Taliban’ın zaferi ve sonrasında meydana gelen gelişmeler karşısında iktidara yakın medyanın sergilediği tavır ve tutum açıkça göstermiştir ki, burada kendi fikri olan tek bir kişi bile yoktur. Tam kadro halinde ya kendilerine gönderilen direktiflere yahut daha evvel takib etmeleri işaret edilmiş kimselerin fikir ve tavırlarına, kendi semerlerinde taşıdıkları bilgiyi katıp yoğurduktan sonra servis etmek dışında tamamen fonksiyonsuzdurlar. Bilhassa son yıllarda cereyan eden hadiseler karşısında, kendilerine iletilen direktiflere uyup, her seferinde uçurumdan aşağı atlayan koçun peşinden bile isteye düşen bu koyun sürüsü, fizikî yaralar almasalar bile ruhî ve vicdanî bakımdan leşten farksızdır. Bundan da vahim bir diğer husus ise, bütün fikir, tavır ve tutumları uzun bir süredir yönlendirildiği için fikretme, idrak etme, tahayyül etme, tasavvur etme gibi melekeleri de hadımdır.

Bu melekelerindeki körelmenin neticesini görmek için içlerinden yalnız birine, Mehmet Metiner’e bakmak yeter de artar bile…

24 Ağustos 2021 tarihinde Yenişafak Gazetesi’nde yayımlanan “Taliban, Şeriat, Hilafet, İslam Devleti vs…” başlıklı yazısında Mehmet Metiner diyor ki:

- “Taliban’la birlikte Şeriat, Hilafet, İslami Devlet, İslam Emirliği gibi kelimeler havada uçuşmaya başladı. Bu kelimeler üzerinden kendilerini tanımlayanlar durduk yere içimizde de maraza çıkartmaya başladılar. Kendi adıma söyleyeyim: Taliban dolayısıyla içimizde tekrar tedavüle sokulan bu kelimeler üzerinden pozisyon alanlar bu ülkeye, bu ülkenin toplumsal barışına, bir o kadar da Erdoğan liderliğindeki Ak Hareketi’ne zarar veriyorlar.”

Devamında da:

- “Taliban’ı ikide bir gözümüzün içine sokarcasına “Hanefi-Maturidi” diye tanımlamak da neyin nesidir? Ne yani, bu ülkede de “Hanefi-Maturidi” olduğu halde bakış açılarına karşı olduğumuz gruplar yok mu? Unutulmasın: F. Gülen adlı İblis de “Hanefi-Maturidi”dir.” diyor.

Öncelikle F. Gülen’in “Hanefi-Maturidi” olmasından başlayalım. Bir kere bizim bildiğimiz hiçbir iblis, lâin veyahut şeytanın, tanımlamak için hangi kelimeyi kullanırsanız kullanın, amelî ve itikâdî mezhebi yoktur! Hem F. Gülen adlı İblis diyeceksin, hem de amel ve itikadda mezheb biçeceksin. Dini olmayanın mezhebi mi olur? F. Gülen dediğiniz gavur, Amerikan gizli servislerinden birini idare eden, bu sebeble de istediği her kılığa girmekte özgür olan, 15 Temmuz’da Türkiye’yi Amerika adına işgal etmeye kalkmış bir kafir. Taliban ise Amerika ve onunla beraber hareket eden Haçlı Ordusu’na (Haçlı Ordusu tabiri bize değil işgâli başlatan Amerikan Başkanı’na ait) diz çöktürmüş, Müslüman hareket. Şimdi bir daha bak bakalım, aynı şey mi?

Gelelim Şeriat, Hilafet, İslami Devlet, İslam Emirliği gibi kavramların Türkiye’deki sosyolojik barışa ve Ak Hareketi’ne zarar vermesi bahsine. 1071 senesinde Malazgirt’te tam da Şeriat, Hilafet, İslami Devlet, İslam Emirliği gibi kaygılarla kapısını kırdığımız ve bize bin senedir yurtluk eden bu topraklardaki sosyolojik barış Şeriat, Hilafet, İslami Devlet, İslam Emirliği gibi kavramlar dolayısıyla bozulacaksa, bırakın bozulsun! Yine bu topraklarda kendisini Müslüman Anadolu nezdindeki meşruiyet dairesinin içine konumlandırmaya çalışan “Ak Hareketi” (bu da neyse?) Şeriat, Hilafet, İslami Devlet, İslam Emirliği gibi kavramlardan zarar görüyorsa, o da görsün!

Başta dedik ya, hadiseler karşısındaki fikir, tavır ve tutumlarını önlerine gelen direktifler belirliyor, bu sebeble de fikretme, idrak etme, tahayyül etme, tasavvur etme gibi melekeleri hadım oldu diye, işte, o direktiflere uymayıp, körelmiş kafayı çalıştırmaya kalkıp, hadiseleri yorumlamaya çalışınca da ortaya çıkan saçmalığı tarife kelimeler yetmiyor. Neyse, kadro buysa, “durmak yok, direktife devam!”

Taliban’ın İslâm’a muhatab anlayışından doğacak olan ve yakında “nasıl”ını göreceğimiz devlet ve dünya görüşü elbette ki tenkid edilebilir; fakat Taliban’dan yola çıkarak İslâmî kavramlardan rahatsızlık duymak, bu bambaşka bir şey…

Afganistan’da çakan kıvılcımı burada hakiki bir İslâm ihtilâli ve inkılabına vesile kılmaya uğraşacak, Amerika ve ortağı Haçlı ordusunun Müslümanlar karşısında yaşadığı hezimet üzerinden gavur dünya düzeni yerine yeni bir düzen peşinde koşacak erkek kafalar nerede, bu dişi kafalar nerede.

Ha, Taliban’ın ortaya koyacağı İslâmî devlet ve dünya görüşüne daha peşin peşin karşı çıkanların içinde yaşadıkları lâik, dinsiz, Kemalist rejimden yana memnuniyetleri de apayrı bir mesele.

***

Varsayalım ki bir zaman ve mekân kayması yaşansa ve Türkiye’de yaşayan, sesi çok çıkan, iktidara yakın yahut uzak fakat İslâm’a ya hepten uzak veyahut düşman olan kesim, kendisini 1071 günü Malazgirt ovasında bulsa, Alparslan’ın ordusunu Taliban birlikleri sanır, safını da hemen dönemin süper güçlerinden biri olan Bizans’tan yana seçerdi.

Görüş: Ömer Emre Akcebe

Baran Dergisi 763. Sayı