Macron’un ve Cezayir Cumhurbaşkanlığının Açıklamaları

Cezayir Cumhurbaşkanlığı, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un, Fransız işgali sırasında canlarını feda eden yaklaşık altı milyon Cezayirlinin hakkını yok saymasına ilişkin beyanlarını reddeden bir açıklama yaptı. Açıklamada Macron’un bu beyanatları Cezayir tarihine karşı kabul edilemez bir saldırı ve müdahale olarak tanımlandı. Bahsi geçen altı milyon Cezayirli, kendilerini ayakta tutan kimlikleri ve tarihî değerleri için Fransız işgalcileriyle çatışmayı göze alan kişilerdi. Bu direnişte ölenlerin yanı sıra işgal sebebiyle mülkleri yağmalananlar, topraklarından sürülenler ve yaralananların sayısı milyonları aşıyordu.

Fransız işgalciler, Cezayirlilerin İslamî kimliğini eğitim müfredatıyla ve topluma dayattıkları kültürle yok etmek istediler. Onların yok etmek istedikleri bu kimlik, Avrupalıların Endülüs'teki Müslümanlara yönelik şiddetli saldırılarda bulunduğu dönemde, buralarda İslami mirasın korunmasında büyük bir rol oynamıştır. Zira o dönemde Müslümanlar Avrupa'nın büyük bir bölümüne hâkimdi. İşgalci Avrupalılarsa Müslümanların bilgisinden istifade etmiş, medeniyet hayali kurmuşlardı.

Cezayir Cumhurbaşkanlığının açıklaması, Macron’un Fransız medyasında dolaşan, “Fransız sömürgesinden önce bir Cezayir ulusu olup olmadığına” dair sorumsuz ifadelerine karşılık geldi. Ardından Macron, Türkiye'yi de gereksiz yere araya sokarak: “Türkler, Cezayirlilere ülkelerini sömürgeleştirdiğini unutturmayı başardılar.” dedi. Sorumsuz Macron nefret dolu bir milliyetçilikle, Cezayir milletinin kimliğini ve kültürel değerlerini derinden vurmak istedi. Macron bu ifadeleriyle, 1300 yıldan fazla süredir Müslüman olan bir ülkenin himayesinde yaşayan gayrimüslimleri de görmezden gelmektedir.

Macron'un sömürgecilikle itham ettiği Türkler, Cezayirlilere yahut başka bir millete Fransızların Cezayir’e ve İslam ümmetinin diğer ülkelerine işgaller ve katliamlarla çektirdiğinin yüzde 1’ini dahi çektirmemiştir, nitekim tarihte de böyle bir kayıt yoktur. Buna mukabil İslâm ülkelerindeki Fransızların suç tarihi gayet uzundur. Şayet bu, tek tek listelenecek olsa ciltlerce kitap yazmaya ihtiyaç duyulur. Macron bunu cahilane biçimde bilmemekte yahut da bilmezden gelmektedir. Ve yine hakikat, Cezayir’in bir ulus olduğu, kendi kimliğini koruduğu; ancak bazılarının onu unutmuş olduğudur.

Macron ve Diğer Fransız Siyasetçilerin Müslümanlara Yönelik Tacizleri

Bu, Macron’un Müslümanlara karşı ilk saldırısı değildi, sonuncusu da olmayacak. Özellikle Fransa'da seçimler yaklaşmışken Fransız politikacılar seçim öncesinde taraftar çekmek ve oy toplamak için İslam'ı ve Müslümanları, hedef olarak kullanıyorlar. Şimdiyse aralarındaki bu rekabet, daha katı olanları, Müslümanları daha çok kötüleyen ve onları “terörizm” ve “radikalizm” gibi sıfatlarla damgalayan akıl ve ruh hastalarını memnun etmek için sürmektedir. Bu durum uzun zamandır kendisini özgürlüklerin beşiği ve insan haklarının koruyucusu olarak niteleyen, bütün dinlerin ve etnik kökenlerin muhafaza edicisi olarak pazarlayan bir ülke için oldukça irrasyonel bir durumdur.

Müslümanları “barbar” ve “vahşi” olarak tanımlamak, onlara medeniyeti öğretenin Fransa olduğunu ima etmek tarihi tahrif etmektir. Çünkü bir zamanlar Avrupa, özellikle de Fransa cehalet karanlığına gömülmüş haldeyken ve bilimin, sağlığın, hatta kişisel temizliğin ilkelerinden haberdar değilken İslam toplumu bilim ve medeniyetin kaynağı, insanlığın aydınlatıcısı ve değerlerinin koruyucusu, estetiğin ve insan sağlığının gözeticisi konumundaydı. Paris'in çöplüğe gömüldüğü bir dönemde, Müslümanların ruh ve beden sağlığını korumak için İslam beldelerinin meydanlarını çeşmeler ve hamamlar süslüyordu.

