Üstad Necib Fazıl’ın doğumu ve vefatının sene-i devriyesini idrak edeceğimiz bu hafta, Filistin’de Siyonist Yahudi azgınlığı had safhaya ulaştığı için, İdeolocya Örgüsü’nde yer bulan “İç ve Dış Düşman Yahudi” tezinden yola çıkarak, Üstad’ı bu mevzu üzerinden anmak istiyoruz.

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu, Üstad Necib Fazıl için, “Beş asırlık tarih dilimimizle birlikte, içinde yaşadığımız çağın nabzını yakalayan adam!.. Necip Fazıl budur...” der ve hemen öncesinde ilâve eder, “İslâm’ın hakikatine nisbetle.”

Üstad Necib Fazıl, çağın nabzını yakalayarak milletimizin kaybettirilmiş hafızasını yeni bir tarih şuuru, dünya görüşü ve medeniyet tasavvuru ile bir bütün hâlinde iade ederken, tabiî olarak dost ve düşman kutupları tayin etmiş, Yahudi’yi de bugün sıkça gözden kaçan “dış düşman” idrakinin aksine “iç ve dış düşman” olarak işaretlemiştir.

İlâhî ve Beşerî Olan Her şeye Düşman

Yahudi, Hazret-i Musa Aleyhisselâm’dan beri aralıksız bir şekilde sürdürdüğü Allah ve peygamber düşmanlığı hasebiyle en başta, bizim dinî düşmanımızdır.

Siyonist Yahudiler, Ulu Hakan Abdülhamid’in tahttan indirilişinde başrolde olmaları ve o dönemden başlayarak memleket idaresinde aldıkları rol ve roller dolayısıyla; hemen evveliyle beraber Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve sonrasında Devlet-i Aliyye’nin yıkılmasını müteakip süreçte devlet planındaki tüm kayıplarımız ve sonrasında meydana gelen rejim değişimi ile beraber ruh köklerimizden kopartıldığımız günden bugüne dek milletimizin ödemek zorunda olduğu tüm maddî ve manevî bedeller dolayısıyla, bizim millî düşmanımızdır.

Hadiseye, bir diğer taraf olan “Peygamberler olmasaydı medeniyet olmazdı” ölçüsünden bakacak olursak da, başta kendi peygamberi Hazret-i Musa ve Museviliğe, ondan sonra gelen İsa peygamber ve İseviliğe ardından da son peygamber Allah Resûlü’ne ve o zamandan beri de İslam’a düşmanlık eden Yahudi, bu bakımdan aynı zamanda medeniyet fikri ve dolayısıyla insanlık düşmanıdır ve bu sebeble, bizim insanî düşmanımızdır.

Görüldüğü üzere, Yahudi merkeze yerleştirilip da etrafından dolaşırken hangi noktadan bakılırsa bakılsın, insanlık şerefi ve haysiyeti taşıyan herkesin ittifak edeceği üzere Yahudi insanlığın düşman kutbunu teşkil etmektedir.

Yahudi’nin Temel Argümanını Elinden Almak

Şimdi biz bunları söylüyoruz, oradan bir Yahudi çıkıyor ve söyleneni gömmek üzere hemen bunun üzerine “antisemitizm yapıyorlar” diye bir yafta vurup, yaygara kopardıktan sonra dönüyor ve insanlık düşmanlığına devam ediyor. Mevzu konuşan da o saatten sonra meselesini elinden bırakıyor ve başlıyor kendisini izah etmeye.

Bizim Müslüman olmamız hasebiyle hiçbir milleti yalnız kavmi üzerinden değerlendirmeye tâbi tutmayacağımız açıktır. Tam tersine, Yahudi kendi kavmini insanlığın geri kalanından üstün gördüğü, hatta diğer kavimlerin ancak kendisine hizmet etsin diye yaradıldığına inanacak kadar kavim asabiyesi yüksek, psikolojisi bozuk bir millet olduğu içindir ki, kendisine karşı yükselen seslere “antisemitizm” yaftası vurarak tepki gösterirken, aslında kendi şuur altını kusmaktadır.

Yahudi’nin ad hominem yapmasına mâni olup, tartışmayı mesele üzerinden yürütmenin bize kalırsa en sağlıklı ve yakışıklı yolu, bir mevzu içinde konuşurken bunlara hitaben “Yahudi” değil de “SİYONİST YAHUDİ” terkibini kullanıp, Yahudi’nin ezberini bozmak üzere temel argümanını elinden almaktır. Biz Nazizma bağlısı yahut faşist değil de Müslüman olduğumuza göre elbette hiçbir milleti kavmi dolayısıyla değerlendirmeyiz; fakat oturup her seferinde meselenin özünü bir kenara bırakıp, bir de kendimizi ifade etmeye uğraşamayacağımıza göre, en uygun dil bu olacaktır kanaatindeyiz.

