Tezatlar ülkesi Türkiye’de akıl almaz bir tezat örneği midemizi bulandırıyor: Bir yanda siyasî dehası ve liderliğiyle halkın kucakladığı Tayyip Erdoğan, diğer yanda lideriyle hiç alakası olmayan, halkı dışlayan ve halk tarafından da dışlanmış iktidar partisi… Ak olmanın hakkını veremediği için adını anmaya dilimin varmadığı iktidar partisi, dava partisi olması gerekirken her türlü ikbal ve menfaat dışında hiçbir şeye değer vermeden yaşayıp kendi halkının ve liderinin sırtında yük olmayı başararak, ülkenin istikbalini düşünenler için en az CHP kadar endişe verici bir hale gelmiştir. İptidaî seviyede bile dünya görüşüne sahip olmadığı için vizyon ve hedef olarak sürekli demokrasi teranesi okuyan, bu milleti ve ülkeyi kendisinin de bilmediği bir istikamete doğru sürükleyen bu ucube parti, bugünkü haliyle liderinin hedefleri ve milletinin istikbali önünde ciddi bir engel haline gelmiştir. Özellikle 15 Temmuz’dan sonra işlerin son derece sıkılaşmaya başlaması karşısında iktidar partisinin daha üstün bir hüviyete bürünmesi beklenirken, kendi liderine ve tabanına karşı muhalefet eder hale gelmiş olması, değişik bir tür güvenlik tehdidi endişesi uyandırmaktadır.

Türkiye kaybettiği aslî hüviyetine kavuşabileceği zemini yakaladı

Erdoğan, yönetime geldiği günden itibaren kendisini engellemek isteyenlerle kullanmak isteyenleri üstün siyasetiyle, hem de tek başına ekarte ederek ayakta kalmayı başardı. Kemalist askerî vesayet başından beri onu engellemeye çalışan en güçlü kesimdi. Kullanmak isteyen ise Amerika adına Türkiye’yi ılımlı İslam projesinin merkezi yapmaya çalışan FETÖ idi. Bu iki güçlü kesim arasında elinde kadrosu olmadan mücadele eden Erdoğan, hem içerde hem dışarda Müslüman halkın önünü açacak pek çok şey yaptı. Onun döneminde kendi iktidarını hisseden halkın, lider olarak Erdoğan’la uyumu sayesinde Türkiye kaybettiği aslî hüviyetine kavuşabileceği zemini yakaladı. Büyük bir inkılapla millet ve devlet olarak yeniden doğuş için şartlar uygun hale geldi.

Kemalist Batılılaşma

15 Temmuz’la beraber en başta Türkiye’nin “Kemalist Batılılaşma” masalıyla hayatta kalamayacağı ve o bakışla yetişen kitlelere güvenilemeyeceği anlaşılmış oldu. Diğer taraftan da Müslüman halkın istiklal arzusu ve en zor şartlarda lider olarak Erdoğan’la uyumu açığa çıktı. Devletin kendi devamı için yaslanması gereken halk kesimiyle uyumunun da zarurî olmasından dolayı artık her şeyin Müslüman Anadolu insanı lehine kökten değişmesi gerekliliği anlaşıldı ve değişebileceği zemin oluştu. Buna rağmen geçen 6 yıl boyunca böyle bir şey gerçekleşmedi, çünkü böyle bir operasyon için gerçek bir dünya görüşüne sahip büyük bir kadroya ihtiyaç duyuluyordu. Bu da iktidar partisinin vazifesiydi. İşte bu hengamede iktidar partisi son derece kof çıktı ve kadro yokluğundan dolayı işler yerinde saymaya başladı. Daha da vahim olanı şu ki, iktidar partisi sanki 15 Temmuz zaferi hiç olmamış veya keşke olmasaymış gibi durup hiçbir şeyin değişmeden kalmasını isteyen bir tavır sergilemeye başladı. Nihayet gele gele ülke siyasetinin dışında kaldı ve temsil ettiği tabana da yabancılaştı.

