İslâmî anlayışın çöküntüye uğradığı son birkaç yüzyıldır ülkemizde kadına ve ismi ile müsemma kadın olma yolunda bilhassa ilerleme kaydetmek isteyen, düşünen, araştıran, fert ve toplum meselelerinin hallinde sorumluluk üstlenmek isteyen kızlarımıza karşı anne, baba ve ailedeki diğer erkekler tarafından kontrolsüz, adaletsiz ve vicdanî mefhumlardan yoksun davranışlar peydah oldu.

Büyük Doğu İbda dünya görüşüne sahip olan Müslümanlar Üstad’ın "O ve Ben" adlı eserinde vicdan muhasebesi yapmış olduğu kız kardeşi Selma'nın yarım sayfalık ancak koca bir çağ sorununa ışık tuttuğu bölümü bilirler. Üstad şöyle anlatıyordu, “Selma’ya ait bir hatıram beni yakacak hale geldi. Büyük babamdan kıpkızıl bir çeyreği kopardığım bir gün, onu Selma’ya göstermiştim. Yavrucağın elinde ısırılmış, mini mini dişlerinin izini taşıyan bir elma vardı. Lira çeyreği o kadar hoşuna gitmişti ki. O ebediyen mahzun, yahut hüzün ebediyetiyle dolu gözlerini bana dikmişti de ‘ağabey, bu elmayı sana vereyim de o parayı bana ver! Biraz ısırdım ama ziyanı yok, değil mi?’ Pırıltılı lira çeyreğini vermiş, fakat elmayı da almak gibi bir gaflete düşmüştüm. Sonra sonra dövündüğümü hatırlıyorum. ‘ah, niçin lira çeyreğini verdim de, hafifçe ısırılmış elmayı kendinde bırakmadım? Niçin o da senin olsun’ diyemedim. Hayatımın ilk büyük vicdan azabı budur.” Ne acı bir şey değil mi? Duası üzerimize olsun. Ne yazık ki hemen her ailede içimizi yakan bu hadiseye hem de yetişkinler tarafından rastlamak artık mümkün hâle geldi. Bu kısır döngü bizden önceki kuşakların yaşadığı sorunları ve acıları, bugüne ve yarına tekrar tekrar taşımaktan vazgeçmiyor, vazgeçmeyecek. Meselenin halli üzerinde samimi bir özeleştiri ve ezber bozan devrimci bir tavır sergilenmedikçe bu durum maalesef şu anki boyutlarından daha tehlikeli durumları da beraberinde getirecektir. Anneler çocukluklarından itibaren kendi üzerlerinde uygulanan anlayışı sergilemeye, babalar da bu yolda ilerlemeye devam edecektir. Mevzuyu toplumun mevcut anlayışı üzerinden ele aldığımızda sürekli bir önceki kuşak suçlanıyor, herkes bir şekilde haklı sebepler sunuyor ve bu tükenmiş anlayış içerisinde somut bir şekilde açıklanamayan hadise bir o kadar da açık ve net olarak karşımıza çıkmaya devam ediyor. Meseleleri meselelerin istediği seviyede ele almak hikmetine binaen çözüm elbette İslam’a muhatap anlayışın yenilenmesi; ruh ve fikir sistemimizi çağı idrak noktasında yeterli seviyeye ulaştıracak bir usul tesis etmektedir.  Çünkü Müslümanların mevzulara bir türlü yenilenemeyen ve zamanın idraki dışında bir anlayışla bakmış olmasından dolayı bu konu ahlakî çöküşün temsilcisi kesim tarafından "kadın hakları" adı altında durumu tersine kullanıcı ve çok etkili bir malzeme konusu yapılarak gençlerimizi şuur hataları yapmaya, çareyi maalesef bu kesimin beslendiği zihniyetin vicdanında aramaya sevk edebiliyor.