Macron'un Müslümanlara yönelik ırkçı açıklamalarından onların aleyhine aldığı kararlar ve verdiği hükümlere, camilerini yasaklamasından İslam’ın öğretileriyle bağdaşmayan değerleri dayatmasına kadar Fransız yönetiminin Müslümanlara karşı yaptığı ihlallerle, Avrupa’da cehaletin hâlâ hâkim durumda olduğu görülmektedir. Fransız siyasetçiler, aralarından birinin -düşmanca ve cahilce bir tavırla- şayet seçimlerde başarılı olursa Fransa’da bir Müslüman'ın çocuğuna “Muhammed” adını koymasına izin vermeyeceğini söylemesiyle övünecek kadar ileri gitmektedirler.

Fransa Seçim Haritası

Hükümet sözcüsü Gabriel Attal’ın iki ay önceki açıklamasının ardından Fransa'da cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin son tarihleri ​​netleşti. Buna göre cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunun gelecek yılın 10 Nisan’ında, ikinci turunun da aynı ayın 24'ünde yapılması kararı verilmiş; parlamento seçimlerinin yapılacağı tarihse 12-19 Haziran olarak belirlenmiştir. Ancak bu kesin ve net tarihlere rağmen Fransız siyaset sahnesinin etrafı kargaşa ve belirsizlikle çevrilmiş durumda. Önde gelen adayların partilerinin oy oranlarının gerilemesi, önceki seçimlere damgasını vurmuştu. Bölgesel seçimlerin sonuçları, bu önde gelen adayların Elysee Sarayı'na girme ihtimalinin düşük olduğunu gösterdi. Partilerinin yaşadığı ciddi kayıplardan sonra bu duruma, Fransızların seçimlere katılma konusundaki büyük isteksizliği de eşlik etti.

Önceki seçimlerde yer almadığı için bölgesel seçimlere ilk kez giren Macron'un “İlerleyen Cumhuriyet” partisi küçük düşürücü bir yenilgi yaşadı. Gözlemciler bu durumu başkanın eksikliğine ve başarısız performansına bağladılar. Marie Le Pen başkanlığındaki “Ulusal Birlik” partisinin sonuçları da çok farklı değildi. Dolayısıyla Le Pen'in bölgesel seçimlerden eli boş çıkması ve Elysee Sarayı'na girişinin zorlaşması, Fransız seçmenin Macron ve partisine yönelik tutumunda olduğu gibi Le Pen’e de şüpheli yaklaştığını ve Le Pen’in halkçı sağ konumunu da yeniden gözden geçirmesi gerektiğini gösterdi. Bölgesel seçimlerin Fransa'nın kamusal yapı haritasının şeklini gösterdiğini de belirtelim.

Alman Badische Tagblatt gazetesi bilhassa geçen Haziran ayını işaret ederek Fransa'daki seçim sonuçları hakkında şöyle yazdı: “Fransa'nın parti sistemi harap olmuş bir enkaz yığınıdır ve komşu ülkede siyasetin hangi yönde gelişeceğini de kimse bilemez. Geleneksel partilerin ittifakı sadece Le Pen ve aşırı sağ partisinin kazanmasını önlemek için kurulmuştur; bu dengenin bedeli de seçim programlarının içeriğinin kırılganlaşmasıdır. Aynı zamanda göç meselesi tartışmaları da çok duygusal bir şekilde sürdürülmektedir. Fakat insanlar artık tarafların çözüm sunabileceğine inanmamaktadır.”

Bu analiz bizi, Fransız partilerinin göçmenlere bilhassa da vatandaş olan yahut yerleşim hakkı bekleyen Müslüman göçmenlere yönelik yaşadığı kargaşa durumuna çıkartır. Başka herhangi bir meselenin gündeme getirilmediği bu sevimsiz ırkçı elitizme seçmen kitlesinin çok önem vermiyor olması, Fransız seçmenin oy tercihleri üzerinde fikir yürütülmesinde etkili olmuştur. Zira Fransız politikası sokağın önemsediği merkezî konulardan uzak kalmaktadır. Bu durumun sebebi, partilerin üretken çözümlere sahip olmayışı ve politik başarısızlıklarını örtbas etmek için dikkatleri ırkçılık mevzuna çekmeleridir.