Hem böylelikle, varsa Siyonist olmayan Yahudi, onların hukukunu da incitmemiş oluruz. Nihayetinde biraz evvel de ifâde ettiğimiz üzere biz hiçbir kavmin düşmanı değiliz, biz Allah ve Resûlü’ne düşmanlık eden her kimse ona düşmanız!

Not: Masum Yahudi yoktur, olsa olsa kendini Yahudi zanneden masumlar vardır.

Siyonist Yahudiye Yöneltilen Eleştirideki Sakatlık

Bir diğer taraftan, Siyonist Yahudi’ye yöneltilen pek çok eleştiriyi biz son derece yersiz buluyoruz. Şimdi, meselâ Siyonist Yahudilere Filistin’de gerçekleştirdikleri mezalimden dolayı işgâlci, katil, savaş ahlâkından nasibini almamış, barbar ve bunun gibi bir sürü şey söyleniyor. Aslına bakılacak olursa, bir çoğumuz farkında olmadan Siyonist Yahudi’nin İslam ahkâmı ve ahlâkına göre davranmasını bekliyor, onları da sürekli olarak Müslüman gibi davranmadıkları gerekçesiyle kınıyoruz; fakat bunların Müslüman değil de insanlık düşmanı Siyonist Yahudiler olduğunu unutuyoruz. Öyle ya, Siyonist bir Yahudi, eline fırsatı geçirmişken Filistinli Müslümanlara niçin iyi davransın? Onların inancına göre biraz evvelki bahiste de işaret ettiğimiz üzere Filistinli Arablar yahut diğer milletler ancak Yahudilere hizmet etsin diye yaradılmış mahlûkatlardan ibaret. Yine onların inanışlarına göre, hizmetçinin efendisine diklenmesi, teslim olmaması da tüm yaptıklarının meşruiyetini temin etmeye yetiyor da artıyor bile.

Şeytana Şeytanlık Ediyor Diye Kızılmaz

Onlar, nasıl inanıyorlarsa öyle davranıyorlar. Dolayısıyla ne Anadolu’da ne Filistin’de ne de dünyanın geri kalanında Yahudi’den kaynaklanan sorunların altında yatan sebeb onların kendi inanışlarına muhalif davranmalarından kaynaklanmıyor. Bilakis zaten tahrif ettikleri Yahudi inancına göre davranmalarından kaynaklanıyor.

Biz, İslâm’ın ölçülerini sindirdiğimiz için “yüksek” değer ölçütlerimizin herkese şamil olduğu gibi bir zan taşıyoruz. Oysa ki bu ölçütler yalnız Müslümanlar için bağlayıcı.

Siyonistlerin bizim istediğimiz gibi İslam ahkâmı ve ahlâkına göre davranmasına gelecek olursak, bunun yalnız iki yolu var; birincisi Müslüman olmaları ve İslâm ile şereflenmeleri, ikincisi ise Müslümanların güçlü olması ve dünya çapından İslam’a muhatab hukukun davacısı olması. Bunlardan birincisi, Allah’ın Yahudi’nin kalbine iman nurunu verip vermemesi ile alakalı olduğuna göre, bizim meselemiz değil. Öyleyse Müslümanlar için geriye yalnız ikinci seçenek kalıyor, o da İlâ’yı Kelimetullah’ı ve İslâm hukukunu cihana hâkim kılmak ve bu hukukun yaptırımlarını uygulamak suretiyle Yahudi’yi cebren “yüksek değerlerimizi” benimsemeye zorlamak. Yâni aslında İbda hikemiyâtında sıkça geçen bahistir, burada mesele, kimin kime yer gösterdiği meselesidir.

Bu bahsettiğimiz husus dikkat ediyorsanız yalnız Yahudi için de değil, “Küfür tek millettir” ölçüsü mucibince İslâm dairesi dışında kalan herkes için geçerli.

İşte, ancak o zaman, İslâm ahkâmı ve ahlâkınca Yahudiye yahut küfür zümresinin diğer unsurlarına hukuka uygun davranıyor muyuz yoksa davranmıyor muyuz diye tartışılabiliriz.

Yoksa, sırf Yahudileri Filistin’e göçe zorlayabilmek için kendi kavminin insanlarını Hitler eliyle gaz odalarına attıran Siyonist bir kafanın insanlığın geri kalanına hitab edecek ne ahkâmı, ne ahlâkı, ne de hukuku yoktur!

***

15. asırda İslâm davasının düşman kutuplarını hem ilân eden ve hem de miyar ölçüsünü ortaya koyan Üstad Necib Fazıl’ı rahmet ve minnetle anıyoruz. Onun dostu dostumuz, düşmanı düşmanımızdır.

Görüş: Ömer Emre Akcebe