Muradımız bu muhakemeyi şuurlu Müslümanlar olarak bizim ele almamız ve meseleyi en haysiyetli şekilde bizim çözüme ulaştırmamızdır. Toplumun genelinin, tesiri altında olduğu süregelen bu bozuk anlayışın destekçisi ve yaşatıcısı konumunda olan bazı vasat kürsü işgalcileri var. Görüyoruz ki kendilerini Müslüman kanaat önderi ve hoca diye pazarlayan kim varsa toplumu etkisi altına alıyor ve bu şahıslar ezberlediği ilimleri sosyal medyada papağan gibi tekrarlarken, şuur sahiplerinin akıllarına Abdülhâkim Arvasi Hazretlerinin ‘’ilim insanın cehlini alır, ahmaklığını değil’’ hikmeti geliveriyor. Bu ahmaklıkla kendilerine toplumu irşad vazifesi yükleyen bu kişiler de bambaşka bir dünyada yaşıyor ve bilhassa idarede sanki İslam hakimmiş gibi yaşadığını zannedenlerin dikkatini celbederek bu yığını peşinden sürüklüyor. Bahsini ettiğimiz bu hoca takımı, yani kaba softa anlayış sahipleri, toplumda ve aile içerisinde meseleyle tek başına mücadele etmek zorunda bırakılan kızlarımız için adaletin ve ahlakî ortamın sağlanmasına herhangi bir fikir sunmayı geçin, işleri daha da felakete sürükleyerek suçu ve çözümü yine onların omuzlarına acımasız bir tavırla bindirmek gibi ağır bir vebal altına girmekte buluyorlar. Asıl ahlâksızlık, ahlâksızlığın sebeplerini ortadan kaldırmamaktır. Her nereden ilim tahsili ve üst düzey şahsiyetlerden icazetler almış olsak da insan her daim yolu kendi aklıyla yürüyecek ve kendi anladığıyla amel edecektir. Bataklık yuvası bir rejime razı olup ve bundan zerre rahatsızlık duyma tavrını sergileyemeyen sözüm ona bu hocalar, bu konuda hiçbir samimiyet gösteremedikleri gibi kızlarımıza "kendinize gelin, ahlâksızlık yapmayın!” gibi ucuz, hedefsiz, altı boş ve kendi üzerlerine vazife olan aslî görevleri gölgelemek amaçlı, konforlarından da zerre taviz vermeyerek, anlayışı zaten pörsümüş ve tatbik fikrinden yoksun olan zamane anne babasına tam aksi istikamette bir yol sunuyorlar. Bu genel tutumun da işleri çok daha kötü hâle getirmekten başka bir işe yaramadığını görüyor ve şahit oluyoruz.

Kızlarımız kayda değer olmayan sebeplerle evlere kapatılmamalı, okumalı, anlamalı, alanında derinleşmeli, akademik anlamda üst düzey faaliyetler yürüterek dünya meselelerine kafa patlatmalı, idealist Müslümanlar olarak kendilerindeki yetenekleri keşfetmeli ve vazife kazanarak, aile olma ve yuvasını salim bir şekilde, İslam’a nispetle yepyeni bir anlayışla, hadiselerin ve zamanın şuurunda olarak kadına yakışır biçimde yaşamayı öğrenmelidir. İçerisinde bulunduğumuz çağı iyi okuduğumuzda bütün bunların kaçınılmaz bir gereklilik olduğunu fark edeceğiz. Kızlarımızı vicdanî hassasiyetleri gözeterek farketmek, tanımak ve dünya gerçeklerine hazır hâle getirmek mecburiyetindeyiz. İslâm'ın temel kuralları ve ölçüleri sabittir. En azından bu hususlara riayet ederek özellikle evlatlar arasındaki adaleti sağlamak suretiyle aksi ihtimalleri azaltabiliriz.

Sorunun kaynağı, genellikle anne babanın korkusu, çocuklar arasında yapılan adaletsiz ayrımcılık ve vicdanî hassasiyetlerden yoksun tavırlar olarak görünüyor. Evet maalesef toplumumuz müthiş bir fikrî ve ahlakî çöküntü içerisinde, ancak biz Müslümanız ve her durum ve şartta şuur, fikir ve akılda üstünlük sahibi olmayı biricik ve yegâne ölçümüz olan kılavuzumuz Efendimiz’den (sav) öğrenmiş bulunuyoruz. Elbette topyekûn çözümün mevcut sistemin değişikliği olduğunu kabul ediyoruz ve Kemalist nizam ve eğitim sisteminin evlatlarımızda ortaya çıkardığı tahribatın da farkındayız. İşte bu farkındalığı hadiselere bakışta kızlarımıza en önemli husus olarak aktarmak birinci vazifemizdir. Büyük Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun şu sözü kuşaktan kuşağa gelen bozuk anlayışın özeti mahiyetinde; “gençlik bir dönem değil, düşünce biçimidir” evet bu hikmette aranması gereken şey, yaşlıların gençleri gençlerin de yaşlıları, kendilerini haklı çıkarmak için eleştirmesi değil, tamamen ruhu bulmak, yenilenmek ve çağı İslam’a söyletmektir.