Fransız Le Monde gazetesinin birkaç gün önce yayımladığı bir araştırmaya göre; göç meselesi ve onu takip eden krizler Fransız seçmenin ehemmiyet sıralamasında beşinci sırada yer almaktadır. Görünen o ki Fransız seçmeni, kendisi için önemli olan konularla daha çok ilgilenmekte. Bahsi geçen araştırmada tespit edilmiş olan bu konularsa şöyle sıralanabilir: Sağlık sorunları ve sağlık kaynaklarının, hizmetlerinin ve hizmet kalitesinin güvence altına alınması; çevre sorunu, sosyal refah dosyası ve günlük ihtiyaçların karşılanması. Bu durum; merkezine Müslümanların yerleştirildiği göç krizinin, partilerin başarısızlığını ve seçmene sağlanan çözümlerin tükendiğini örtbas etmek için uydurulmuş bir dava olduğunu yansıtmaktadır.

Fransa Seçimlerinde Müslümanlar

2022 Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetteki “Yeşiller Partisi”nin potansiyel adayı Sandrine Rousseau, L'air Libre kanalındaki bir programda şöyle dedi: “Ülke siyasetinde Müslümanlar hakkında konuşulanlar, dini aidiyetleri ve giyim kuşamları ile sınırlı kalmaktadır.” Rousseau devamında şunu sordu: "Müslümanların bu toplumda bir yeri var mıdır?” Ardından başörtülü bir kadınla fotoğraf çektirmesi durumunda, halkın tepkisinin “Neden örtülü bir kadınla fotoğraf çektirdin?” biçiminde olacağına işaret etti. Böylelikle de bu tepkinin, ülkesini zapt eden bir ırkçılıktan kaynaklandığını doğruladı.

Fransa'daki Müslümanlar, Fransa'daki siyasi ve partizan bileşenlerin sistematik zulmüyle karşı karşıya kalmaktadır. Ferdî olaylar ve kolektif yargılar arasında hiçbir ayrım olmadan Fransa'daki Müslümanların, Fransız toplumunda ayrı bir figür haline geldiği göz ardı edilemez. İnsan hakları ihlali olduğu gerekçesiyle Fransa'nın etnik veya dini unsurlara dayanarak vatandaş sayımı yapılmasını yasaklamasına rağmen ülkedeki Müslümanların sayısı altı milyonu aştığı biliniyor. Bununla beraber bu yasa, Macron'un parlamentoda kendi partisinden çıkan ve Müslümanların günlük hayatlarını ve ibadetlerini, inançlarıyla çelişmeyecek şekilde uygulama özgürlüğünü kısıtlayan ırkçı kararları engelleyemedi.Neredeyse her gün yayınlanan medya kışkırtmaları ve siyasi liderlerin yönlendirmelerinden bahsetmiyorum bile. Hatta öyle bir noktaya geldi ki, Cumhurbaşkanı’nın kendisi de kışkırtmaya varan bir dil benimsemiş durumda. Bu da aşırılık yanlılarının, Müslümanların camilerine, mallarına ve hatta hayatlarına karşı olumsuz tutumlarının artmasına neden oldu.

Fransız La Croix’in internet sitesine göre, Fransız Müslüman seçmenlerin %92'si bir önceki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda oylarını “Cumhuriyet Yürüyüşü Hareketi”nin lideri Emmanuel Macron lehine kullandı. Bahsi geçen kitle, aşırı sağcı Jean-Marie Le Pen'in Elysee'ye gelme ihtimalinden korkarak hareket etti. Ancak yaklaşan seçimlerde Fransız Müslümanlar nezdinde herkes eşit konumda. Zira Macron da Le Pen'in Müslüman karşıtı ırkçılığının ortağı oldu.

Macron'un kendisini Fransa cumhurbaşkanlığına getiren Müslümanları, koymuş olduğu hüküm ve yasalarla, aleni ve örtülü kışkırtmalarıyla pişman etmiştir. Fransa'daki Müslümanlar söz ve yönelimlerini bir araya getirecek birleşik bir liderliğe sahip olmamasına rağmen önümüzdeki seçimlerde artık göz ardı edilemeyecek bir söz hakkı olacaktır. Ancak yaşadıkları durum ve Macron ve hükümet tarafından kendilerine yöneltilen tehditler, aşırı sağın kendilerine yönelik suiistimallerinin artmasına kapı aralayan Macron'u; Fransız aşırılıkçılardan daha fazla oy almak için Fransız Müslümanları kurban etti ve tüm hayatlarına yayılan bir korkunun sahibi yaptı. Peki ya Macron görev süresi boyunca inşa ettiği “Müslümanların Korku Köprüsü” üzerinden Elysee'ye ulaşabilecek mi?

Baran Dergisi 771. Sayı

Görüş: Yasir Abdülaziz