Bir yazı dizisi olarak düşündüğümüz bu çalışmada idman ve spor kelimelerini kelime kök bilgisi veya etimoloji üzerinden irdelerken, sıra dışı atraksiyonlarda bulunma eğiliminde olduğumuzu peşinen söylemek isterim. İdman ve spor kelimelerinin diğer dillerdeki kelime ve mânâ karşılıklarından istifade etmek bir yana, söz konusu kelimelerin yakın ve uzak mânâlarından hareketle daha farklı kelime ve mânâlara sarkmak eğiliminde olduğumuzu da yine peşinen söylemek isterim.

Yazımıza “iştikak” ve “iştikak ilmi”nden ne anlaşılması gerektiğini söyleyerek başlayalım... İBDA Mimarı Mütefekkir Kumandan Salih Mirzabeyoğlu'nun “Hakikat-i Ferdiyye -Çöle İnen Nur-” isimli eserinden:

İştikak: Bir kökten ayrılan kelimelerin asılları ve birbirleri ile olan münasebetleri, meydana gelişleri. Türemek. Çatallaşmak. Yarılmış bir şeyin bir şıkkını almak. Aynı kökten türemiş olan birkaç kelimeyi bir araya getirmek.

İştikak ilmi: Lûgat bilgisi, etimoloji, kelimelerin kök bilgisi... Bu ilim, bütün ilimlerin ilk basamağını teşkil eder ve onu bilmeyen diğer ilimleri öğrenmeğe yol bulamaz; zira nasıl ki dama çıkmak isteyen birine evvelâ merdiven lâzımsa, lûgat bilgisi de diğer ilimlere yükselebilmek için böyle bir vâsıta durumundadır... Bir ilim faaliyeti içinde bulunmak isteyen herkes, lûgat ilminin esaslarını bilmek zorundadır; demek oluyor ki, lûgat ilmi, “asıl” bilgisi olmanın da ötesinde “aslın aslı” niteliğindedir.” (Salih Mirzabeyoğlu, Hakikat-i Ferdiyye – Çöle İnen Nur, İBDA Yay., İstanbul 1994, s. 26.)

Demek ki, “mevzuyla kayıtlı mahalli idrak” çerçevesinde anlam kazanan beden terbiyesi ve spor mevzuu, her şeyden evvel “iştikak ilmi” üzerinden vuzuha kavuşturulması gereken bir mevzudur. Beden terbiyesi ve spor mevzuunun hasrında değerlendirilmesi gereken her bir kelime veya kavram, kelime kök bilgisi veya etimolojik veçhesiyle de yerli yerine oturtulmak zorundadır. Aksi takdirde, beden terbiyesi ve spor mevzuunun derinliğine ve genişliğine doğru boyutları akim kalacaktır. Belirli bir dünya görüşü veya içtimaî sistem veya duygu ve düşünce sistemi veya “İdeolocya Örgüsü” çerçevesinde anlam kazanan “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA” ruh ve fikir sistemi, beden terbiyesi ve spor mevzuunu etimolojik veçhesiyle de yerli yerine oturtmak için fazlasıyla imkân sunmaktadır. Bu imkân üzerinden yürümek ve gereğini yerine getirmek azminde olduğumuzu söylemeye gerek yok. Umarım maksad hasıl olur. Umarım!

İştikak veya etimoloji çalışmalarını malum ruh ve fikir sistemine mal edici bir şuurla bizcesini de gösteriyor olması bakımından, yine İBDA Mimarı'nın “Berzah -Bütün Dalların Birleştiği Kök'e-” isimli eserinden:

Lâtince, kendisinden kopma hâlindeki İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Almanca gibi dillere kök oluyor. Neticede kökten dallara, dallardan dallara hesabı, ilimleri lisân bünyesine göre otomatik olarak sistematize eden bir dil, bünye oluşuyor. Bugün biyolojide de Lâtince kökenli veri isimlendirmelerinin sebebi bu. Biz de, “mânâ dili kurmak”, “teorik dil alanı oluşturmak” vesaire gibi, bu hususta müstakil eser vurgusu dışında, bütün eserlerimizin toplamını bunlara dair, “muhatab anlayış”a dair diye senelerce işaretledik, işledik... İşte bu yerine göre anlamı değişen “ana dili, baba dili” meselesinin ışığı altında, Büyük Doğu-İBDA baba dilini “aşılayan” diye kavramak ve aşılanma liyâkatini meseleler içinde göstermek; bu şekilde, hem mevzu ve hem dil zarureti hâlinde bir tecrid gereği, bugün doğru olmasa da “Osmanlıca” dedikleri lûgatın kelime ve iştikaklarından istifadeye yol açmak. Onun kökü hâlinde de, “Türkçe çarşafına silkelenmiş Arabça ve Farsça kelimeler”in izinden, Arabça ve Farsçaya sarkmak. Dikkat: Kaba saba, ezbere, hazırlop bir kelime alışından değil Türkçe konuşurken en azından o mânâları ve klişeleri bünyeleştirmekten, Türkçeyi zenginleştirmekten bahsediyorum. Bugünkü avamın “âmî” Arabçasından değil, edebiyat ve ilim, Lâtince misâli kök edinilmesi gereken veçhesinden bahsediyorum. Dünyanın en eski ve zengin; İngilizce'ye 50.000 kelime vermiş bir lisândan... Mevzuumuz biyoloji ya: Bir hurmanın, çekirdekten en ergin hâline gelinceye kadarki safhalarını 60 kelimeyle gösteren bir lisan. Bir kuşun 30 çeşit sıfatını sayabilen bir lisan... Bunun dışında, her türlü dilden, kendine hançeremize nisbetle adapte edebileceğimiz, ilmî ve teknik mefhumlar sırasında, elbette biyoloji; bu iş, dediğim işle içiçe.” (Salih Mirzabeyoğlu, BERZAH – Bütün Dalların Birleştiği Kök'e-, İBDA Yay., İstanbul 2006, s. 96-97.)