Kızlarımızı dinlemeliyiz, düşüncelerini doğru düşünce etrafında toplamalıyız ve bunun için de işin doğrusunu aktarmak anlamında üzerlerinde ciddi bir fikri tesir oluşturmalıyız. Bu da demek oluyor ki her an ve her saniye değişen zaman, eşya ve hadiseler karşısında anne ve baba her daim kendisini geliştirerek güncel kalabilmelidir. Gençler yani içerisinde bulunduğumuz zamanda doğmuş ve büyümüş olan nesil artık yeni şeyler duymak ve yeni şeyler söylemek istiyor. Pek tabiî biz Müslümanlar bu işin ferdî olarak üstesinden nasıl geleceğiz, toplum anlayışını ve nizamı nasıl değiştireceğiz buna ayrıca değinmeliyiz. Kızlarımız toplumda adaletsizliği, ahlâksızlığı ve ne kadar vicdanî sorun varsa halledici görevi üstlenecek olan ismi ile müsemma erkeği yetiştirme konusunda kendi içine kapatılmadan uzmanlaşmalıdır. Bir erkek çocuğun öğrenmesi gereken ne varsa kız çocuğunun hem erkeklik adına hem de kadın olarak öğrenmesi gereken şeyler vardır. Kadının "erkeklik" üzerinde de ilim sahibi olması sağlanmalıdır. İşin kadın fıtratı boyutunun ayrıca takibine önem verilmeli, konuyla alakalı uzman kişilerle iletişimde olunmalıdır. Velhasıl ideal erkeği de yetiştirecek olan kadındır.

Ülkemizde erkeklik görüntüsü ve imajını veren kişi sayısı pek azdır ve bu eksikliklerini örtme gayretiyle tüm dikkati kadın ve kızlarımız üzerinde toplamayı, onlara bu vicdansızlığı yapmayı kendilerine görev saymışlardır. Eşya ve hadiselere tesir edemeyen ve şuurunu katiyen göremediğimiz, insan hakikatine dair ortaya hiçbir şey koyamamış bu erkek profilleri, dikkatlerini ve dillerini kadın ve kızlarımızın üzerinden çeksinler.

Müslümanlar olarak halâ uygulamaya geçmiş bir idare ruhu ve buna bağlı bir idare sistemimiz yok. Bu nedenle kızlarımızdan beklentilerimiz konusunda daha adil ve daha şuur sahibi olmak gerekir. Onları kendimizi sevdiğimiz ve değer verdiğimiz için değil, Allah'ı ve kusursuz nizamını sevdiğimiz, İslâm ahkâmını ve sistemini özlediğimiz için sevelim ve özenerek, ince eleyip sık dokuyarak -suçlayarak değil- sonuna kadar masumiyet arayarak dünya sahasına hazır bir hâlde yetiştirelim ki dünyayı insanlığa yaşanmaya değer kılmak yolunda vazife şuuru taşıyacak evlatlar yetiştirebilsinler. Anneler ve babalar, bugün dünyanın hâli bu derece kötüyse, bu kesinlikle kız çocuklarının suçu değildir. Onların en nazik duygularla yetiştirilmesinin yanında mevcut sistemin tüm zorluklarına karşı da dirayetli ve hâkim olarak yetiştirilmesi gerekir. Anne ve baba olarak elimizi vicdanımıza ve taşın da altına koyarak, geleceğimizi imar etme hususunda kız çocuğunun ehemmiyetinin bilincine varmamız gerekiyor. Unutmamalıyız; hepimiz ve her şey birbiriyle alâkalıdır. Bunu malum anlayışla yetiştirdiğimiz erkeklerin başkalarının ve özellikle kızlarımızın hayatlarını nasıl karartabileceğini görerek ve bizzat tecrübe ederek müşahede edebiliyoruz.

Kız çocuklarını sevelim, elma da onlarda kalsın lira da...

Görüş: Faruk Hanoğlu

Baran Dergisi 776. Sayı