Mülteci serüveni ilk başından beri politikasız bir şekilde başladı ve devam etti. Mültecilerin yerleşiminde hükümet saldım çayıra Mevlam kayıra edasıyla hareket etti. Öyle sanıyorum ki bu başıboşluktan Esad’ın muhaberat timleri de istifade etmiştir. Halk her ne kadar Suriye’den gelen mazlum halkı kucaklasa bile her yerde olduğu gibi Suriye’den buraya gelmiş bazı serseri tiplerin tavırları halkın hemen dikkatini çekti. Zira bir mahalleye bile başka mahalleden biri gelse ister istemez o kişinin yanlış tavırları mahallelinin daha çok dikkatini çeker. Velev ki o yanlış o mahallede süregelen bir yanlış olsa dahi. Dolayısı ile az da olsa Suriyeliler içinde böyle insanların çıkması ve özellikle seküler kesimin mültecilere sırf Müslüman diye takındıkları pis tavır bu mevzunun ilk kaşıntısı idi. Tabii bu mevzu her zaman bir seviyede kalmış Suriyelilerin çoğunluğu sükunet ve itidal içerisinde yaşamaya devam etmiş, Müslüman Anadolu küçük pürüzleri kendine yakışır bir şekilde görmezden gelerek muhacir kardeşlerimize sahip çıkmıştı. Halbuki bu yaşanan küçük sıkıntıların, sorunların mihenk noktasında ne Suriyeli muhacirler ne de Türkiyeli vatandaşlar vardı. Bu sıkıntıların mihenk noktasında hükümetin hiçbir plan yapmaksızın gerçekleştirdiği mülteci yerleşimi vardı. Karşı cenahın Müslüman mülteci düşmanlığına karşı bu plansızlık göz ardı edilerek Müslüman kardeşlerimize sahip çıkmayalım mı nidaları ile sorunlar kapatıldı. Tabii ki kardeşlerimize sahip çıkalım fakat sahip çıkarken kardeşlerimizi hedef tahtasına oturtmayalım, halkı germeyelim planlı bir şekilde belli yerler ile kayıtlayarak bu sahip çıkma işini temiz ve güzel bir şekilde gerçekleştirelim. Maalesef bu olmadı ve serbest yerleşim öyle bir hale geldi ki artık bu iş müdahale edilemez bir noktaya vardı.

Suriyeli muhacirler mevzusu küçük rahatsızlıklar olsa da Müslümanların her zaman itidal ile yaklaştığı ve kardeşlerine her fırsatta sahip çıkmaya çalıştığı bir mevzu oldu. Mülteci meselesi belli bir seviyede tartışılmaya devam edilirken hususiyetle Pakistanlıların ve Taliban yönetiminden kaçan seküler Afganların ülkeye büyük göçleri ile büyük bir kaos başladı. Zira bu göç dalgası ile gelenlerin büyük bir kısmı ülkeye nasıl oluyorsa kaçak yollar ile girmiş ve sosyal medyalardan yaptıkları pislik paylaşımları ile, sokaktaki hareketleri ile halkta müthiş bir endişe uyandırmaya başlamıştı. Öyleki Suriyeli muhacirlere kucak açan Anadolu insanı bile ne oluyor yahu demeye başladı. Maalesef hükümet yine her zamanki gibi bu sorunu da görmezden gelerek bir takım faşist istismarcılara büyük bir kaos çıkarma fırsatı verdi.

Hükümet bu göçler olurken çözüm üretmek yerine göçleri yalanlama derdine düşmüştü. En sonunda ülkenin ortasında bir el bombası gibi duran mülteci meselesini, derin devletin adamı olduğu bilinen faşist Ümit Özdağ, tam da iktisadi sıkıntıların ağır şekilde hissedildiği dönemde vahşi duruşu ile gündemine aldı ve en önemli propaganda aracı olarak kullanarak bu meselenin pimini çekti. Ortalık toz duman oldu. Ümit Özdağ ırkçı çıkışları ile sorunu kaosa evirmeyi başararak tüm partilerin mülteci meselesinde söylemlerini değiştirdi. Söylemler değişse de hiçbir şekilde mülteci meselesi üzerine hakikatli bir çözüm getirilmedi.

Türkiye’de mülteci kaosu alevlendirilirken hükümet bu kaosa müdahale etmek yerine ortada kabak gibi duran böyle bir sorunun olmadığını söyleyerek çareyi zaten n’idüğü bilenlerce malum Ümit Özdağ’a saldırmakta buldu. Ümit Özdağ’ın ne yapmaya çalıştığı belli de icra makamında olan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ortada bir tezgah varsa cezasını kesmesi gerekirken Ümit Özdağ’a televizyondan cevap vermesi nasıl bir politikanın neticesi? Bir İçişleri Bakanının, hakkında hiçbir işlem başlatılmadığı halde televizyonda bir şahsın ajan olduğunu söyleyerek işi halka havale etmesindeki derin hikmeti anlayan varsa beri gelsin… İçişleri Bakanı bir ajanı ne zamandan beri halka şikayet eder oldu?

Kaldı ki söz konusu olan, kendi ağzı ile emniyetten ve Türk istihbaratından belge aldığını söyleyecek kadar da rahat bir kişilik. Peki Ümit Özdağ içeri alınsa, bu sorun bir faşistin içeri alınması ile çözülecek mi? Sahi bu kadar sorun varken kopartılan bu gürültü ve oluşan ifrat tefrit gruplaşmaları da neyin nesi? Ne amaçlanıyor? Halk ifrat ve tefrit grupları arasında bir seçim yapmaya itiliyor, asıl sorundan ve sorunun çözümünden bahis açan yok. Siz siz olun bu çıkartılan kaosta ne ifrat ne tefrit tarafında durun. Sorgulayın ve uyanın, memleket yalnızca tek çıkışı olan bir kaosa sürükleniyor.

Görüş-Harun Şimşak