Bu mevzuyu John Ruskin'in “Susam ve Zambaklar” isimli eserinden bize bakan veçhesiyle daha da açık bir hâle getirelim:

İngilizce gibi menşei bu derece karışık olan dillerde, hemen her fırsatta bir kelimeye değer vermek istenildiği zaman, o kelimenin Yunanca veya Lâtincesini; değersiz mânâda kullanılmak istendiği zaman ise Saksonca veya başka dildeki karşılığını kullanmak mümkün olduğu için, çift mânâlı kelimeler insanların elinde korkunç bir güç kazanmıştır.

Öyleyse, kelimelerle gereken teması kurabilmek için şöyle bir alışkanlık edinmek zorundasınız: Dilimizdeki hemen her kelime, ilk önce bir başka dilin kelimesi olmuştur. Saksonca, Almanca, Fransızca, Lâtince veya Yunanca (Doğu dillerini veya ibtidaî dilleri bir yana bırakıyorum); ayrıca birçok kelime de, bütün bu dillerden geçmiştir; önce Yunanca, sonra Lâtince olmuş; daha sonra Fransızcaya veya Almancaya, en sonunda da İngilizceye geçmiştir. Bu müddet zarfında da her milletin ağzında başka bir mânâ kazanmış ve başka şekillerde kullanılmıştır; fakat bütün iyi yetişmiş bilgili kimselerin hissedebildikleri o köklü, esas mânâsını bugün bile kaybetmemiştir. Yunan alfabesini bilmiyorsanız öğrenin; ister genç veya yaşlı, isterse kadın veya erkek olun, eğer ciddi bir şekilde okumak istiyorsanız (şübhe yok ki bu, okumaya ayırabileceğiniz bir parça boş zamanınızın olmasını gerektirecektir) Yunan alfabesini öğrenin; sonra bütün bu dillerde iyi birer lügat edinin ve bir kelimenin mânâsından şübhe eder etmez, sabırla, onu lügatta arayın. (...) Sonra sizin için mânâsı şübheli görünen tek bir kelime bile kalmamasına dikkat edin. Şübhe yok ki, bu ciddi bir çalışmadır; fakat daha başlangıçta onu ilgi çekici bulacaksınız; sonunda ise size son derece zevkli gelecektir ve böyle bir çalışmanın güçlü ve dakik olmak bakımından, genel olarak karakterinize sağlayacağı faydalar da ölçülemeyecek kadar çok olacaktır.

Şu noktaya dikkatinizi çekmek isterim: Böyle bir çalışma Yunancayı veya Lâtinceyi, yahud da Fransızcayı bilmeyi veya bu dilleri öğrenmek için gayret göstermeyi gerektirmez. Herhangi bir dili mükemmel bir şekilde öğrenmek, bütün bir hayatı alır. Fakat bir İngilizce kelimenin birbiri ardınca almış olduğu çeşitli mânâları ve bu kelimenin iyi bir yazarın eserinde hâlâ ne gibi mânâlarda kullanıldığını kolayca öğrenebilirsiniz.” (John Ruskin, Susam ve Zambaklar, s. 27-29.) (https://akademyadergisi.com/okumak-kitab-ve-istikak-etimoloji-uzerine-ibda-mimarinin-fevkalade-buldugu-tesbitler/)

Son olarak, yine İBDA Mimarı Mütefekkir Kumandan Salih Mirzabeyoğlu'nun 29 Kasım 2014 yılında Haliç Kongre Merkezi'nde vermiş oldukları “Adalet Mutlak'a / Yaşanmaya Değer Hayat İçin…” isimli Konferansından bir cümle: “Şimdi, kavramların suyunu çıkarın diyorum; halktan ne kastediyorsun, milletten ne kastediyorsun, liderden ne kastediyorsun?.. Bir olmadan, iki olmaz meselâ...

Evet; bir olmadan iki olmaz!.. Beden terbiyesi ve spor mevzuunu derinliğine ve genişliğine doğru meydan yerine taşıyabilmenin zemini veya vasatı mahiyetinde anlam kazanan spor veya idman kelimelerinin kelime kök bilgisi veya etimolojisi üzerindeyiz. Spordan veya idmandan ne kast edilmektedir veya ne anlaşılmaktadır ve yine spordan veya idmandan ne kast edilmesi ve ne anlaşılması gerekmektedir, bunun üzerindeyiz.

Bu arada yukarıdaki alıntıları yaptıktan sonra ne söylersek söyleyelim murada uygundur ve de doğrudur şeklinde bir düşünceden uzak olduğumuzu belirtmek isterim. Bu tür bir çalışma yapmaktan maksadım, spor ve idman kelimelerinin etimolojisi üzerinden beden terbiyesi ve spor mevzuunda yeni ve ufuk açıcı bir takım tespit, teşhis ve tahlillerde bulunmak ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Umulur ki bu tür bir yaklaşım daha güzel ve ufuk açıcı yeni bilgi, görgü, kültür, irfan ve idrak yemişlerinin ortaya çıkmasına vesile olur. Umarım!

Görüş: Osman Temiz

Baran Dergisi 769.Sayı