritesine bakılmaksızın, bütün batıcılar memleketimizden sürülmeden bu ülkeye refahın gelmeyeceği, en basit hadiselerin bile bunlar eliyle ruhî bir ızdırab hâline dönüştürülerek milletin üzerine boca edilmeye devam edileceği unutulmamalı. Bunun yolu da tabiî olarak Batıcıların tesis ettiği rejimden kurtulmaktan ve onun yerine yerli ve millî bir rejimin tesis edilmesinden geçiyor.

Görüş: Ömer Emre Akcebe