Bir süredir tüm dünyanın gündeminde Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaş var. Gerek “Moskof Gâvuru”na karşı olan tarihî düşmanlığımız gerekse Rusya’nın 1990’larda ve 2000’lerin başında Çeçenistan’da, son yıllarda ise Suriye’de yaptıkları bu devlete karşı Müslümanların kinini kabarttı. Batıcıların yanı sıra, Putin’in Suriye’de kardeşlerimizi katletmesini ve kadim şehirlerimizi dümdüz etmesini unutamayan Müslümanlar da tabiî olarak Rusya’ya karşı Ukrayna’nın yanında saf tuttu. Aslında Batı medyası kendini yine tutamayıp “Burası Irak, Afganistan veya Suriye değil, burası medeni Batı, bunlar Ukrayna halkı” şeklinde haberlerle sırtlan yüzünü göstererek Müslümanlara söven cinsten haberlerle Ukrayna’ya destek verirken, Müslümanlar ise Rusya kininden Ukrayna’nın yanında yer almayı sürdürüyor.

Bu süreçte Türkiye doğru bir politikayla bir yandan askeri konularda Rusya’ya karşı bazı hamleler yaparken -Montrö kapsamında Boğazlardan Karadeniz filosuna kayıtlı olmayan gemilerin geçişine izin vermemek gibi- diğer yandan Rusya’yı dünya çapında tecrit adımı çerçevesindeki uygulanan yaptırımlara iştirak etmeyeceğini ısrarla söylüyor. Türkiye’yi 1950’lerden beri kandıran, işine geldiğinde ateşe atan Batı’nın basını da, sürekli Türkiye’nin ikircikli bir tavır sergilediğini işliyor, Rusya’ya açıktan cephe almamakla suçluyor.

Asıl mesele ise, Türkiye’nin ince eleyip sık dokuyan ve bıçak sırtı pozisyonda gayet makul yürütülen bu politikasına karşı, dışarıdan sufle alıp burada konuşan batıperestler tarafından, “Niye Batı’yla birlikte hareket etmiyoruz” minvalindeki sözlerin dolaşıma sokulması... Batı manipülasyon sanatını hem içeride hem dışarıda ustalıkla icra ederken, zalimin karşısında “mazlumu destekliyorum” ümidiyle daha da zalimin safına, Batı’nın safına düşmemek hususunda dikkatli olmak, politikada hissi değil aklî davranmak ve yalnızca Türkiye’nin tarafında durmak icap ettiğini ihtar edelim.

Görüş: Faruk Hanedar