Menfaat ve ikbal devşirme çabası

Büyük bir misyon adamı olarak duran Erdoğan’ın yanında bu parti, yükü omuzlayan dava adamları kadrosu yerine beleşe konan yancılar topluluğu olarak duruyor. Menfaat ve ikbal devşirme çabası kimsenin inkâr edemeyeceği kadar net durumda. Bu da Müslüman halkın iktidar partisinden soğumasını getirmiştir. Diğer partilerin içinde de menfaat ilişkilerinin yoğunluğu ileri sürülerek itiraz edilebilir. Başkalarında da bu hastalığın olması bizimkileri aklamaz. Kaldı ki, Müslümanın bu hususlarda daha temiz olması gerekir. Bunun dışında, parti içinde sesi çok çıkan bazılarının İslamî değerlere karşı evrensel değer adı altında sekülerliğin sözcülüğünü yapmaları, hem Erdoğan’a hem de Müslüman halka karşı açık muhalefet anlamına geliyor. Global seküler dünyanın en iğrenç pisliklerinden olan cinsiyet davasını Batıcı kesimden bile daha hırsla savunmaya kadar varan bu bazıları karşısında partinin geri kalanının susması, orda kimin borusunun öttüğünü göstermeye yeter. Bu haliyle bu partinin Başkan Erdoğan ve Müslüman Anadolu insanının arzu ve hedefleri doğrultusunda hareket etmesi beklenebilir mi? Ayasofya eski imamına bilumum Batıcı tayfayla el ele saldırmalarından belli ki, bırakın faydalarının olmasını, her türlü zararı vermeye de müsait durumdalar.

İttihatçı kafa güçleniyor

Türkiye’nin bugün içte ve dışta geldiği nokta malum. 15 Temmuz itibarıyla bağımsızlık yolunda ister istemez adım atmış olan Türkiye, emperyalistlerle açık toslaşma durumuna gelmiştir. Erdoğan ve devlet açısından, gelinen bu noktadan dönüş düşünülemez. Çünkü geri dönüş, teslimiyet ve yıkım demektir. Emperyalizmin bir daha bize hayat hakkı tanımamakta kararlı olduğu, elimizde kalan son kara parçasını da paramparça etmek istediği besbelliyken geriye doğru atılacak adımlar ancak sonumuzu getirir, Allah korusun. Milletin umutlarını eski İttihatçı kafasıyla sömürüp yanlış yerlere götürmeye hevesli kesimlerin meydanı boş bulup zarar vermeleri ihtimali de güçleniyor. İktidar partisi ise böylesine hayatî bir durumda penaltı atışında ters köşe olmuş ama bunun bile farkına varamamış kaleci gibi kendi kendine ıslık çalıyor.

Erdoğan yoksa partisi bir hiç

Herkesin farkında olduğu gerçek, Erdoğan yoksa partisi bir hiç. Erdoğan yoksa bu milletin bu partiye teveccühü de yok. Lider ve millet arasında köprü vazifesi görmesi gereken parti halktan kopmuş durumda, halk da partiden umudunu çoktan kesmiş. Türkiye’nin içinden geçtiği bu tarihî günlerde çok büyük bir misyonun taşıyıcısı olması gereken parti, içindeki az sayıdaki muzdarip şahsiyet dışında olan bitenin bile farkında olmadan kendi ikbal hesapları içinde kaybolmuş durumda. Bir seçim kaybedilmesi halinde ülkenin nerelere savrulabileceği belliyken, “artık işimiz bitti, giderken biraz daha parsa götürelim” düşüncesinde olanların çoğunlukta olduğu bu yapının muzdaripleri de ne yapacağını bilememe hastalığının kollarında çırpınıyor. Belki Erdoğan açısından geçmişte kendini zararsız gösterecek bir vitrin görevi de görmüş olan bu parti, göğe yükselen roketten bir türlü ayrılmayan kapsüle dönüşmüş durumda. Hâsılı koskoca parti, hem de şu kadar yıldır -güya- devleti yönettiği halde, kendi ülkesinin, milletinin ve devletinin istikbali önünde bizzat engel haline gelmeyi başarmıştır.

Partinin siyasi hayatının sona ermesi

Siyasî ve sosyolojik açıdan gayet acayip bir vaka haline gelerek tarihe geçen bu partiyle lider ve millet ne yapabilir? Bu sorunun cevabı, lider ve millet bu partiye karşı tedbir olarak ne yapmalıdır gibi bir soruyu da davet eder. Çünkü bu haliyle Türkiye için yük olmaya başlamış iktidar partisinin bizzat Erdoğan’ın el atacağı bir operasyonla baştan sona transformasyon geçirmesi şarttır. Öte yandan bu yapının böyle bir dönüşüm yaşayacağına dair umutlar maalesef azdır. O halde beklenmesi gereken bu partinin siyasi hayatının sona ermesidir.

Görüş: İbrahim Tatlı